Tarihi değerlerimizi biliyor, onları gerektiği gibi koruyor muyuz? Korumak bir yana kolladığımız, hatırımıza geldiği oluyor mu?
Bu nereden çıktı demeyin.
Aslında aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken konu.
Biraz çevreyi dolaşıp, “acaba hangi değerimiz var” diye düşünmemiz gerekmez mi?
İnsan değer verdiği şeylere gözüyle bakar, yüreğiyle taşır.
Acaba hep böyle oluyor mu?
Karşıyakalıların ikinci adresidir, Foça…
Nasıl İzmirlilerin Çeşme ise, Karşıyaka genelde Foça’da toplanır… Doğal güzelliklerinin yanı sıra yakınlığından da olsa gerek… Tarihi dokusuyla görülmesi, yaşanması gereken kent…
Yeri gelmişken belirtmek isterim ki; tepedeki üç eski rüzgâr değirmeni elden geçirilemez mi? Onları da eski haline getirmek görevimiz olmalı.
Bir zamanlar şöyle bir söz söylenirdi: “İş adamları İzmir’i, işleri gibi Çeşme’den yönetir. Perşembeden giderler, Salı dönerler…”
Arada kalan nedir? İki gün…
Karşıyakalılar öyle mi?
Bildiğim kadarıyla onların yazlık anlayışı hafta sonu oluyordu…
Bugün; iki taraf için de durum elbette böyle değil. O günler de mazide kaldı!
Aslında öyle iş adamlarını ara ki bulasın… Hasretiz!
Foça; eskisiyle… Yenisiyle… Arada kalan köyleriyle… Canınız sıkılınca gidin, gezin diye öneririm.
Havanın güzel olduğu günlerden bir gün Foça’ya şöyle bir uzandık…
Eski Foça’nın restoranlarla özleşen kordonun aksine arka sokakta dolaşırken, arkadaşımız “Şuradan bir şey alacağım” dediğinde, burnumuza çok hoş bir koku gelince biz de içeriye daldık. Unlu Mamuller satan küçük ancak sevimli bir mekândı.
Bizim gevrek dediğimiz ancak genel ismi simit olan, fiyatı ile bugün fakirin ekmeği olmaktan çıkan simidin kokusuymuş, burnumuza gelen… Fırından yeni çıkıyor, dumanı üzerindeydi.
Oturduk, bir simitten küçük parça derken hepimiz birer simidi yanında peynir ve çay ile bitirdik…
İnanın son dönemde yediğim en güzel gevrek (simit) oldu. Tadı halen damaklarımda…
Hesabı ödedikten sonra kasiyere aynısını söyledim: “Ustayı kutlayın. Harika… Son dönemde böyle lezzetlisini yememiştik…”
Tarihi Foça Simit Evi’nden söz ediyorum… Girerken tabelasına bakmamıştık ama en son verdikleri ıslak mendildeki yazıdan öğrendik girdiğimiz yeri…
Elbette güzel olan ve tarihi dokusunu bozmayan her zaman revaçta oluyor.
Sporda da öyle değil midir?
Bugün tarihi kulüplerimize baktığımızda Karşıyaka futbolda 3. Ligde (aslında 4. Lig) oynuyor. Bir de yıkılan stadı şu anda kaçak otopark olarak kullanılıyor…
Bu tarihi dokuyu yok etmek değil de, nedir?
Bugün Ay Yıldızını ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği KSK’nin futbol takımı süper ligde, üstelik yalıdaki stadında oynamalıydı…
Karşıyaka futbol değil spor kulübü… Elbette basketbolu dillere destan…
Karşıyakalıların dediği gibi: “Basketbol yazılır, Karşıyaka okunur…”
Voleybolda yönetim değişiminden sonra, sular durulmaz oldu… En son emeği büyük olan baş antrenör gitti…
Şube başkanı, aynı zamanda da sponsoru… Üstelik Karşıyaka’nın en büyük, ebedi ve ezeli rakibi Göztepe’nin de sponsoru…
Derler ya; “Bu ne perhiz, ne lahana turşusu…”
“Parayı veren düdüğü çalar” misali… Şirketi ve reklamı…
Duruş dik olmalı!.. Kırmızının yanında yeşil durmalı… Başka renk olmamalı… Burada önemli olan: Vizyon, misyon…
Unutulmamalı… Karşıyaka Spor Kulübü taraftarının koruduğu, kolladığı, gözü gibi baktığı, ailesi saydığı tarihi değeri…
Yeşilova da tarihi değerlerimizden. Şu anda hangi ligde olduğunu bilenler parmak kaldırsın… Yarışmada bu soru gelse inanın bilemeyeceksiniz.
SAL’da…
Yanlış anlaşılmasın, sala binip de karşı kıyıya geçmiyor… Süper Amatör Lig’in kısaltılmışı SAL…
Sizin anlayacağınız 3.Lige (Profesyonelliğe) geçiş ligi olan BAL’ın (Bölgesel Amatör Lig) bir alt ligi… Sonrasında 1. Amatör Lig var. En sonda da 2. Amatör Lig…
Yeşilova Mersinli, Çamdibi’nin gözbebeği… Küçükoğullarından Ailesi tarafından “Baba yadigârı” tarihi değeri. Onlar da sahip çıkıyor ve yaşaması için var gücüyle mücadele ediyor…
Ya olmasalar?
Aklıma geldi Egespor’u, Şark Sanayi’yi, Kültürspor’u bilenler var mı?..
Acaba Amatör Ligde mücadele eden “İzmir Spor Tarihi”ne damga vuran kulüplerimizden Ülküspor’un şu anda durumu nedir?
İzmir’in adını taşıyan bir dönemin “Futbolcu Fabrikası” ve kendi tapulu sahası olan kulübümüz İzmirspor BAL’a bulaşmış, bir türlü üste çıkacak hamleyi yapamıyor... Geçen yıl SAL’da olan ve play-outta Yeşilova’yı yenerek BAL’a çıkan İzmirspor inşallah bu yıl zoru başarır diyeceğiz ama… Şimşekler, şu an 15 takımlı 4. Grubun puan sıralamasında 11. Sırada. Lider ve son sıradaki takımlarla arasındaki puan farkı 7 (yedi).
Oynadığı 8 maçta 2 galibiyet elde etmiş, 3 maçında rakibiyle yenişememiş ve 3 kez de yenilmiş… Şu an lig bitse İzmirspor statü gereği SAL’a düşecek…
Çaput Aşı’nı bilir misiniz?
Denizli’ye özgü en eski yöresel düğün yemeği. Yapımı gayet basit olan Çaput Aşı, toplanan taze asma yapraklarından yapılır. Yapraklar küçük parçalar halinde doğranır. Üzerine yağ ilave edilerek haşlanır. Sonra pirinç ve etle birlikte pişirilir. Üzerine yoğurt dökülerek yenir. Diğer bir düğün yemeği de Alaçora’dır. Bu yemek de tıpkı diğer yöresel yemekler gibi eski düğün yemeği olup en basit hali ile haşlanmış kuru fasulyenin üzerine tereyağı ve bulgur ilave edilerek yapılır. Bir sonraki aşamada tuz, biber ve su konulduktan sonra suyu çekilinceye kadar pişirilir.
Denizli’den Balıkesir’in sahil kenti Gömeç’e gidelim mi?
Gömeç’te hamurdan yapılan basit bir börek var. Rabisa adı verilen bu börek yumurta, sirke, karbonat katılarak hazırlanan bir yufkadan yapılıyor. Oklavayla açılan hamur sarılıyken büzüştürülür ve küçük küçük kesilip tepsiye konuyor. Fırında pişirildikten sonra üzerine sarımsaklı yoğurt konularak servis ediliyor. Arnavutların da samsa dediği bu börek türü ülkemizde göçmenlerin yoğun yaşadığı köy ve kasabalarda yapılıyor.
İşte bu tarihi değerimiz yok olmasın diye uğraş verenler, onu günümüze getirenlere de şükran borçluyuz.
Siz bunlardan haberdar mısınız?
Görüyorsunuz, yaşamda sadece spor yok.
Spor da futbol değil…
Spor nedir biliyor musunuz?
Belli kurallara ve tekniklere uyularak yapılan, bedensel gelişmeye yararlı, eğlenmek ve yarışmak amacı da bulunan beden hareketlerinin tümünün ortak adıdır.
Spor yaparken hem eğleneceğiz, hem bedenimizi geliştireceğiz hem de yarışacağız…
İzlerken belki bedenimizi geliştiremeyeceğiz ama zevk alıp, eğleneceğiz. Mutlu saatler geçireceğiz.
Artık tribünlerde de değişmeliyiz…
Bakın Mevlana ne der: “Sevgi şifadır. Sevgi güçtür. Sevgi değişimin sihridir.”
Bizde öyle mi?
Sevginin yerini nefret almış, küfürün bini bir para…
Eline geçirdiğin ne varsa at sahaya, salona…
Hakemler söz konusu olunca son dönemde gerçekten sadece futbolda değil, basketbolda da facia demeyeceğim ama büyük hatalar zincir oldu, kopamıyor bir türlü…
MHK’yi görevden aldın almasına da… Düdük çalanlar aynı…
Buna bizim köyde ne derler bilirsiniz: “Eski hamam, eski tas…”
Her şeye rağmen sahaya taş atmanın, kutsal olan günahsız analara küfür etmenin faydasını biri çıkıp da anlatsa…
“Ölümüne giderim” dediğin kulübüne zarar veriyorsun sonra da “seviyorum” diyorsun…
Tarihimizi bilmek gerekir demiştik.
En önemlisi de doğruyu bilmek, söylemek, yazmak… Bunların dışında olursa Cenap Şahabettin’in sözü aklımıza gelir: “İnsan, tarihine her istediğini söyletebilir. Çünkü ölüler, itiraz edemezler.”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!