Karşıyaka Spor Kulübü’ndeki son gelişmeleri üzüntüyle izliyoruz.
Baştan beri “Görülen köy kılavuz istemez” diyenler yine yanılmadı… Bu da şunu gösteriyor; insanları tanımak, camiayı iyi analiz etmek ve gelişmeleri izlemek için falcı veya sihirbaz olmanıza hiç gerek yok.
Şimdi sizi çocukluğunuza götüreyim.
Elbette yaşı ileri olanlara bu sözümüz…
Siz de bilirsiniz, belki de oynamışsınızdır, çelik-çomak…
Günümüzde, bilgisayar oyunları ile büyümeye çalışan ve ellerinden akıllı telefonları bir türlü düşürmeyenler nereden bilebilecek bu Kütahya yöresi oyununu?
O zaman çelik çomak oyununu aktaralım:
Oyunun amacı 30 santimetrelik "çelik" denen kısa değneği (sopa) "çomak" denen 70 santimetrelik uzun değnekle yerden havalandırarak uzağa göndermek. Oyun iki grup arasında oynanır. Gruplar en az ikişer kişiden oluşur. Düz bir yere çizgi biçiminde küçük bir çukur açılır. Çukurdan 20 adım geride bir çizgi çizilir. Oyunda ebe (baş olan ve ceza çeken oyuncu) yoktur. Oyuna ilk önce hangi grubun başlamasını belirlemek için seçim yapılır. Seçimi kazanan grup oyuna başlamak için hazırdır. Karşı gruptan bir kişi elindeki uzun sopayı önceden açılan çukurun üzerine yatay olarak koyar. Oyuna ilk başlayan kişi önceden çizilen çizgiden elindeki küçük sopayı çukur üzerindeki sopaya atar. Vurur ise oyuna başlar. Elindeki büyük sopa ile küçük sopayı havaya kaldırır ve vurur. Küçük sopanın düştüğü yere kadar oyunu kaybeden gurubun oyuncuları sekerek gider. Oyun bu şekilde devam eder…
Biraz sanki beyzbol ve softbolu andırır gibi… Burada top yerine çomak vardır. Sopa da çeliktir…
Her oyunda olduğu gibi bu oyunun sonunda da kazananı ve kaybedeni vardır…
Peki, Karşıyaka Spor Kulübü’nde bu oyun oynanıyor olsaydı. Kazanan, kaybeden kim olurdu?
Şimdi siz ne alaka diyeceksiniz.
Bu oyun oynanırken, herkes kuralına göre oynar ve hiç kimse tekere çomak sokmaz!
Çomak yerde, çelik eldedir.
Ama Karşıyaka Spor Kulübü’nde her şey mükemmel giderken, üç branşın ana lokomotifleri “dört dörtlük” yol alırken; hoppala…
Tekere çomak sokuldu…
Bu ne demek?
Deyim iki anlamda kullanılıyor. Birincisi “Düzende giden, çok iyi işleyen işi engelleyici harekette bulunmak.”
Diğeri ise, “Birinin çıkarını baltalamak.”
Şimdi size sormazlar mı?
“Bayram değil, seyran değil. Eniştem beni niye öptü?”
Talihsizlik zincirinin başlangıcına bakalım mı?
Çok güvenilerek yönetime alınan ve şube başkanı yapılan bankacı bayanın dolandırıcılık olayının ülke çapında büyük infial uyandırması bir anda tüm duvarları yıktı…
Tüzük gereği başkan olmadığı için İlker Ergüllü’nün istifası her şeyin başlangıcı oldu… Domino taşları birer birer yıkılmaya başladı…
Ergüllü’den sonra başkan Azat Yeşil istifasını sundu, yönetimden de ayrıldı.
Voleybol başkanlığını üstlenen ve şubeye sponsor olan Medicalpoint Hastaneleri CEO’su Veysi Kubba, hem başkanlık, hem de yönetim kurulu üyeliğinden istifa ederek isim sponsorluğunu da süresi bitince bıraktı.
Yaşar Holding’in Pınar adını basketbol takımlarından çekmesi ise adeta deprem yarattı…
Bırakın Karşıyaka’yı ülke basketbolunda “artık taşlar yerine oturmaz” denerek, takım üzerinde papatya falları bakılmaya başlandı: “Bırakırlar, bırakmazlar… Giderler, gitmezler…
Alırlar, almazlar…”
Herkes bir ömür biçti!
Yurt içi ve dışından sponsor arayışları sonuçsuz kaldı. Yukatel’e güvenenler de yıkıldı…
Ardından tesbih taneleri tek tek dağılmaya devam etti…
Turgay Büyükkarcı döneminde yapılandırılan vergi borcu ödenmeyince, anlaşma bozuldu. Vergi borcu eskiye döndü. Yeniden, bu kez 3 katı olarak yapılandırıldı… Ne yazık ki bu da ödenmedi!
Futbol alt yapıda Tayfun Yengül olayı patlak verdi… Kulübe üye olmadığı, alt yapı başkanlığının yönetimden onaylanmadığı ortaya çıktı.
Basketbol alt yapısının iddialara göre bir menajerin şirketine teslim edildi. Basketbolun kilit noktalarına da kendi adamlarının yerleştirildi. Basketbol A Takımına büyük ümitlerle getirilen eski milli basketbolcu Haluk Yıldırım lig başlamadan görevini bıraktı.
7405 Sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu'nda kulüp yöneticilerinin kamu borçlarından bireysel olarak sorumlu tutulmalarından ürken yöneticilerin peş peşe istifalar geldi…
Futbol şubesini tartışmasız olarak başarıyla yöneten Gökhan Şensay’ın ani vefatı büyük üzüntü yaratırken, camiada bazı gerçekleri de su yüzüne çıkardı…
Başkan İlker Ergüllü’nün futbol şube başkanının cenazesi yerine Dubai’ye gitmesi herşeyin tuzu biberi oldu…
Basketbol Şubesinin teslim edildiği, kulübe ekonomik katkıları sınırsız sunan Nazım Torbaoğlu ile şube başkanı Tamer Ustaoğlu’nın “zehir-zemberek açıklama” ile tüm sıfatlarını bırakmaları, yönetimden istifaları bu kez ekonomik yıkıntıya yol açtı…
Yönetim Kurulu ve yedeklerden çorap söküğü gibi gelen istifaların sonucunda da yönetim kurulunun asil ile yedek 6 üye kalması nedeniyle tüzük gereği yönetim düştü.
Ve tüzük gereği olağanüstü genel kurula kadar tüm yetkilerin Divan Kurulu’na geçti.
Şimdi divan tarafından olağanüstü genel kurul kararı alınacak.
Bu aşamada adama sormazlar mı? Yönetim Kurulu istifalardan önce neden olağanüstü genel kurul kararını almadı da, bombayı divan kurulunun kucağına bıraktı?
Bunu mahalle arasında tek kale maç yapan çocuklar bile anlamadı mı, zannediyorlar?
Çok basit; gelecek günlerin faturalarını ödememek için!..
Kulübe uzak yakın spor kamuoyunda bilinen gerçekleri şöyle bir hatırlayalım istedim. Bunlardan başkaları, gün yüzüne çıkmamış, çıkarılmamış olaylar da olabilir. Var da… Ama şu aşamada deşmeye hiç gerek yok. Kulüp zarar görmemeli… İtibar zedelenmemeli…
Bekleyelim bakalım gelecek günler ne gösterecek?
Daha neler duyacağız, neler göreceğiz…
Şimdi yeni yönetim arayışı var. Karşıyaka Spor Kulübü’ne talip olan, olmak isteyen ve herkesten çok KSK’li olduğunu iddia edenler, aynanın karşısına geçerek kendini nasıl gördüğüne iyice bakması şart!
Bir de eteklerindeki tüm taşları ilk olağanüstü genel kurulda ortalığa dökmeli. Yoksa suyun taşıyla suyun kuşunu vurmak çok kolay!
Güneşin çıktığı, aydınlık yarınların geleceğini müjdeleyen bahar havasının birden bozması, “O gece bu sene” tekerlemesini ağzında sakız yapmaktan çıkarıp, zafer çığlıklarına hazırlananların olası bir başarısızlık sonrasında kursağında kalmasının vebali elbette ödenecektir.
Bu günleri neye benzetiyorum biliyor musunuz?
Uçağın harika bir şekilde giderken türbülansa (uçağın uçmasına yardımcı unsurlardan biri olan hava akışının bozulması nedeniyle uçağın sallanması anlamına gelir) girmesine…
Sarsıntı geçer, olay anılarda kalır ve uçak yoluna devam eder…
Karşıyaka Spor Kulübü ne badireler atlattı…
Bunu da atlatacaktır…
Martin Luther King derki; "Uçamazsan koş, koşamazsan yürü, yürüyemezsen sürün. Ama ne yaparsan yap, ilerlemek zorundasın."
50 yıldır kulübü yakından izleyen, aynı sürede ilçede ikamet eden bir vatandaş olarak her zaman “İnsanlar tanımadığı, bilmediği, görmediği, gitmediği uzaktaki kentin takımını değil, yaşadığı, yanında havasını soluduğu, ekmeğini yediği kentin, semtin, şehrin takımına gönül vermeli, ona da maddi manevi destek olmalı” tezinin en ateşli savunucusu olmuşumdur. Olmaya da devam edeceğim.
Hele “Bileğimi kessen yeşil kırmızı kan akar” diyerek poz verenlerin, “Üç Büyükler” veya başka bir takım formasıyla zafer işareti yaptığı fotoğrafları sosyal medyada paylaşması, yerel bir takımda görevalınca da gelen tepkiler sonucu kaldırması hiç işe yaramaz…
Sadece kendisini kandırır…
Kulüp aşkı tek olmalı ve kalpte taşınmalıdır. Gerisi için söylenecekler zaten söylenmektedir…
Nazım Hikmet’in sözüdür: "Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye. İşte ben onlardan değilim. Ben sensiz de yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım."
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!