İşsizliğin kol gezdiği ülkemizde ekmek bölündükçe bölünüyor; kimileri ekmeğini taştan çıkarırken, kimileri de erk sahibi birine yakın olduğu anda ekmeği kolayca ediniyor. Bazen de, Allah yürü ya kulum diyor.
Çok güzel bir söz vardır: ”biri yer biri bakarsa kıyamet orda kopar.” Oysa kıyamet çoktan koptu bile, şimdi, ‘’bunlar daha iyi günler’’ diyenler de olabilir. Gelin görün ki, kıyametin ta kendisini yaşıyoruz. Beyhude bir yaşam savaşının içerisindeyiz. Yaşamak için yaşama rağmen savaşıp, her gün benliğimizle birlikte yok olup öldürülüyoruz. İnsan; ilme-teknolojiye sahip oldukça daha da insanlaşacağına, vahşileşmeye başlıyor. Sadece ekmek kavgası veren fakir ama gururlu insanlar nerde? Doğruya- doğru, eğriye -eğri diyecek mert insanlar nerede? Herkesin doğrusu ayrı ayrı olunca; kişiliksizlik, namertlik, kıskançlık, ‘’fırsat elimdeyken böcek gibi ezeyim’’ şuursuzluğu çekilmez bir ego oluyor.
Önceleri, patron proletarya çatışması yaşanırken, işçiler dayanışma bilinciyle hareket ederse, artı değerden pay alabileceğini savunan Marks, bugün emekçinin iş yapmak, alın teriyle ekmeğini kazanmak ve sınıfındakilerle yan yana gelmek şöyle dursun, kişisel rahatları uğruna çalışanı hedefe koyan türlü oyunlar oynadığını görseydi, ‘’iyi ki bu günleri görmedim’’ derdi herhalde.
Kıyamet koptu, nicedir sınıf bilincini yitirenler eski; iş -emek söylemleri ile sadece romantik bir bakışla yada emeğin farklı bir sömürüsünü yapmaktan öteye gidememektedirler.
Her ne iş yaparsanız yapın yapabileceğinizin en iyisini yapmanız gerekir. Martin Luther Kinq’in, bununla ilgili güzel bir sözü vardır: "eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelange’nun resim yaptığı, Beethoven’in beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup 'burada işini çok iyi yapan biri, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş' desin."
Martin Luther’in dediği gibi: ‘’işini bir ibadet gibi yapan nadir insanlar dışında, benim gördüğüm genellikle insanlar iş sahibi olmak istiyor ama buna erişince yan gelip yatıyor. Üstelik ‘’benim eğitimim, tecrübem nedir ki’’ diye, düşünmeden makam mevkii sahibi olmak da istiyor. İlginçtir oluveriyorlar da. Okuyup emek veren insanları, esas işi yapanları göz göre yok ettiklerine şahit olduğunuz çelişkilerle karşılaştıkça, ‘’eğitim hiçte şart değilmiş’’ diye isyan edesiniz geliyor. ‘’Başımıza ne geldiyse eğitimsiz cahil, halk yüzünden geldi’’ deyip te, yıllarca emek harcayıp kendilerini geliştiren insanları düşük konum ve ücretle istihdam edip, adeta kediyi fareye boğdurtanlarla sizce de kıyamet kopmuş olmaz mı?
Kıyamet koptu bile, eğitimli/vasıflı olarak çalıştığı kurumun imajını yükselten insanların, ezilmesine izin verilip, çalışma şevkleri kırıldığı anda.
Kıyamet koptu bile, gerçek emekçinin değerini bilen nadir insanların kafasını bulandırmaya çalışan tembellere taviz verildiğinde.
Kıyamet koptu bile: dostunuz olarak gördüğünüz insanlar, sizi hazmedemeyip arkanızdan atıp-tuttuğunda: çalışmak istemeyip yan gelip yatmak isteyen insanlara pirim verdiklerinin sorumluluğunu unutup egolarına teslim oldukları anda.
Kıyamet koptu bile, kendinizi savunmak psikolojisiyle sizde dost bildiklerinizin ipliğini pazara çıkardığınız anda.
Kıyamet koptu bile, birlikte emek verdiğiniz insanlar sizi yarı yolda bırakıp hasım olduğunuz anda.
Kıyamet koptu bile, başkalarına ‘’bana haksızlık yapıyorsunuz’’ deyip te en büyük adaletsizliği yaptığınızı fark edemediğiniz anda.
Kıyamet koptu bile, bana bir fayda getirmiyorsa, ‘’haklı olmuş olmamış ne fark eder’’ dediğimiz ve elbette ilişkilerimizi bir meta gibi mübadele değeriyle eş tutup zalimleştiğimiz anda.
Kıyamet koptu bile, iyi biri olarak tanıdığınızı sandığınız insanların daha ne kadar küçülebileceklerini görmekten zevk aldığımız anda.
Kıyamet koptu bile, yıkık duvarlar gibi kaldı gözlerim.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!