Var olmanın sığlığımıydı var eden yoksa itaat etmenin dayanılmaz teslimiyeti miydi.
Düşündü, içinden çıkamadı ve kendisini suçladı. Oysa hiç suçu yoktu. İtaat etmek, kurban olmak suçlu olmak mıydı? Belki de evet; bile bile kurban olmayı seçmişti. Sadece şikayet ediyor, hayıflanıyorduk, birileri bizi kurtarmalıydı. Yasa yapıcılar düzgün yasalar çıkarmalı, ortam güvenli olmalı ve kadınlar böylece sokağa çıkabilecek, yaşama katılabilecek duruma gelmeliydi.
Yasalar kim için çıkarılır ve uygulamaya konulur? Kadın denen karşı, aykırı, problemli, kıskanılası, örtünülesi varlık; beyni, fikirleri, olmayan bu uygar dünyada dahi estetik bir biçimde, araba reklamlarında bile metalaştırılan “kadın” saçının tek teli bile sakıncalı olan, hani o beyni yüreği olmayan namusun yegane temsilcisi kadın; yedi yaşından yetmiş yaşına dek eksik etek .
Kadınlar yüzyıllardır içinde bulundukları kafeslerden nasıl çıkabilirler, o kafes olmadığı halde varmış psikolojisini üzerinden atabilmeyi başarabilirler mi? Bu dünyada erkek ve dişi olarak karşımıza çıkan iki eşit cins olduğunu anlayabilecekler mi? Sosyal hayatta mertçe mücadele etmeyi başaramadığı, erkeklerin onu görmek istediği postlara bürünüp hem cinslerine ihanet etmeyi devam ettirdikçe, kendi kafesi belki büyük olur ancak, kafes işte; ha büyük ha küçük, nihayetinde kafesti.
Kadınları ikinci sınıf vatandaş konumuna koymanın hep bir gerekçesi vardır. Peki, kadının kendisini ikinci sınıf vatandaş olarak görmesinin haklı bir gerekçesi olabilir miydi?
Kadını anlamak için diğer türe bakmakta gerekir. İnsan türü yani ''homo sapiens'' yok şaka yaptım elbette, antropolojik olarak konuya girmeyeceğim. Keza erkek türü keşfetmeyi, fethetmeyi sever, kendine itaat eden türleri benimser ve bu yüzden kendisi ile aynı sosyal statüdeki kadını benimsemez, çünkü ona hükmedemez, erkeklik güdülerini ancak hükmü altına alabileceği kadınlarda tatmin edebilir. İşte kadın erkeğin bu zaafını bildiği noktada devreye girer, dişiliğini cömertçe sunan, erkeğe kendini zayıf korunmaya muhtaç gösteren kadın bu noktada kazançlı çıkar. Neyi mi kazınır? Çalışmadan, iyi, temiz, saf, iffetli kadın oluverir. Erkeği tarafından korunur kollanır yani işe gitmez işini bilir. Böylece kendisini çalışmadan üretmeden teslim eden kadın cinsleri iyi örnek olarak sergilenir.
Birde çalışarak, üreterek, kendisi olduğu için yürekli, cesur, beynini ve kendisini geliştiren kadın türleri vardır. Bunlar genellikle yalnızdır. Ama bu onurlu bir yalnızlıktır. Ne erkeği ''zayıfım korunmaya muhtacım beni koru kolla'' sömürüsü yapmıştır, ne de hem cinslerine ihanet etmiştir. O bir insandır ve insan türü; eşit onurlu, özgür bir insan türüdür. Toplumun gelişmesine katkıda bulunan türüdür.
İnsan kadının kendisidir. Gecenin bir vakti sokaktan evine giden bir genç kızın tecavüze uğramasını, ''o saatte sokakta ne işi vardı'' diyerek üzerindeki kıyafetle yargılamaz, yargılatmaz da. Dünya pis bir yer ve bu pislikten korunmak için evden çıkma demez. Bilir ki sokaklar tekin değilse evde değildir. Boyun eğmenin sonu yoktur.
Elbette kadını erkeği ile iki cins arasında uygulanan çifte standartlar, ataerkil sistemlerin bir sonucu, yani bir anne kızına farklı, oğluna farklı bir muameleyi reva görüyorsa bu onun ataerkil sistemde toplumsal cinsiyet rollerinin kanıksatılıp pratikte uygulamasıyla gerçekleşir.
Yine de ataerkil dayatmaların az çok farkında olan kadınlar ucuz çıkarları için hemcinslerini bu acziyetin içerisine mahkum ediyorlarsa, içerisinde bulundukları bu sığlıkta kendilerine kolaylıklar diliyorum. Yarın kendileri gibi ucuz bir kadının oğullarına musallat olduğunda yada kızlarının sokağa çıkamayacak durumda olduklarını gördüklerinde ''ben ne yaptım'' düşünme yetisi gösterebilirler mi buna da pek emin değilim.
Dünya; kadın ve erkek ayrımı yapılıp bu sığlıkla bakıldığı içindir ki, insan türleri arasında umutsuzluğun, mutsuzluğun giderek derinleşmesinin önü alınamıyor. Yaşamın her alanında barışın dili değil de savaşın dili kutsanıp haklılaştırılıyor.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!