Vazgeçmek mi zordur, vazgeçmek zorunda kalmak mı? Gözden düşmek mi daha çok acı verir gönülden düşmek mi? Gönlünüze taht kuranın gözünüzden düşmesi mi ? Gitmek mi, kalmak mı? Bu sorular binlerce kez sorulmuştur ama herkes kendi sorusunu sorarken kendi payına düşeni yaşar sonuçta. Acıya dokunanın canı yanar, yanar da yanıkların dereceleri ve şiddetleri vardır. Yüreğinizin, ciğerinizin, beyninizin, kolunuzun yanması aynı değildir.
Evladını yitiren ana evladı için tutuşursa ciğeri yanar… Ekmeğini kaybeden bir insanın; beyni, umutları, yarınları yanar… Sevdiğini kaybeden birinin kalbi yanar…
Canınız acır:
Bu acılar yüreğinizde düğümlenir, boğazınızda düğümlenir, gözlerinizden yaşlar akar acılarınızın üzerine dökülür ateşi söndürür, yanan her ne ise: Ağaç mı, sevgi mi, saygı mı, gönül mü, ciğer mi, verilen sözler mi, vicdan mı, geçmiş mi, gelecek mi, hayalleriniz mi, umutlarınız mıydı, ne, neyse artık! Hiç fark etmez, kimyası değişmiştir, aynı şey değildir. Başka bir şeydir, başka bir şey çıkar ortaya. Başka bir ben, başka bir sen, başka bir o. Ah! o beni getiren ben miydim, sen miydin, yoksa siz miydiniz? Bu beni de yakacak mısınız?
Yakanları bir yerlere havale etseniz de, o havaleler bir yerlere ulaşsa da ne fark ederdi. Yanan yanmıştı biten bitmişti, başlayan başlamıştı.
Ne fark eder ki?
Böyle olması gerektiği için mi böyle olmuştu. Olmuştu işte!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!