Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dünya tarihinde gelmiş geçmiş en büyük liderlerden biridir. O, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmış, Türk milletinin benliğinde saklı cevheri harekete geçirmiş, Anadolu topraklarından emperyalistleri sürmüş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş büyük bir komutan, büyük bir devlet adamı, aynı zamanda büyük bir düşünür ve fikir insanıdır.
Milletlerin tarihinde “büyük” sıfatını kazanmış önderler ve kahramanların hepsi de mensup oldukları milletin sahip olduğu maddi ve manevi bütün değerleriyle bütünleşmenin sırrını yakalamış insanlardır. Tarihin kaydettiği büyük insanların ön saflarında yer alan Atatürk de, mensubu olmakla iftihar ettiği yüce Türk milletinin bütün maddi ve manevi değerleriyle, özellikle manevi değerlerin en önemli unsurlarından biri olan dinimizle bütünleşmiş ve ona olan samimi inancını hayatının her safhasında vicdanının en mutena yerinde muhafaza etmiştir.
Atatürk her şeyden önce mütedeyyin bir anne babadan dünyaya gelmiş, ilk dini bilgileri annesi Zübeyde Hanım’dan almış, okuduğu okullarda devrin koşulları içinde ciddi bilgiler veren din kültürü programlarına katılmıştır. İslam kültürüne vukûfiyeti oldukça ileri düzeyde, Kur’an-ı Kerim’i tercüme ve tefsir edebilecek kadar Arapçaya da hakimdir.
Atatürk’e göre İslam dini en son ve en mükemmel dindir, son din olmasının nedeni de budur. “Din vardır ve lazımdır”, “Dinime gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam, öyle inanıyorum” diyen Atatürk, bir başka konuşmasında şöyle demiştir; “Bizim dinimiz en tabii ve makul dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şey ki, akla, mantığa, kamu menfaatına uygundur, bilinizki o, bizim dinimize de uygundur. Eğer bizim dinimiz akla ve mantığa uygun bir din olmasaydı, en mükemmel olamazdı.”
“Paşam, din lüzumlu bir şey midir?” sorusuna Atatürk şu cevabı vermiştir; “Evet din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasında kutsal bir bağlılıktır. Softa sınıfının din komisyonculuğuna izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma muhalifiz ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.”
Atatürk, dine ve dini değerlere değil, din istismarına karşıdır. Dine zarar verdiği için hurafeciliğe, çıkarcılığa zemin teşkil ettiği için taassuba karşıdır. Şöyle demiştir Ulu Önderimiz; “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz, kasta ve eyleme dayanan bağnaz ve tutucu hareketlerden sakınıyoruz.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en hassas olduğu konuların başında, dinin istismar edilerek yüceliğinin zedelenmesine mani olmak ve onu layık olduğu mevkide tutmaktır. Atatürk, dinin yüceliğine yönelik bazı icraatlarda bulunmuş, bu icraatlarıyla da topluma büyük hizmetler yapmıştır.
Atatürk, Türk ulusu inandığı dini öz kaynağından, hurafelerden uzak, doğru ve sağlıklı bir şekilde öğrensin, Kur’an’ın ne dediğini bilsin istemiş. Kur’an-ı Kerim’i ilk kez Türkçeye çevirtip bastırmış, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a tefsirini yaptırmış, Peygamberimizin hadislerinin çevirisini yaptırmış ve bunları halka ücretsiz dağıttırmış, Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuş, Osmanlı devrinde anlamı hiç bilinmeden Arapça okunup dinlenen cuma ve bayram namazı hutbelerinin Türkçe okunmasını sağlamıştır.
Atatürk; “Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeliyiz. Her kişi, dinini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur” diyerek din eğitiminin bilgisiz ve yetersiz kimseler tarafından değil, resmi kurumlarda, hurafelerden ve bilgisizler tarafından yapılmış gelişi güzel yorumlardan kurtarılmış şekliyle ve özü ile çok iyi yetişmiş uzman kimselerce, uygun bir program çerçevesinde yapılmasına işaret etmiştir. Atatürk gerçek din bilginlerini daima takdir etmiş, hizmetlerini övmüş, onlarla iftihar etmiştir. Bunlardan biri ilk Diyanet İşleri Başkanı M. Rıfat Börekçi’dir. Börekçi, Atatürk’ün huzuruna geldiğinde hep ayakta karşılanmıştır.
Silah arkadaşlarından Fahrettin Altay Atatürk’le ilgili şunları söylemiştir; “Ben Atatürk’ün savaş meydanlarında ve her zaman, Allah’ın ulu adını ağzından düşürmediğini çok iyi bilirim. O, iyi bir müslümandı. Müslümanlığın istediği gibi dürüsttü, temizdi, iyiliği severdi, kalp kırmazdı. Memleketi ve milleti için kendini vakfetmişti.”
Aramızdan ayrıldığı 1938 yılı milli yas ilan edilirken Hasan Ali Yücel şunları yazmıştır; “Tarih, binlerce düşmanın ihanetine uğramış ve parça parça olmuş bir milleti yerden kaldırıp göklere yükselten bu yüce insanı yalnız ve yalnız mükemmellikle vasıflandırabilir. İsmi, manayı en güzel ifade ediyor; Kemal Atatürk.” Saygı ve özlemle, şükran ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun. Mekanı cennet olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!