14 Mayıs 1919 günü İzmir Valisi İzzet Bey şehrin ileri gelenlerini toplantıya çağırmış. Toplantıya çağrılanlar arasında İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi de varmış. Vali toplantıda Yunan işgaline karşı çıkılmamasını, işgale direnilmemesini istemiş. Bunun üzerine Müftü Rahmetullah Efendi; “Vali bey, vali bey bu bembeyaz sakalım kanımla kızarabilir. Ama bu alına işgalci Yunan alçağını sûkunetle selamlamış olmanın karasını sürerek huzur-i ilâhiye çıkamam” diye haykırıp toplantıyı terketmiş. İzmir’in işgaline karşı çıkılmaması gibi bir durumu asla kabul etmediğini hiç çekinmeden açıkça dile getirmiş. İzmir’in işgaline ilk tepki gösterenlerden biri olmuş.
İzmir’in işgal edileceğini öğrenen İzmirliler hemen çeşitli toplantılar düzenlemiş. Düşmanla silahlı mücadele kararı alınmış. Ayrıca 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gece işgali protesto mitingi yapılması kararı verilmiş. Müftü Rahmetullah Efendi’nin talimatıyla tüm camilerde salâlar verilmiş, halk durumdan haberdar edilmiş.
Valinin tüm engelleme çabalarına rağmen bütün İzmir halkı Maşatlıktaki mitinge katılmış. Mitingte konuşma yapanlar arasında Hasan Tahsin, Şevki Bey, Hacı Hasan Paşa, Mustafa Necati ve Vasıf Çınar’la birlikte Müftü Rahmetullah Efendi de varmış. Müftü Rahmetullah Efendi mitingteki konuşmasında, vatan sevgisinin imandan olduğunu, esaret altında yaşamaktansa vatan için şerefle can vererek şehadet şerbetini içmenin daha iyi olacağını belirtmiş ve “Kardeşlerim! Ciğerlerinizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarınızda bir damla kan aktıkça ana vatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğinize Kur’an-ı Kerim’e el basarak benimle birlikte yemin edin” demiş ve bu sözleri İzmir semalarında yankılanmış.
İzmir’in işgaline ilk isyan bayrağını çekenlerden biri olan Müftü Rahmetullah Efendi, işgalden sonra da duruşunu muhafaza etmiş, çalışmalarına gizli olarak devam etmiş. Yer altı direniş hareketinin önde gelen isimlerinden biri olarak Milli Mücadele’ye, Ankara Hükümetine hizmet etmiş.
İzmir’in işgalinden bir gün sonra 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan hareket ederek 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Atatürk, düşman işgaline karşı Türk Milli Mücadelesini fiilen başlatmış. Türk milleti kadını erkeğiyle, yaşlısı genciyle Atatürk’ün önderliğinde “Ya İstiklal, ya ölüm” parolası etrafında kenetlenmiş. Atatürk’ün, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça düşmana terkedilemez” haykırışı, dilden dile, gönülden gönüle yankılanmış, yakan bir ateş topu gibi istilâcı düşmanların beyinlerinde patlamış. Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da fitilini ateşlediği Milli Mücadele, 9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’den denize dökülmesiyle sona ermiş. Ve Atatürk; “Bütün dünya duysun ki efendiler! Artık İzmir, hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır” demiş.
Böylece 9 Eylül unutulmaz bir tarih olmuş. 9 Eylül İzmir’in kurtuluşu, 26 Ağustos 1071’de Anadolu topraklarına vurulan Türk mührünün asla silinemeyeceğini bütün dünyaya ilan eden bir bağımsızlık simgesi olmuş. Türk milletinin asla esaret altına alınamayacağının ölümsüz abidesi olmuş. İzmir, kurtuluş ve kuruluşun simgesi olmuş.
İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünü idrak ederken Büyük Önder Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyorum.
İzmir’in işgaline ilk isyan bayrağını çekenlerden biri olan, Atatürk’ün takdirini kazanmış, İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilmiş, Atatürk’ün Latife Hanım’la nikahını kıymış, 1872 yılında İzmir’de doğmuş, 1944 yılında vefat etmiş, 33 yıl İzmir Müftülüğü görevini ifa etmiş, İzmir’in aydın din adamı, Kuvayı Milliyeci Müftü Rahmetullah Efendi’yi de hayırla yad ediyorum.
Mayıs ayında bir yangın nedeniyle küle dönen Müftü Rahmetullah Efendi’nin yaşadığı Konak’taki tarihi evinin restore edilerek Kuvayı Millîye Müzesi yapılmasını diliyor ve umuyorum.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!