Güneş yüzünü gösterip de insanoğlunu yakmaya başlayınca “of”larla “puf”lar çoğalır… Bulutların arasında kaybolup gidince, ortalığı karamsar bir hava bürür… Üstüne üstlük bir de soğuklar başlayınca yine yakınmalar duyulur: “Ah bir güneş çıksa, havalar ısınsa…”
Biz böyleyiz…
Kaybetmeden kıymetini bilemeyiz. Kaybedince kıymete bindiririz…
Gerçekten böyle miyiz?
Bazı insanlar vardır, karşıdan gelen arkadaşını gördüğünde iki elini yanına açarak inanılmaz bir sevgi gösterisiyle adeta şov yapar: “Vay kardeşim benim…”
Sarıldıkça daha da sıkı sıkı sarılır… Birkaç dakika hal hatır sorma, yağlama yıkama faslından sonra ayrılık… Biraz önce sevgi gösterisinde bulunan kişi, arkadaşı uzaklaşır uzaklaşmaz yanındaki döner ve “Yine karşıma çıktı, yaramaz adamın teki…” der. Hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam eder!..
Arkadaşına davranışlarıyla şaşkınlık yaratan kişi kim? Hiç önemi yok. O, tıpkı cebimdeki bozuk para gibi. Değersiz ve ikiyüzlü...
Şu aşamada Hz. Ali’nin sözü aklıma geldi: “İkiyüzlü çıkarcı insanlardan uzak durmak çok zordur. Onlar yapmacık sevgilerini gösterip içlerinde ki kötülüğü saklarlar. Onları hoşnut tuttuğun sürece sana sevgi duyarlar. Sen bir şeyler verdikçe mutlu olurlar. Vermekten geri kalırsan sana zehirlerini akıtırlar.”
Gerçekten ikiyüzlü insanları tanıdıkça bu sözün nasıl “cuk” diye oturduğuna tanık oluyoruz.
Sizin etrafınızda böyle tipler var mı?
Mutlaka vardır…
Bunlardan nasıl uzak duracağız? Bazen yukarıdaki örnek gibi durmamız neredeyse imkânsız oluyor. Çünkü yüzümüze güldükleri için arkamızdan ne iş çevirdiklerini ve ne düşündüklerini asla bilemiyoruz. O denli sevgi gösterisinden sonra bize aktarılanlara inanmıyor, aktaranları da ayıplıyoruz… Bir de “onu kıskanıyorsun” demiyor muyuz?
Genelde böyle kabiliyetsiz insanların çok iş bitirici olduğuna inanan önemli bir kesim de yok değil. Örnekleri inanılmayacak kadar çok.
O önemli yerdeki insanlar, bunların farkına varıncaya kadar, “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçiyor.” Kabiliyeti olmayan, yüzüne gülüp, arkandan iş pişiren ve günlük yaşayıp iş bitirenleri gördükçe insan üzülmüyor da değil. Üstelik de sizi sevdiğiniz, güvendiğiniz, inandığınız insanlarla ters de düşürüyorlar. Sebep; gerçek yüzleri ortaya çıkmasın. Sizi yanlarına bile yaklaştırmamak için neler yapıyorlar, kim bilir ne yalanlarla inandırıcı oluyorlar…
Aslında kabiliyetsiz olmak bir kusur değildir. Ama karaktersiz olmak çok büyük bir kusurdur. İşte bunun farkına varılması çok zaman alınca, zararı da iki taraf için büyük oluyor.
Önemli olan iş işten geçmeden engellemek. En doğrusu da onları yanına yaklaştırmamak. Ama nereden bilebilecekler değil mi?
Gerçekten bu tablolar yüzünden Mehmet Akif Ersoy’un sözüne bayılıyorum. Bakın üstat zamanında ne demiş: “İkiyüzlüleri sever oldum çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanları görmeye başladım...”
Aslında insanoğlunun Hz. Mevlana’nın dediği gibi olması gerekmez mi? “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.”
Ama ne yazık ki; Özdemir Asaf’ın sözü gibi “İkiyüzlünün dilinde tat, kalbinde ise fesat gizlidir.”
Nereden nereye…
“Bugün spor yok mu?” diyeceksiniz… Sporun olmadığı bir hayat düşünebiliyor musunuz?
Gündem de tribünlere seyirci alınıp alınmayacağı. O da yakındır. Bugüne kadar oynanan karşılaşmalara şöyle bir göz gezdirdiğimizde, gerçek futbol adamlarından yorumları dinlediğimizde seyirciyle oynamaya alışkın takımların “seyirci etkeni” nedeniyle sonuca gitmekte zorlanıyor. Bazı takımlarımız da seyircisiz maç kazanma alışkanlığına da başlıyor. Sezona çok iyi bir giriş yaparak deplasmanda “ikide iki” yapan Altınordu gibi… 3 maçın ikisini kazanan şeytanlar, evindeki tek maçını da kaybetti…
Bir de basketbola baktığımızda Pınar Karşıyaka için “seyirciyle kazanıyor” diyoruz. Öyleyse ilk maçındaki 37 farklı galibiyete ne demeli?
Elbette seyirci en büyük etken… Hele Karşıyaka için. Resmen futbolda 12., basketbolda 6. Adam…
Kesinlikle tribünler seyirciyle dolup taşmalı… Ne var ki, kazanacak takımının olması en önemlisi… Önce iyi takım kuracaksın, sonra seyirciyi coşturup, kendin de coşacaksın…
Bizim mesleğimizin duayenlerinden söz ettiğim yazının keyfine doyamayanlardan aldığım övgü böyle bir konuyu gündeme getirdi. O dönem itiraf etmeliyim ki; bu tip insanlar yoktu. Olsa bile aralarında barınmıyor, barındırılmıyordu…
Bunların hepsi “Tüfek çıktı, mertlik bozuldu” sözünden sonra olsa gerek!.. Açıklaması: “Basın öldü, yaşasın medya…” Artık ne kalem kıran var, ne de ortada kırılan kalem…
Bas bilgisayarın tuşlarına… Kızdılar mı? Sil ve “ben yazmadım” de… Arkadan yine say sayabildiğin kadar yalanları…
Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “Kimi yüzsüz, kimi ikiyüzlü. Hayat ne garip değil mi?”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!