Dini öğretilerimiz, saygın, değerli ve şerefli bir varlık olarak yaratılan insanın yaşama hakkını ve onun diğer temel haklarını dokunulmaz ve mukaddes haklar olarak ilan etmiş, bu konuda cinsiyet ayrımına asla yer vermemiştir. Cinsiyeti yüzünden bu hakları bir insandan esirgemek insanlığa sığmaz, dini öğretilerimizle bağdaşmaz. Onun için hiçbir kimse bir başkasının canına, malına, kişilik haklarına kast edemez, zarar verecek tavır içinde olamaz, onurunu zedeleyecek davranışlarda bulunamaz.
Ne acı ki kadının insan onurunu zedeleyen şiddet, zorbalık, istismar ve kadın cinayetleri yüreklerimizi dağlıyor, vicdanlarımızı yaralıyor. Vahşice katledilen kadınların hüzün bırakan hatıraları gözlerimizi yaşartıyor. Kadına yönelik şiddet, bireylerin birbirine ve kendilerine karşı saygılarını yitirmelerine sebep oluyor, ailenin güven ve mutluluk aşılayan yapısını bozuyor, gelecek nesiller üzerinde tahribat oluşturuyor. Dünyanın bazı bölgelerinde savaş herkesten çok kadınları vuruyor. Bunun en acı örnekleri Filistin’de yaşanıyor. İnsanlık kadın hakları konusunda çetin bir sınavdan geçiyor. Bireysel ve toplumsal yansımalarıyla şiddet çağımızın temel sorun alanlarından biri haline geliyor.
Oysaki her türlü şiddet din, ahlak ve hukuk bakımından asla kabul görmemiş bir eylemdir. Şiddet insanlık suçudur ve zulümdür. Şiddet acizlik, merhametsizlik ve vicdansızlıktır. Kadına şiddet ise acizliğin ve vicdansızlığın zirve noktasıdır. Kadının onuru, bedeni ve can güvenliği dokunulmazdır. Şiddet, çeşitleri ve boyutları farklı olsa da sonuçta bir insan hakları ihlalidir. Hak ihlalleri ise en büyük günahlardandır. Kul hakkı ihlali, hakkı ihlal edilen mağdur affetmedikçe, Allah tarafından affedilmemektedir.
Sevgili Peygamberimiz’in hayatında merhametsizliğin, öfkenin, şiddetin izine asla rastlanmamış, merhametsizleri Allah’ın merhametinden mahrum kalmakla uyarmıştır. Peygamberimiz hayatı boyunca bir kadına bir tokat bile atmamış, bir fiske dahi vurmamış, kötü bir söz söylememiştir. Kadının şiddet görmesine kesinlikle göz yummamış, “Allah’ın hanım kullarına vurmayın”, “Allah katında sizin en hayırlınız, kadınlara karşı en iyi davranandır” buyurmuş, kadına şiddet uygulayanın iyi müslüman olmayacağını belirtmiştir. Bir cana kıymanın bütün insanlığın canına kıymakla eşdeğer olduğunu bildirmiştir. Aile içinde sevgi ve şefkatin hakim olmasını istemiş, aile fertlerine iyi davranmayı imanda olgunluğun alameti saymıştır. Kız çocuğu ile erkek çocuğu arasında ayrım yapılmasını yasaklayan Hz. Peygamber “Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adil davranın” buyurmuştur.
Sırf kız çocuğu olduğu için bir çocuğun doğumuna üzülmek, onu hor görmek, eğitimden mahrum bırakmak, zorla ve küçük yaşta evlendirmek zulümdür. Peygamberimizin en büyük mücadelesinden biri, kadın-erkek ayrımı yapan, kadını kadın olduğu için hor gören, aşağılayan, kadını erkeğin mülkiyetindeki bir eşya gibi değerlendiren, kendilerine kız çocukları olduğu haber verildiğinde yüzleri öfke ve utançtan kapkara kesilen, bazen onları diri diri toprağa gömmekten çekinmeyen cahiliye zihniyetiyle mücadele olmuştur. Kadına dair nerede köhne bir anlayış ve zalim bir davranış varsa o, cahiliye dönemi kalıntısıdır. Hiçbir gelenek, örf ve inanış aile içi şiddetin, kadına şiddetin mazereti olamaz. Kadınlara karşı ayrımcılık, nereden ve ne şekilde gelirse gelsin asla kabul edilemez.
Uygar dünyada cinsiyeti, kültürü, dini, mezhebi ve yaşam biçimi veya giyim kuşamı nedeniyle kimseye özellikle kadınlara hiçbir hak mahrumiyeti yaşatılmamalıdır.
Kadın söz konusu olduğunda merhametten, adalet ve hakkaniyetten, vicdan ve insaftan, zarafet ve nezaketten asla vazgeçilmemelidir. Şiddeti doğuran, yaygınlaştıran, şiddeti normal gösteren, şiddete yönlendiren her türlü söylem ve davranışların karşısında durulmalıdır. Şiddetin ortadan kalkması ve insan onurunun korunması için çalışılmalıdır. Şiddete yeltenmek bir yana kalp kırmanın, gönül incitmenin dahi Kabe’yi yıkmaktan daha büyük bir günah olduğu asla unutulmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki sağlıklı, huzurlu ve güçlü bir toplumu ancak kadın ve erkek birlikte inşa edebilir. Bu da her iki cinsin aynı imkanlara ve fırsat eşitliğine sahip olmalarıyla mümkündür.
“Dünyada her şey kadının eseridir” diyen, toplum içinde kadınlara verdiği değeri her fırsatta dile getiren ve 5 Aralık 1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı veren Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Bir toplum kadın ve erkek olmak üzere iki cins insandan oluşur. Bir bölümünü geliştirip diğer bölümünü geliştirmeden toplumun tümünün gelişmesi imkansızdır. Bir toplumun yarısı topraklara zincirle bağlı kaldıkça, diğer yarısının göklere yükselmesi mümkün müdür?”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!