Hz. Peygamber’in hayatı ve hadisleri incelendiğinde Hz. Peygamber’in ahlâkî değerlere, insanlar arasındaki ilişkilerde ahlâkî mükemmeliğe büyük önem verdiği ve bu konuda çok hassas olduğu görülür. “Müslüman elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu, zarar görmediği kimsedir” buyurmuş Hz. Peygamber. Bu ifade müslüman olma kimliğinin evrensel yorumudur. Özellikle bu kimliğe ve bu kimliğin ihtiva ettiği ruhu benimsemeye her zaman ihtiyacımız vardır. Hz. Peygamber’in kıyamete kadar geçerliliğini kaybetmeyecek olan evrensel yorumuna göre müslümanım diyen bir kimse, diğer bir insana ne eliyle ne de diliyle zarar vermemeli, başkalarına zarar vermek bir yana, zarar verme potansiyeli taşıyan her davranıştan sakınmalı. Bilerek karıncayı dahi incitmeyecek bir hayat tarzını benimseyip yaşamaya çalışmalıdır.
Hadisin devamında Hz. Peygamber; “Mü’min insanların, canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir” buyurmuş. Yani mü’min diğer insanların kendisine güven duydukları, can, mal ve namusları konusunda emin oldukları kimsedir. Ve bu nitelik mü’minden asla ayrılmaması gereken bir niteliktir. Nitekim Hz. Peygamber’in, dost-düşman herkes tarafından kabul edilen ayırt edici bir özelliği de onun Muhammed’ül -Emin (güvenilir Muhammed) olmasıdır. Yaşadığı toplumda daha çocukluk ve gençlik döneminden itibaren ona Muhammed’ül -Emin (güvenilir Muhammed) diyorlardı. Hiç kimseye güvenip teslim edemedikleri en kıymetli şeylerini ona emanet ediyorlardı. Yaşadığı toplumun en güvenilir insanı idi. Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi can düşmanları bile onun güvenilirliğinden şüphe etmezlerdi. Nitekim Medine’ye hicret edeceği günlerde bile kendisinde Mekkeli müşriklere ait bazı emanetler vardı. Hicret için Mekke’den ayrılırken sahiplerine verilmek üzere bunları Hz. Ali’ye teslim etmişti.
Haktan, adaletten, dürüstlükten, doğruluktan ayrıldığı, şakayla bile olsa yalan söylediği hiç görülmemişti. Kendisine düşmanlık besleyenler bile ona “yalan söylüyor” diyememişlerdi. Hz. Peygamber her işinde, her sözünde güvenilir idi. Kendisine duyulan güveni asla kötüye kullanmamış, karşısındaki düşman dahi olsa, kendisine duyulan güveni sarsma cihetine gitmemiştir. İnsanlara daima emin, güvenilir olmayı telkin etmiş, yaşadığı toplumda güven ve barışın simgesi olmuştur. Güven duygusu, toplumun her kesiminde ve her alanda bulunması gerekir. Eşlerin birbirine, anne-babanın çocuğa, çocuğun anne-babasına, amirin memura, memurun amire, işçinin işverene, işverenin işçiye, satıcının müşteriye, müşterinin satıcıya güven duyduğu toplum sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olur.
Hz. Peygamber, insana değer vermiş, kimseyi kırmamış, kimseyi incitmemiş, kimsenin hakkının kendi üzerine geçmesini istememiş, kul hakkına, kamu hakkına riayet etmeyi emretmiş. Güleryüzlü, nazik, çok kibar bir insandı Sevgili Peygamberimiz. Katı yürekli, sert, kaba, kırıcı ve haşin değildi. Bağırıp çağırmazdı, sövüp saymazdı. Yumuşak huylu ve alçak gönüllü idi. O kimseye lanet etmedi, beddua etmedi. Kimseyi ayıplamadı, kötülüğe karşılık vermedi. Özür dileyenin özrünü kabul ederdi. Af ve hoşgörü sahibi idi. Kesinlikle hiçbir varlığa şiddet uygulamamıştır. Kadınların da bağımsız ve saygın bir kişilik olduğunu söyler, eşine saygı gösterir, haklarına riayet ederdi. Kibirlenmekten nefret eder, kimseye ululuk taslamazdı, düşmanları karşısında da ezilip küçülmezdi. Dalkavukluktan nefret ederdi. Kendisine bir ilâh gözüyle bakılmasına asla razı olmaz, “ben de sizin gibi bir insanım”der, “bana Allah’ın kulu ve elçisi deyin” derdi. Halkın arasına katılır, insanlarla iç içe yaşar, beşeri münasebetlerini herhangi bir insan gibi sürdürür, hastaları, komşularını, dostlarını ziyaret ederdi, cenazelere katılırdı, insanların acı ve tatlı günlerini paylaşmaktan geri durmazdı. Pejmurdelikten hoşlanmaz, temizliği “imanın yarısı” sayardı.
Sevgili Peygamberimiz, her mü’minin en yakınından başlayarak kademe kademe, anne, baba, akraba, komşular, çevresindeki arkadaşlar, diğer Müslümanlar, tanımadığı, bilmediği tüm insanlar, hatta hayvanlar da dahil bütün varlıklara rahmet ve merhametle davranılması gerektiğini çeşitli vesilelerle dile getirmiş, daima iyilik yapmayı, görüp gözetmeyi emretmiş, yararlı insan olmayı, iyilikte yarışmayı öğütlemiş. Sevgi ve rahmet peygamberiydi o. Yaratılanı Yaradan’dan dolayı sevmeyi öğütlemiş. Getirdiği ilkelere herkesten önce kendisi titizlikle uymuştur.
“İslam güzel ahlâktır” buyuran, Kur’an-ı Kerim’de hayatı “yaşanabilir en güzel örnek” olarak takdim edilen Hz. Peygamber’in evrensel prensip ve öğütlerinde bireysel ve toplumsal hayatımızı huzura kavuşturacak güçlü bir ışık vardır. Hz. Peygamber’i sevmek ve örnek almak, yalın bir taklit ve sünnetinin belirli şekillere hapsedilmesi değildir. Onu örnek almak hayatını doğru bir şekilde öğrenmek, insanlığın huzur ve mutluluğu için yaptığı çağrıyı özünü kavrayıp güncelleştirerek hayatımıza yansıtabilmektir. Onun ahlâkî özelliklerine sahip olmaya çalışmaktır. Hz. Peygamber gibi şefkatli ve merhametli, onun gibi dürüst, onun gibi adaletli, onun gibi nezaketli, onun gibi hoşgörülü olabilmektir. İnsani ilişkileri, onun ahlâki ölçülerine uygun yürütebilmektir.
O sevgi ve rahmet peygamberinin mesajına, onu doğru tanımanın ve sevmenin sağlayacağı güven ortamına, onun güzel ahlâkına ve yol göstericiliğine her zamanki gibi ihtiyacımız var...
.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!