İnsan saygı değer ve şerefli bir varlıktır. Başta yaşama hakkı olmak üzere tüm hakları da o nispette saygı değer, dokunulmaz ve mukaddestir.
Bunun içindir ki, insan hakları ve bunun önemli bir parçasını teşkil eden kadın hakları alanında olup biten ihlaller, olumsuzluklar karşısında duyarsız kalmamak, bunların giderilmesine çaba göstermek dini, insani bir görevdir.
Kadın ve erkek eşit bireyler olarak tanıtılmakta, kadını erkekten aşağı, ikinci bir cins olarak görme gibi yanlış anlayışlar açıkça kınanmakta dinimizin temel kaynaklarında.
Ancak müslümanlar olarak, kadın hakları ve kız çocuklarına karşı izlenen ayrımcılık konusunda hâlâ Yüce Yaratıcı’nın kınadığı bir konumda olmamız, gerçekten üzücü ve düşündürücü bir olay.
Öte yandan kadınların, genç kızların hor görülmesine, dövülmesine, zorla evlendirilmesine, bazı geleneklerden kaynaklanan haksız tutum ve davranışlara maruz kalmasına asla müsaade etmeyen, “Müslümanı elinden ve dilinden diğer insanların zarar görmediği kimse” olarak tarif eden, “Mü’min insanların malları ve canları hususunda kendisine güven duydukları kimsedir” buyuran Hz. Peygamber’i yeterince örnek alabildiğimizi söyleyebilir miyiz acaba?
Özellikle cinsiyet farklılığının katı kalıplar içinde algılandığı bazı toplum kesimlerinde, kız çocukları ve kadınların töre cinayeti, aile içi şiddet, eğitim ve cinsiyet ayrımcılığı gibi olumsuzluklara hedef olması, işin belki de en üzücü tarafı.
Hz. Peygamber’in vefatının ardından, kadın konusunda yaşanan gelişmelerin pek iç açıcı olmadığını ashaptan Abdullah bin Ömer şöyle itiraf etmiş; “Biz Hz. Peygamber zamanında hakkımızda vahiy iner de azarlanırız korkusuyla kadınlara karşı kötü söz söyleyemez ve istediğimiz gibi davranamazdık. Ne zaman ki Hz. Peygamber vefat etti, işte o zaman ağır konuşmaya ve rahatça dilediğimizi yapmaya başladık.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Müslüman milletlerin tarihte düştükleri bazı hatalardan dolayı, kadınların geri konuma itilmişliğinin vebalinin İslam Dini değil, müslümanlar olduğunu belirtmiş. Atatürk 1 Ocak 1923’te İzmir’de yaptığı konuşmasında şöyle demiş;
“Bizim dinimiz hiçbir zaman kadınlarımızın erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Allah’ın emrettiği şey, kadın ve erkek müslümanların beraber olarak bilim ve irfan kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu bilim ve irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kayıtlarla kayıtlı zannettiğimiz şeyler yoktur.”
İnsan bir erkek ve bir dişiden yaratılmıştır. Peygamberimiz’in “ İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittirler” dediği gibi, kadın olsun erkek olsun bütün insanlar, insan olmaları itibarıyla eşittirler.
Kadının dışlandığı, tecrübesini, bilgi birikimini toplumun yararına sunamadığı, hayata dair kararlara, planlara dahil edilmediği bir toplumsal hayat, yaratılış kanununa aykırıdır.
İşte Ulu Önder Atatürk 5 Aralık 1934’te Türk kadınına, seçme ve seçilme hakkını vermiş. Fransa ve İtalya’dan 11 yıl, Belçika’dan 14 yıl, İsviçre’den 36 yıl önce…
Dünya Kadın Hakları Günü kutlu olsun. Ulu Önder Atatürk’ün, Atatürk’ü yetiştirip milletimize armağan eden Zübeyde Hanım’ın ruhu şad olsun. İnsan haklarının ihlal edilmediği, insanların birbirine insan olarak saygı ve sevgi duyduğu, birlikte ve barış içinde yaşadığı bir dünya dileğiyle…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!