Sporun içinde bir ömür geçiren adama “Spor yapıyor musunuz?” sorusu sorulur mu?
Gerçekten “Komik olur” diye düşünüyorsunuz. Ancak spor yazmak ayrı, spor yapmak apayrı…
Gerçek olan ise; sporu yazıyorsan sporun içinde olup, yapmış olacaksın ki, ne olduğunu bilesin…
Bizim kuşakta spor yazanların hemen hemen hepsi gazeteci ve spor kökenliydi. O nedenle büyük çoğunluğu kısa zamanda işin ehli oldu. Başarı merdivenlerini teker teker ama güvenle, bilinçli olarak çıkarak zirveye kadar ulaştı… Kalanlar da elendi, başka işlere gitti…
Doğrusu buydu.
Son dönemde çakmalarımız da çıkmadı değil… Siz takılmayın onlara. Avunsunlar!..
Çocuk yaşlarda futbol, basketbol, atletizm, voleybol ile başlayan sporculuğumuz ilerleyen dönemde tenis, masa tenisi, bocce ile sürdü, devam da ediyor… Fırsat buldukça korttayız, masa tenisinde raket sallayıp, dart da hedef şaşmıyoruz…
Kendisini “Z Kuşağı” olarak kabul eden ve burnundan kıl aldırmadığı gibi burun kıvıranlar sporun sadece lüks spor salonlarında paralı aktiviteler olduğunu iddia ediyor. Elbette elinde Havana purosu olan, son model araçlarıyla kapısının içine kadar girenler de modaya ayak uyduruyor…
Düşünebiliyor musunuz? Gençlerin ve bazı kendisini genç hissedenlerin kendilerine sunulan “Size uygun fitness programınızı uzman kadromuzla birlikte gerçekleştirelim. Doğru beslenme. Daha fit. Daha sıkı. Daha güçlü. Kıskanılacak vücut” veya buna benzer sloganlarla müşteri çeken salonlardaki molalarda hemen kapı önüne çıkıp da sigara yakanlar…
Çalışması bittikten sonra aynaya bakıp da kendisini hayran hayran seyrederken, paketten bir sigara çıkarıp, kapıdan dışarı adım atar atmaz yakanlara ne demeli?
Bu ne perhiz ne lahana turşusu…
Konu sigara olunca da insanın aklına ilk olarak sağlık geliyor. Bu kesin… Bilimsel olarak zararı belgeli. Zararı onların olsun da, sizi bir başka noktaya daha çevirmek istiyorum.
Sokakta yürürken yerlere baktığınız oluyor mu? Elbette oluyordur. Çünkü oynayan veya çeşitli etkenlerle olmayan kaldırımlarda düşme riskiniz bile var… O nedenle bile gözler yerde oluyor, istem dışı!..
Bakmıyorsanız da bundan böyle lütfen daha dikkatli bakınız…
Göz probleminiz yoksa yerlerdeki aşırı miktarda bulunan sigara izmaritlerini göreceksiniz… Kişinin kendi sağlığına olduğu kadar, insanlığın gözüne hitap eden güzellikleri de bozuyor. Çevre kirliliğine neden oluyor. Son zamanlarda yollarda, özellikle de kaldırımlarda, ağaç altlarında, köşe başlarında inanılmaz sigara izmariti çevrenin en büyük tehlikesi…
Çevreciler ne dersiniz?
Nerelerdesiniz?
Aklıma geldi… Acaba sigara üreticilerine sokaklar temizletilemez mi?
“Atmasınlar” diyeceklerini varsayacak olursak, sıkıysa satarken “Yere atmayın” diye söylesinler bakalım…
Sıkar!..
Neyse… Bu sıfatı hiç sevmem ama yine de kullandık işte…
Sporun güzelliklerinde sigarasız bir hayat olduğu kanısındayım. “Sağlığımı düşünüyor, spor yapıyorum” diyorsun sonra da yak bir sigara!..
İnanın böyle bir dünya olmamalı…
İnsanın öncelikle bilinçli olması şart.
Sporun hakkını her açıdan vermek gerekli. İster yap, istersen de yaz…
Öncelikle bilgi, beceri… Eğitim, öğretim… Görgü. Başkalarını, çevreyi, doğayı da düşünme…
Sonrasında yetenek ve kendini geliştirme…
Çağa ayak uyma ve disiplinli çalışma…
Bu genelde spor takımlarında ve kulüplerinde “olmazsa olmaz”ı olmalı... Eğer sporun gereklerini yerine laikiyle getirirseniz başarı kaçınılmaz bir hal alır.
Bucaspor ve Altınordu’da alt yapıların S. Mehmet Özkan’ın kuruluş aşamalarına dönecek olursanız, o günlerde yetiştirilen futbolcuları, bugünkü inanılmaz şartlara (tüm teknik olanaklar) rağmen tekrarlayamadıklarını göreceksiniz. O dönemlerde yetişen, bugün milli takımlarımızda, uluslararası veya ulusal üst düzey takımlarımızda oynayan futbolculara, bugün yenilerinin eklenmemesinin sebebini hiç araştırdınız mı?
Vaktiniz varsa, bir bakın bakalım…
Basketbolda Ergin Ataman hiç kuşkusuz ki, ülkenin teknik adam olarak bir numarasıdır. Seversiniz, sevmezsiniz. Bu ayrı bir olay. Teknik adamlığını asla ve asla eleştiremezsiniz…
Milli Takımda başarısı var mıdır?
Yok!..
O zaman tartışılacak konu kişiler değil, sistemler ve bu sistemi kuranlar…
Ergin Ataman’ın kulüp takımı çalıştırırken yetkileri acaba milli takımda da aynı mıydı? Öyle olduğunu varsaydığımız an; eldeki NBA patentli, ülkenin en iyi oyuncularıyla başarısızlığın sebebi sizce nedir?
Voleybolda kadınlarımız “Dünyanın bir numarası” olarak tahta kuruldu.
Son döneme bakın. Antrenör değişti, oyuncular değişti…
Sonuç değişmedi…
O zaman sistemi inceleyin!
Sistemini kuran, mekanizmasına çomak sokturmayan veya sokulmaması için her türlü tedbirini alanların başarısı kaçınılmazdır.
Ege spor kulüplerinin hangisinde doğru diyebileceğiniz sistemin olduğunu anlatacaksınız.
Var mı?
Şöyle bakıyoruz, Altay transfer yasaklısı. Karşıyaka kaynayan kazan. Altınordu ayrı bir dünya. Tek adam dönemi. Bucaspor’un ne zaman ne yaptığı belli değil. Göztepe şirket. Kapalı kapılar ardından yönetiliyor. Denizlispor’un durumu ortada. Aydınspor nerelerde?
Menemen, Bergama, Nazilli el değiştirdi… Oralarda “Parayı veren düdüğü çalan” hesabı… İzmirspor amatör kümede her yıl aynı şarkıyı mırıldanıyor: “Bu yıl çıkıyoruz…”
Akhisarspor tam düzlüğe çıktı, “Oh be…” diyecekken, yönetimde toptan istifa ve denetleme kurulundan olağanüstü genel kurul hamlesi… Ya Manisaspor?
Hangi birini tutsan adeta elinde kalıyor.
Sonra da diyoruz ki; takımlarımız başarısız…
Böyle bir ortamda mucize mi bekleyeceksiniz?
Hayatta sürekli mucizeler yaşanıyor, yeter ki pes etmeyin, umut edin, umudu büyütün! Diyeceğim de böyle bir ortamı da göremiyorum…
Yüreğimizdeki sesi duymak isterseniz; geçmişin özlemini çekiyor ve İzmir, Ege Kulüplerinin tüm takımlarını en üst liglerde görmeği arzuluyoruz… Elbette bunun için kulüplerimizin de üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapması şart. Bu konuda en büyük fedakarlık yöneticilere düşüyor. Ekonomik şartları düzenleyecek, ortamı yaratacak olan onlar. Bazen istediğin kadar ekonomiyi düzelt, yanlışları peş peşe sıralayıp, söz de dinlemezsen sonun kaçınılmaz oluyor.
“Oyunu kuralına göre oyna” diyenlerden birisi de federasyonlar. Acaba onlar için kural nedir? Yazılı olanlar mı, mantık, akıl yoluyla yapılması gerekenler mi?
TFF amatörlere ilişkin yeni sezon için karar aldı. Bundan böyle futbolcu yetiştirmek ve bunu oynatmak için lisans çıkaracak her çocuk için TFF’ye para ödenecek.
“Battı, batacak” konumunda olan ve yaşamak için adeta “bitkisel hayat”ta Shakespeare'in ünlü eseri “Hamlet’teki “Olmak veya olmamak. İşte bütün mesele bu” sözünü tekrarlayan amatör spor kulüplerine son karar yeni bir yıkım… Aktarma bedellerinin kaldırılmasını beklerken, sıfırdan ilk kez lisans çıkartacağı minicik futbolcu adayından bile para almayı kafasına koyan zihniyete ne nedir bilemiyorum.
Milli takım maçlarına cümbür cemaat gitmek için özel uçak kaldıran TFF’nin amatör kulüplerin olmayan üç beş kuruşuna da göz dikmesine söylenecek söz de bulamıyorum.
Yazıya Hz. Muhammed’in sözüyle nokta koyalım: "Canı yanan sabretsin. Can yakan, canının yanacağı günü beklesin…"
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!