Can Barhan’ı tanır mısınız?
Altay ve Fenerbahçe’nin eski milli kalecisi. Futbolda teknik direktör diplomasına sahip, futbolu en az UEFA A Lisansı bulunanlar kadar, belki de daha fazla bilen, futbolun alfabesini ezberlemiş, doğuştan değil ama emekleme çağından itibaren futbol sahalarında büyümüş ve ünlü olmuş, üniversite mezunu, günümüzde başarılı bir iş insanı…
Bunları neden girişte yazdım biliyor musunuz?
Hani derler ya; “Kaleci o, boş ver…” diye... İşte o nedenle…
Kaleci ama “Adam gibi adam…” Son derece de kibar. Kendisini, oturmasını kalkmasını, yaşamasını bilen, ortama göre uyum sağlayan birisi.
Öncelikle iyi aile terbiyesi almış, okulları başarıyla tamamlayıp hem futbol dünyasında doruk noktasına ulaşmış, hem de iş hayatında…
Futbol maçını izleyip de eleştiri yaptığında, o gün gülenler zaman içinde “Can çok haklıymış” diyerek başlarını öne eğdiklerini çok gördüm…
Yazdığı yazılarda hedefe 12’den ulaşırken, tedbirli davrananlar kazandı. Yanlışlarda ısrar edenler de hep kaybetti…
Yine doğru noktaya deyindi ve bir kez daha hedefi buldu!
Şimdi Can’a bir ara verelim…
Türkiye A Milli Futbol Takımının 90. Dakikada kendi evinde kullanamadığı penaltı ile uçup giden UEFA Uluslar A Ligine çıkabilmemiz için lider olmamız şarttı.
Bu fırsat Kayseri’de Kerem Aktürkoğlu’nun 90. Dakikada kazanılan penaltıyı direkten dışarıya yollamasıyla kaçırdık. Umutlar gruptaki son maça, o güne kadar sadece 1 gol atabilen ve 0 (Sıfır) puanı olan Karadağ karşılaşmasına kalmıştı…
Yağmurlu bir havada, ağır sahada oynanan karşılaşmayı ne yazık ki 3-1 kaybettik…
Biz acılara boğulurken, sevinen İzlanda’yı 4-1 yenen Galler oldu ve grubu lider olarak tamamlayıp A Ligine yükseldi. Biz ise teselliyi 2. Sırayı kalmakla bulup, Uluslar A Ligi'ne yükselmek için play-off oynama hakkını kazandık. A Ligi'nde grubunu 3. sırada tamamlayan rakip karşısında A Ligi için son şansımızı kullanacağız
İnşallah yine darmadağın olmaz, gerçek kimliğimizi, hırsımızı ortaya koyar, gücümüzü gösteririz. Ve üst lig biletini alabiliriz.
Gelelim asıl konuya.
Yazıya neden Can Barhan’la başladık diye…
Can, sosyal medyada her zaman olduğu gibi doğru bir yorumda bulunup, paylaşım yaptı.
Bir de fotoğraf koydu. Onu da yazının bir köşesinde göreceksiniz.
Bakın Can ne yazmış:
“Türk Milli takımı saha ağır olduğu için Karadağ'a yenilmiş. Bizim oynadığımız zamanlardaki eski Alsancak Stadı’ndaki bir maç. Montella ve oyuncuların bahaneleri yenilgiden bile daha ayıp.”
Gerçekten yerden göğe kadar haklı.
Düne kadar harika sonuçlar alabilirsin. Çok iyi oyun sergileyebilirsin. Ama futbolda bugün aldığın sonuç önemlidir.
3-1 yenildin mi?
Senin sahaya çıkardığın on bir eleştiriliyor mu?
Değişikliklerin zamanında ve yerli yerinde olmadığı net mi?
Santrforsuz sistemin bu maçta işlemediğini görüp, ısrar ettin mi?
Futbolcularındaki “Aman nasıl olsa yeneriz” havasını sezmedin mi?
Dahası var da…
O zaman çıkıp da maçın oynandığı Niksic Şehir Stadı'nın kötü zeminine tüm suçu neden atıyorsun?
Diyelim ki; bizim futbolcularımız narin. Çıtkırıldım. Yağmurda, çamurda, kötü sahada oynayamıyorlar…
Ama futbol her mevsimde oynanıyor!..
Hiçbir futbolcunun da sözleşmesinde “Saha kötü ise, hava şartlarını beğenmezse futbol oynayamaz” yazmıyor!
O zaman…
Can yerden göğe kadar haklı…
Demek ki sen ve takımın eski Alsancak ile benzeri sahaları görünce futbolculuk mesleğini seçmeyecekti.
Öyle mi, sevgili Montella?
Sana yakışan “Rakibimiz bizden iyi oynadı ve kazandı. Tebrik ederim. Bizim için her şey bitmedi. Daha bir 90 dakika var. Canımızı dişimize takacağız ve o maçı kazanıp A Ligine çıkacağız” demek olmalıydı.
Maçı dimağımızda tekrarlayacak olursak, Karadağlı futbolcuların kazanma azmi, hırsı, oyun disiplini es geçilmemeli. Onlar da aynı zeminde mücadele etti!
Şimdi hatalarından ders alarak, futbolcularını son koz olan Macaristan ile oynanacak play off maçına çok iyi hazırlamalısın.
Son bir şansın daha var… Onu da iyi kullan!..
Başarılar…
Dönelim yine Can’a…
Altay’dan sonra Fenerbahçe'nin rekorlar kırdığı 1988/89 sezonunda kadroda bulunan kalecinin en büyük şansızlığı dünyanın sayılı kalecilerinden Toni Schumacher'in arkasında beklemesi oldu. Dünyanın sayılı kalecilerinden, Almanya Milli Takımının efsanesi Toni öyle hırslıydı ki, kalesini bir dakika bile hiçbir kaleciye teslim etmemekteydi. Can buna karşın onunla kıyasıya rekabete girdi. Antrenmanlarda daha çok çalıştı. Ondan harika dersler aldı. Rakip değil, çok iyi arkadaş oldu. Hatta İstanbul’daki en iyi arkadaşlarından birisi de ünlü kaleciydi… Sonuçta hem dost kazandı, hem de mesleği için çok şeyler öğrendi.
Kalecilik ona babasından kalan en büyük mirastı. Çünkü babası da eski bir kaleci olan efsane Akın Barhan’dı. O da Altay ve Karşıyaka’da destan yazan isimdi. Türk Futbolunda da Kaleci Akın Barhan ”Unutulmazlar” arasına girdi. Sivil yaşamında da başarılı iş adamı, tam bir beyefendi ve iyilik timsaliydi… Yaptığı her iyiliği de duyulmasın diye gizli gizli gerçekleştirdi…
Can da babasının izinden yürüdü ve boynuz kulağı geçer sözünü gerçekleştirdi…
Milli Takımda oynayan, 11 yıl profesyonellik kariyerinde Altay ve Fenerbahçe formalarını giyen, alt yapılarda ter döken Can Barhan’ı televizyonlarda göremeyenler şaşırmasın. Çünkü o futbolu bıraktığında basit olanı seçip de “Yorumcu” olmadı, işine odaklandı ve başarılı bir iş insanı oldu…
Yoksa televizyonlara çıksa, bugünün değme yorumcularına parmak ısırtırdı…
Can Barhan’ı iyi tanıdığımı ifade etmeliyim. Ondaki ışığı çocuk yaşlarında görmüştüm. Yıllardır da dostluğumuz sürmekte. Benim her zaman çok değer verdiği bir kardeşim. Babasının emaneti…
Sanki hayat felsefemizde benzerlik var. O da daha iyi bir hayat için basit bir formülü uyguluyor ve asla kimseyi yenmeyi denemiyor, sadece kendisiyle yarışıp, başarıya ulaşıyor…
Başarı, cesur adımların atıldığı yerde doğar. Adım adım ilerlemenin sonucudur. O nedenle adımlarınızı atarken dikkat edin ve asla vazgeçmeyin!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!