19 Mayıs
Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmış. Merkezi otorite teslim alınmış. Ordularımız dağıtılmış, silahları ellerinden alınmış. Birçok insanını Balkanlarda, Kafkas Cephelerinde, Arabistan çöllerinde, şehit ve yaralı olarak kaybeden Anadolu halkı ardı ardına gelen felaketlerden, savaşlardan yorgun, bitkin ve yoksul düşmüş. Asırlardır üzerinde yaşadığımız topraklar düşmanlara verilmiş. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmış. O da emperyalistler tarafından paylaşılmaya başlanmış.
Adana, Urfa, Maraş, Antakya, Antalya ve Konya işgal edilmiş. Kars, Ardahan, Iğdır ve Artvin işgal edilmiş. Ulaşım ve haberleşmeyi denetlemek bahanesiyle İzmit, Eskişehir, Zonguldak ve Samsun’a müstevlilerin birlikleri yerleşmiş. Üç yıl önce Çanakkale önlerinde mağlup olan düşman donanması rahat rahat İstanbul boğazına gelip demirlemiş, İstanbul istila edilmiş. 15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edilmiş. Aziz yurdumuzun her tarafında müstevlilerin bayrakları dalgalanmaya başlamış. Türk Milletinin ellerine esaret zinciri vurulmuş. Bin yıldan beri devlet kurarak yaşamış olan Türk Milleti çaresizlik içinde kalmış.
İşte böyle bir anda 19 Mayıs 1919’da “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkmış. Türk Milletinin kurtuluş meş’alesini yakmış. “Ya İstiklal, ya Ölüm” parolasıyla Türk Milletinin başına geçmiş. Türk Milleti, Mustafa Kemal Paşanın etrafında kenetlenmiş. Uzun yıllar devam eden savaşlar sonucu yorgun düşen ve hasta adam diye nitelendirilen Türk Milleti Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde düşmanla amansız bir mücadeleye girişmiş. Dört yıl devam eden bu zorlu mücadelenin sonucunda düşman yurttan kovulmuş. 9 Eylül 1922’de İzmir’de denize dökülmüş.
Dünya durdukça hürriyetini, bağımsızlığını, maddi ve manevi değerlerini koruyacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış. 24 Temmuz 1923’de 20. yüzyılın en önemli barış antlaşmalarından Lozan Antlaşması imzalanarak yeni Türk Devleti dünyaca tanınmış ve sınırları saptanmış. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş.
Atatürk, pek çok kişinin umudunu yitirdiği, gelecek kaygısı içine düştüğü 1919 yılında; “Biz her şeyi gençliğe bırakacağız. Geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.” demiş.
Gençliğe bu derece güvenen ve inanan, Türk gençlerinin yüksek vatanseverliklerini bilen Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç günü olan 19 Mayıs 1919 gününü gençliğe “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak armağan etmiş.
Bütün zorlukları cesareti, azmi, imanı ve iradesiyle hiçbir engel tanımadan aşan Atatürk, en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk gençliğine emanet etmiş, “Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek” vazifesini Türk gençliğine vermiş. Bir konuşmasında şöyle demiş; “Gençler! Cesaretimizi takviye ve idame eden sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.”
19 Mayıs 1919 tarihi, milletimizin tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Yeni nesiller bu tarihi “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlarken, bu olayın taşıdığı manayı ve gerektirdiği tarih şuurunu da kavramaya çalışmalıdır.
Büyük önder Atatürk bu konuda şunları söylemiştir; “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
Cumhuriyetimizin kurucusu Aziz Atamızı, O’nun şahsında dava ve silah arkadaşlarını, Kurtuluş Savaşının tüm kahramanlarını ve 1071 Malazgirt Savaşı’ndan beri Anadolu’nun Türk yurdu olması için canlarını feda etmiş tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şâd olsun.
Bayramınız kutlu olsun. Devletimiz, milletimiz var olsun. Yarınlarınız sağlıklı, mutlu ve umutlu olsun. Her şey gönlünüzce olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!