Mutlaka birilerinin bir şeyler, daha doğrusu “iyi şeyler” yapması şart. Bu her alanda olabilir. Zirveye çıkmak, zafere ulaşmak küçücük kıvılcımın alev almasına bağlıdır.
Bir hafta önce yazdığım makaleden sonra Hüsnü Oral’dan gelen telefon bir anda İzmir sporunu hareketlendirmeye yetti.
“Haydi, Avni kolları sıva. Sen İzmir’de spor misyonerisin, hareketi başlatıyoruz” diyen Hüsnü Oral’a sadece “Yapma Hüsnü Baba… Ben sadece işimi doğru yapmaya çalışıyorum” dedim demesine de, ihale yine üzerimizde kaldı…
“Türk Sporu”na futbolcu, futbol antrenörü, hekim ve sonunda da antrenörler derneği başkanı olarak unutulmayacak hizmetler veren ve halen de ilerleyen yaşına karşın devam eden Dr. Şaban Acarbay’a konuyu açtığımda “Ne demek. Seve seve ben ve ekibim varız” dedi. Sonra Türk Sporu için “Olmazsa olmaz” Türkiye Spor Yazarları Derneği adına İzmir Şube Başkanı Bahri Okumuş’a aktardım, aynı konuyu… O da gönülden hizmete hazırdı.
Dört kişilik ekip toplandık. Her branş temsilcisini aramıza almak istiyorduk. Öncelik STK Başkanı ve seçilmiş olmasıydı. Atletizmde duayen isim Yavuz Tunç, voleybolda dernek başkanı Serbay Kos, İzmir Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Başkanı Kadri Yatkın da ekibimize katıldı…
İlk toplantıda neleri nasıl yapabileceğimizi görüştüğümüzde ana fikir; İzmir Sporunu bir değil, birkaç adım öne çıkarmak oldu. Daha çok çocuğumuza, gencimize, İzmirliye bilinçli spor yaptırmak, İzmir sporunu ortak akılla yürütülmesini sağlamak, amatör sporlara ve sporculara yardımcı olmak, yepyeni spor tesisleri kazandırmak, geniş kapsamlı spor çalıştayı olmak üzere görüşmelerle sonuca ulaşmak…
Daha gündemde inanılmaz yapılacak işlerin olduğunu söylemeliyim…
Diyebilirsiniz; bugüne kadar neredeydiniz?
Alman Yahudi şair ve yazar Berthold Auerbach, “Tecrübenin en büyük gayesi, bize vazifelerimizi öğretmektir” dediğine göre tam şimdi hareket zamanı diyebilirim. Üstelik bizler buradaydık, üzerimize düşen her görevi yaptık. Yapmaya da hepimiz gönüllüydü. Belki de bu iş için doğru zamanı beklemek! O gün, bu gün olabilir…
Deriz ya; kartopu misali… Yuvarlandıkça büyüyecek…
En önemlisi de bunları yaparken, hiç bir beklentinin içine girmedik… Şimdi; tüm branşların spor kulüplerini, belediyelerimizi, spor örgütlerini, okulları es geçmemek en büyük dileğimiz.
Önerdiğim “İzmir Spor Hareketi” isminde hemfikir olduk. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in sporu seven kişi olarak gruba önderlik etmesi için “ilk ziyaret” kararı aldık. Ama önce onun spor temsilcileriyle bir araya gelmeliydik.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Daire Başkanı Hakan Orhunbilge ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü Başkanı Ersan Odaman.
Birisi basketbol oynamış bürokrat. Diğeri eski voleybolcu, spor adamı. İki değerli ismin ekibe katılmasıyla bu kez 9 kişi olarak 2. Toplantımızı yaptık… İnanın her kafadan bir ses çıkmadı. Her çıkan söz, “İzmir Sporu”nda ülkemiz sporuna örnek olacak sportif olayların müjdesi gibiydi…
Alman Atasözü ne der bilir misiniz? “Tecrübe, ruhu ve kalbi iyileştirir.”
Yaşlarımız ne olursa olsun, dimağlarda biriken “hizmet aşkı” her şeyin önündeydi. Bir de buna tecrübe eklenince, genç beyinlerle birlikte “İzmir Spor Hareketi”nin startı verildi…
Elbette, bugüne kadar neler yapıldı, neler!..
Herkes üzerine düşen görevi mutlaka yapmıştır. Saygı duymak gerekir. “1 Eylül Dünya Barış Günü” atılan ilk tohum, 10 Mayıstaki genişletilmiş toplantının ardından da ok yaydan çıktı. İzmir sporunun gelişmesi, yaygınlaştırılması, yediden yetmiş yediye geniş kitlelere spor yaptırılması, spor sivil toplum kuruluşlarının yok sayılmaması, İzmir’de sporun sadece futbol olmadığının varlığı, sporda kulüp-belediye-okul-aile iletişimlerinin sağlamlaştırılması, sporun bilimsel olarak ve sağlıklı yapılmasının imkânlarının yaratılacak olması. Sizi de heyecanlandırmıyor mu?
Spor çalıştayları ile kulüp başkanları ve spor adamlarının eteklerindeki tüm taşları dökmeleri ve gıybet yapmak yerine proje üretme şansı yaratılması şart. Bunun gerekliliğine inananların başında gelen birisi olarak, ne kadar fayda sağlayacağını söylemeden de geçemeyeceğim.
Şimdi bazıları bıyık altından kıs kıs gülüyordur.
Bazıları da “boş verin bunları, belediyeler kulüplere yardım etsin yeter” diyecektir.
Futbol hastaları diğer spor branşlarının yok sayılmasını iddiasını inatla sürdürecektir.
Güzel bir söz okumuştum. “Boş vermek gerekir bazen. Bazen unutmak... Hatırlamamak, bazen yokmuş gibi davranmak... Belki umursamamak, bazen gitmek gerekir ve ardına bakmamak. Uzaklaşmak, unutmak...”
Ne yazık ki, biz böyle insanlar değiliz… Yüreğimizdeki hizmet aşkının haykırdığı “İzmir sevgisi” bugün için yepyeni bir oluşumun yaratılmasına yetti, arttı bile… Biz hiçbir zaman boş vermedik, vermeyiz…
“İzmir Spor Hareketi”nin başarıya ulaşması elbette 9 kişinin yaptıklarıyla olamaz. Buna imkân ve ihtimal yok. Ne zaman ”Ben” yerine “Biz” demesini öğrenip de kişisel egolarımızı bir kıyıda bırakıp, toplumsal hareketin içinde olursak işte o zaman hedefe daha kolay, amacımıza da net olarak ulaşabiliriz.
Bugün için hiç birimiz “kara tabloyu” bir anda “Bembeyaz” duvakla süslesek bile gerçeği saklayamayız. Balonun havasını bilirsiniz değil mi? Küçücük bir toplu iğnenin değişine kadardır…
İşte biz, asla balon olmayacağız… Toplu iğne de!..
Sporu sevdiğine inandığımız İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in liderliğinde 9 kişilik sayısal olarak küçük, fikir ve spor mantalite olarak inanılmaz büyüklükteki bu “dev kadro” destek bulduğu an “İzmir Sporu”nda yepyeni bir çağın başlangıcı olarak Türkiye’ye örnek olmakla kalmayıp “İzmir Sporu”nu büyütecektir…
Biz inanıyoruz. Siz de inanın ve karınca kararınca destek verip, önümüze taş koymayın!...
Sahilde gezen adam ağzı açık ancak içi yengeç dolu sepet görünce hemen yan tarafta duran balıkçıya seslenmiş: “Sepetin üstü açılmış, yengeçler kaçacak…”
Balıkçı gayet sakin. “Merak etme hiç biri bir yere gidemez. Kim çıkmak isterse diğeri onu ayağından çekerek çıkmasını engeller…”
Sepetteki yengeçleri değil, tarladaki karıncaları örnek alalım. Ne dersiniz?
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!