“Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil”
Yunus Emre
Özellikle son günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sitesinde ilginç sorular bir biri ardına soruluyor. Daha da ilginç olanı bu akıl almaz sorulara gayet doğal bir şekilde kaynak gösterilerek verilen yanıtlardır.
Peki, bu sorular bazılarının da dediği gibi ''tuzak sorular'' mıdır? Hiç sanmıyorum. Bence bu sorular özellikle sorulmuş sorulardır.
Şöyle ki, dini motiflere dayalı aile yapısı ve laik devlet yapısının temelden sarsılması için uygulanan yeni bir toplum mühendisliği inşaasının sorularıdır. Özenle seçilmiştir, hedef kitlesi de bellidir. Söz konusu kitle ise, Türkiye’nin baskın olarak mensubu olunan Hanefi Mezhebidir.
Hanefi Mezhebi de neredeyse aleviler gibi hem dini vecibelerini yerine getirir, hem de sosyal hayatı, yerine göre ve modern bir şekilde akla uygun uygulayan bir mezheptir. Çağdaşlaşmaya, kadın – erkek eşitliğine de engel teşkil etmez.
Hatırlarsanız önce ''Alevilerle evlenilir mi?'' sorusu sorulmuştu. Dilerseniz bu soruya verilen yanıtta ne amaçlanıyor olabilir ona bakalım. İnanç boyutunda kadın-erkek eşitliğe dair bir sorunu olmayan alevilik yeniden gözden düşürülmeliydi. Alevilik hoş görüsü; aydınlanma, eğitim, çağdaşlık ve en önemlisi ataerkil dayatmaları dikkate almayan ve kadın-erkek eşitsizliğinin söz konusu olmayacağı mezheptir. Bu nedenle ''alevilerle evlenilmemeli''ydi. Evlenilmesi alevilerle etle tırnak olmak demekti. Bu durum topluma biçilmek istenen tutucu islam anlayışı önünde engel oluşturabilirdi. Sorunun yanıtının devamı daha da ilginçtir ki, ''yemeği de yenilmez''di. Böyle çürük bir dayatmanın karşılığında soruyorum; bardağından, tabağından tiksindiğiniz birinin evine girer misiniz? Arkadaşlık, ahbaplık eder misiniz? Arkadaşınız dostunuz olmayanların fikirlerine itibar eder misiniz? Etmezsiniz değil mi? Böyle bir çelişkiyle açıkça ortaya çıkıyor ki, alevilerden ve onların aydınlık fikirlerinden, yöneticiler dışlamayı ötekileştirmeyi bileyerek, itibarsızlaştırmayı sağlamakta ve kurtuluş yolu olarak görmektedirler.
Öte yandan serseri bir fetva daha, ''Babanın kız çocuğuna şehvet duyması haram değil''miş. ''Sadece annenin nikahı düşer''miş. Ha birde kız çocuğunun dokuz yaş barajı var.
Yani anneler babalar dokuz yaşından sonra aile içerisinde kız çocuğu ve baba arasında artık haremlik-selamlık ilişkisi başlar. Anne, babadan kız çocuğunu uzak tutacaktır bu fetvayla inancıymış gereği. Zira eşi ile arasındaki nikah düşer vesvesesini annenin kalbine bir kez soktunuzsa bu iş tamamdır.
Laikliğe son verme işlemi kamusal alanda türban yasağını kaldırarak, cuma namazı saatlerini öğle yemeği ile yer değiştirerek uygulanmaya başlandı bile. Şimdi ise işin toplumun en temel taşı olan aile kurumu kısmı ile toplum mühendisliği inşası devam ediyor. Söylenenlerin hayal olmadığını görmeniz için daha önce çağdaş bir sistemle ilerleyen İran’ ın bir anda nasıl bir saplantı ve körlüğe devşirildiğini hatırlamanız yeter.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!