"İzmir’de en büyük eksik nedir?" diye düşünüp bunu gerçekten merak ettiniz mi?
Tahmini hiç de zor değil. Daha şimdiden “elbette…” diyenler ellerini yukarıya kaldırmışlardır. Cevaplamak isteyenleri sayması bile zor olur. Genel de meraklı bir insan topluluğun olduğumuzdan mıdır, yoksa genlerimizden mi? Bunu bir türlü çözemedim…
Aslında gerçekleri söylediğimizde “burun kıvıranlar” içinden de kıs kıs gülmektedir. İş gıybete gelince iki kulak birden kabartılır… “Dedikodu kazanı” kaynamaya başladığında meraktan adeta ölecek duruma geliriz! Olmayan gerçeği söyleyemezler de, “çatla…” diye kinayeli konuşmalarını sürdürürler.
Şimdi soruyu tekrarlayacak olursak neler sayılacaktır, neler!..
Her kafadan bir ses çıkar derler ya; aynen öyle!..
Bizim işimiz eksikleri sıralamak, irdelemek değil… Gerçekleri görmek.
İş o raddeye geldiğinde el ele verir, tüm eksikleri de gideririz…
Siz hiç merak etmeyin, biz böyleyiz…
Derler ya; “Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı” diye… Konumuzu yine eksikliklere getireceğim. Şimdi bildiğimiz yerden soruyorum: “İzmir Sporunda gerçekten en büyük eksik nedir?”
Bu sorunun cevabı kişiye göre değişim gösterecektir. Bu kesinlikle doğru.
İnsan sporun içinde yaşadığı sürece neleri gördüğünü bile unutur, gider. Hafızasında yer edinenler ya şampiyonlukların getirdiği zaferler olur veya acı tablolar… Aslında hangisine öncelik vereceğimizi bir türlü öne çıkaramayız. Oysaki Brezilyalı roman ve söz yazarı Paulo Coelho ne güzel söylemiş: “Yaşamak, kararlar verip sonuçlarına katlanmak demektir…”
Verdiğin veya vereceğin kararlar elbette senin yaşamının dönüm noktası da olabilir… Bu nedenle düşünmek de çok ama çok önemli.
İzmir sporunda lokomotif branş hiç kuşkusuz futbol. Kulüpler için “olmazsa olmaz” futbolu biz ne kadar başarıyoruz. Karşımızda asılı duran “futbol fotoğrafı”na baktığımızda görmek istediğimizi mi görüyoruz, yoksa gerçekten gördüğümüzü mü?
Çoğu zaman erdemlikten söz eder ve erdemli olmayı seçmeyi öğütleriz. Böyle bir tablo karşısında gerçekleri söylemek de bir erdemliktir.
İngiliz deneme yazarı, drama, edebiyat eleştirmeni, ressam, sosyal yorumcu ve filozof olan William Hazlitt’ın “Bir insan ahlaksızlıkla erdem arasında seçimini yapmamalıdır. Farklı erdemler arasından yapmalıdır“ sözünden siz ne çıkaracaksınız?
Düşünün bakalım…
Bugün için “İzmir futbolu”ndan söz ettiğimizde sizi mutlu eden bir kulübü İşaret edebilecek misiniz?
Altınordu’yu örnek verebilirsiniz. Gerçekten doğru işaret. Ancak sportif başarısı nedir? Gelin bunu tartışalım. “Tek adam” sırtlamış koskoca camiayı taşıyor… Sorarım sizlere nereye kadar gidecek, futbolcu satamazsa bu kadar gideri nasıl karşılanacak? Var mı delikli beş kuruşluk yardımı olan?
Biz soruyoruz, biz cevap veriyoruz: Yok!
Göztepe de aynı durumda. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” derler. Tek adamlıkta “Sattı, satıyor, satacak” lafı sokağa düştü mü? “Yandı gülüm keten helva…”
Bakıyoruz Altay’a, Karşıyaka ve Bucaspor’a?..
Şöyle büyükşehir sınırları içinde gezinip de Menemen, Bergama diyoruz…
Ben taraftarının sevgisinden başka hiçbir şey göremiyorum… Ya siz?
Şu anda basketbolda Pınar Karşıyaka gururumuz. Voleybolda Arkasspor sezona iyi başlangıç yaptı. İzmir Büyükşehir Belediyespor çeşitli branşlarda frene bastı. Göztepe hentbolde kapalı kutu.
Güreş, atletizm, judo, kick boks, tenis, okçuluk, bisiklet ve diğerlerinde yılda bir iki kez gelen bireysel başarıdan sonrası?..
Ne yazık ki akıp giden yıllara karşın değişen bir şeyler yok!
Unutmayın, spor sadece futbol değildir. Bu İzmir için de geçerlidir. Bu nedenle artık İzmir sporu silkinmelidir. Bunun için de bir hareket, hareketlenme şarttır. Bunu kim, kimler mi yapacak?
Elbette İzmir sporuna yıllarını verenler. Onlar geleceğimiz olan çocuklarımızı, torunlarımızı, bugünü ve yarını düşünmeden edemeyen akil adamlar… Onların tecrübesi geleceğimize örnek olacak hareket için startın verilmesi an meselesi…
Unutmayın, “Tecrübe, insanın başına gelen şey değildir; o insanın başına gelenle ne yaptığıdır. “
Bunu kim mi söylemiş? Aldous Huxley… Tanır mısınız?
Aldous Leonard Huxley. İngiliz yazar. Romanları ve denemeleriyle tanınmış olmasına karşın kısa hikâyeler, şiir, gezi yazıları, film hikâyeleri, senaryolar ile de uğraşmış. Roman ve denemelerinde sosyal norm, idealleri, bilimin insan yaşamında yanlış kullanılmasını eleştirmiş. Parapsikoloji ve mistik temelli felsefelerle ilgilenmiş ve bu konularda yazılar kaleme almış. Özellikle Türkçe’ye "Kadim Felsefe" adıyla tercüme edilen "Perennial Philosophy" adlı eseri Perennial Felsefeyi çeşitli çevrelerde yeniden gündeme taşımış. Ayrıca “Cesur Yeni Dünya” adlı yapıtı distopya türünün önemli bir örneğidir.
İzmir’in sporunu kalkındırmak bizlerin elinde. Yol göstericilerimiz çok. Onları küstürmeden, kenetlenecek ellerinin sıkı sıkı sarılmasına yardımcı olarak “ben de varım” diyelim… Elbette öncelikle de ben sporu seven İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e bisikletiyle gezerken şunu düşünmesini isterim:
“İzmir’de sporu kalkındıracak hamleyi yapacak tecrübe sahibi akil adamlar çok. Sporumuzun geleceği, çocuklarımızın, gençlerimizin huzuru ve sağlıklı spor için onlarla el ele vermeli. Bir araya da gelmeliyim…”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!