Ne derler; "Davulun sesi uzaktan hoş gelir..."
Gel bakalım yakınına...
Hele hele daya kulağını, gör o zaman....
Sözüm, meclisten dışarıya... Sporu bilmeyip de oturdukları koltuktan ahkâm kesenlere...
Yıllardır hep aynı şeyler yaşanır...
Yazan yazar. Söyleyen söyler... Ama dinleyen kim?
Hakem hata yapar.
"Onlar da insandır, etten kemikten yapılma..." derler.
Tamam, canı yanana ne olacak? Onlar insan değil mi?
Hakem göstermelik bir hafta cezalı... Sonra yine başlar yeni canlar yakmaya!
Yanan yandığıyla kalır. Parasıyla, puluyla, emeğiyle, alın teriyle rezil olur... Sinir olur... Hasta olur... "Yazıklar olsun" der ve gider...
Örnek mi? Güldürmeyin beni!..
Şöyle arkanıza bir bakın bakalım... Kimler gelmiş, ne hizmetler vermiş... Sonra da arkasına bakmadan gitmiş... Gidiş de, o gidiş...
Basketbol Federasyonu, Bölgesel Lige renk getirdi. 3. Ligi oluşturdu. Bu ligde oynayan oyuncular, 1. ve 2. Lig kalitesinde... Ne yazık, hakemler; halen Bölgesel Ligde kaldı. Bırakın Bölgesel ligi, eskilerin tabiriyle "mahalli küme"de bile maç yönetemezler...
Resmen "basketbolun güzellikleri" altında kalıp, eziliyorlar. Ezilmemek için de ellerinde satır, doğrayıp duruyorlar!
Kardeşim düdüğün de bir şerefi var. Onu da üflemesini bil... Nefes alırken hiç düdük üflenir mi?..
Gözlemci, emir kuludur.
Hiç bir yetkisi yok. Tek yetkisi eksikleri arayıp bulmak ve yazmak.
Elinde kâğıt kalem. Gözler sonuna kadar "arabanın uzak farları" gibi açılmış... Hata bulmak için saatlerce dört döner durur... Hata bulacak ki; ceza yazsın, ağasına yaransın! Yoksa...
Hele hele çifte standart yok mu?
Kahrediyor insanı... Tansiyonu olan garanti sedyelik!..
A Takıma ayrı, B deplasmanında ayrı... Belediye takımına başka, üniversite ekibine bambaşka...
Arkasında holding varsa "yüzü gülüyor..." Şen şaklak!..
Onurlu ve gururlu, spor aşkıyla yanıp tutuşan yöneticilerin cebiyle yönetilen ve sesi soluğu çıkmayıp, sadece sporun güzelliklerini düşünüp, "ülke gençleri kötü alışkanlıklardan kurtulsun" diye spor anlayışındaki "Gençlik ve Spor Kulübü" ise yandı keten helvası gibi...
Vur abalıya!..
Örnek vermeye kalksak. Biz yazmaktan, siz okumaktan yorulursunuz...
Oturmuş üç beş kişi... Veya "tek başına" bilemiyorsun ki?..
Önünde rapor. Yaz ne yazabilirsen!
Savunma isteniyor. "24 saatte bildirin" diyor...
İnanın 24 saat gelmeden cezalar belli oluyor...
Güldürmeyin adamı...
Size soruyorum... "Hayatınızda hiç spor yöneticiliği yaptınız mı?"
"Kulübün yönetimlerine girip de, sorumluluk alıp amatör kulüp yönettiniz mi?
Yaptıysanız da...
Cebinizden kaç para harcadınız?..
İnanın çok merak ediyorum...
Ahkâm kesmek ise... Biz onun nasıl yapıldığını çok iyi biliriz...
Koltukta oturmakta... Allah'a şükür... Her oturduğumuz koltuğu doldurur. Üstelik de hakkını veririz.
Biz de "Nalıncı keseri" Asla olmaz!.. Kendimize yontmayız.
İğneyi batırmadan önce, çuvaldızla canımızı yakarız...
Adaletin terazisini uygulamaya koyarız...
Yukarıda ALLAH var!.. Bizde de; "ALLAH KORKUSU..."
Ya sizde?
Bu ülkede artık "Basketbol" dediğinizde ikiye ayırmak şart. Birincisi "Basketbol Aşıkları" diğeri "Basketbol Tacirleri"
Biz birinci şıktayız.
Ya siz?
Kim üzerine alınırsa alınsın.
İddiam şudur: "Bir dakika kulüp yönetmeyenler, basketbolu asla ve asla yönetemezler..."
Hele hele doğru karar, asla veremezler.
Şimdi soruyorum...
Hakem... Yaşamında oyun alanında nasıl bulundu. Oyuncu, antrenör, idareci... Hangisinde heyecan yaşadı?
Yöneticilik yaptı mı? Antrenör müydü? Seyirci psikolojisini bilir mi? Spor yaşamındaki iletişimi nasıldı? Hangi meslekte insan ilişkilerinde yer aldı... Nerede nasıl davranılacağını hisseder miydi?
Yok, hiç birini yaşamadı. Hepsi içinde kaldı. "Hakem olayım da, ben onlara gösteririm" düşüncesiyle mi kollarını sıvadı?
Yoksa "benim dediğim dedik, astığım düdük" düşüncesindeydi?
Elbette hepsine değil bunlar... Hakem olmadan, hakemlere ders vermeye kalkan zavallı düdüklere... "Düdük" dedim de... Düdüğün de bir şerefi var. Onu da "gerekli, gereksiz, olduk olmadık, kuraldışı, çifte standartla, kasten çalarak" yok ettiler...
Düdük de, "beni hor ve amaç dışında kullandınız" diye davacı olmalı...
Bazı hakemler de var ki, alkışı hak ettiler. İşte biz bunları çoğaltmalıyız... Onlara destek olmalı ve yollarını açmalıyız.
Ama "kötüler" o kadar çok, "iyiler" görülmüyor bile... Ya da aralarına alınmıyor, liste dışı bırakılıyor...
Her şeye karşın, "basketbolun güzellikleri" ve heyecanı da yok değil...
Olaylar elbette istenmiyor. İstemiyoruz. Ancak, çoğu maçlara bakınız: Çıkış nedeni hep aynı gerekçe: Hakem düdükleri...
Sokak arasında, ilkokul çocuklarının maçında arkadaşının yanlış top sürüşüne "hatalı yürüdün" kararı verenleri bile çileden çıkart. Oyuncunun attığı "dördüncü adım"ı görme. Tüm salondan aynı anda "steps" diye bağıranlara kulak tıka. Maçın kaderini değiştirecek sayıyı ver ve peşinden de itiraz eden antrenörü oyundan at. Ardından pota altlarında "basketbol oyun kuralları"nı çiğne. "Salonda polis az" diyerek 25-30 seyirci için, yüz polis daha isteyen "gölgesinden korkan hakem" ancak "kuralları çiğnemekten korkmayan" hakemlerle ve "eyyamcı gözlemciler"le bu iş nereye kadar gider?
Kurallar tek... Kitapta ne yazıyorsa o... A Takımına ayrı, B takımına ayrı olamaz.
Hakemler de "Hakem müessesesi "ne gölge düşürüp, hepsini zan altında bırakamaz. Pırıl pırıl hakemlere haksızlık edemez. Gözlemciler de öyle...
Kulüp yöneticilerine de sözümüz var. Onlar da herkese yardımcı olmalı...
Ya taraftar? Artık olay çıkarmamalı...
Basketbol "tek kişilik oyun" değil. "Seyir zevki" olmalı. Ailecek izlenmeli...
Elbette salon içindeki "yabancı maddeler" yok olup gitmeli. Nasıl girdiği değil, nedeni araştırılıp soruna kökten çözüm üretilmeli...
Burada TBF'ye de, büyük iş düşüyor.
Unutmayın "Balık baştan kokar..."
xxx
İnsanın bazen canı çok yanar.
Keyfi kaçar.
Morali bozulur.
Adeta yaşamla küser duruma gelir.
Bazen olur böyle durumlar...
Bazen de, yine canı yanar. Çünkü; bir yakınına zarar gelmiştir. Yıkım olur!
Ama büyük ve tek bir yıkım.
Seni dünyaya getiren, canından can katan annesinin yok oluşudur...
"Canım annem"i, Mübarek "Üç aylar"ın başlangıcı, Regaip Kandili'nde, 1 Mayıs 2014 Cuma akşamı saat 21.30 civarlarında sonsuzluğa uğurladık...
Vasiyeti üzerine de Akhisar'da toprağa verdik.
Nur içinde yatsın. Yürekten inanıyorum; mekânı cennet olacaktır.
Bu acılı günlerimizde bize destek olan, güç veren, telefon, telgraf, e-mail yoluyla taziyelerini ileten, cenazesine çiçek gönderen ve bizzat katılan herkese ailem adına sonsuz teşekkürler ederim.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!