Klasik olmuş bir sözdür, “Yaşlandılar, yaşlılar…” Gençler bunu ağızlarında pelesenk yaparak yerli yersiz söyleyip dururlar…
Kızılderililerin Ataları da şöyle demiş: “Gençleri övün; fakat yaşlılara güvenin.”
İZVAK’ın genel kurulunda da bu söz geçerliliğini yineledi. Genel Kurula katılanlar gençleri övdü, yaşlılara güvenerek oylarını onlara kullandı…
Şimdi “öyle oldu, böyle oldu”lara kesinlikle girmeyeceğim. Söyleyeceğim tek şey; gençlerin sayesinde İZVAK’ın piar yaparak, ivme kazanması, silkinmesi ve kendine gelmesi oldu…
Rahmetli Erdoğan Tözge’nin bin bir ricası, o dönem Yenigün Gazetesi’nin sahibi ve Yeni Asır’da da birlikte çalıştığım Ömer Dinçer’in “gel beraber olalım” demesi sonucunda yaşatmak için bin bir gayret sarf ettiğimiz, ecr-i misille boğuştuğumuz dönemden sonra bu genel kurulu görünce “Vallahi cennete gelmişiz” dememek için kendimi zor tuttum. Ancak girişteki inanılmaz emniyet tedbirini ise yadırgadım. Biz spor adamları öyle manzaraları sevmeyiz. Çünkü ruhumuzda fair play vardır. Kol kırılır, yen içinde kalır… Olay çıkacak diye korku salanlar, bu korkuların içinde boğulur…
Spor kulübünde, dernekte, vakıfta uzun yıllar başkanlık yapan, halen de yapmaya devam eden dernekçi, vakıfçı, gazeteci, spor adamı ve vatandaş olarak her şeyi bilmek zorunda değiliz ama elbette tedbiri elden bırakmayacağız… Her şeyin fazlası zarar yazar, bunu da kesinlikle unutmayacağız!..
Yunanistan’a girerken bile bu kadar kontrolden geçmediğimi de, laf arasında belirtmeliyim…
Kongre, uzun zamandır ev hapsinde bulunanlara da Tarihi Havagazı Fabrikası’nın buluşmak iyi geldi…
Genel kurul havasından çok, dış alanda dostları yeniden görmek, çoğunda çift maske olmasına rağmen hemen tanıyabilmek, ayaküstü de olsa sohbet etmek gerçekten güzel ve değişiklik oldu…
Dışarısı iyiydi de; içerideki hava zaman zaman bozsa bile, çoğunluk iktidardan yana olunca bulutlu hava yağışı getirmedi!.. Profesyonel futbol kulüplerin “istikrar ve iktidar yanlısı” olması, Ali Erten ile arkadaşlarına “yol veriyoruz” mesajlarından sonra divan seçimi de, kazanacak grubu üç aşağı, beş yukarı belirledi.
Divan başkanı seçilen Menemen Belediyesi’nin eski başkanı Tahir Şahin “yıllanmış şarap” gibi bir siyasetçi olduğunu konuşmalarıyla belgeledi. Genel kurulu yönlendirmesini de bildi. Divanda yönetim kurulunda bulunan, üstelik de aday yönetimde ismi asiller arasında yer alan birisinin görev yapmasını yadırgadım. Vakıf senedi ve yönetmelikler ne der bilemiyorum ama pek etik gelmedi… Bizim bildiğimiz “divanda yönetimden biri olamaz, olmamalı…” Demek ki yanlış biliyormuşuz… Bu da büyüklerin kabahati… Öyle öğrettiler…
Seçim öncesi “açık oy” ve “kapalı oy” tartışması yine Tahir Şahin’in siyasi zekâsıyla “açık oy”un kazanmasını sağlayınca, divan seçimiyle kolu kanadı kırılan gençlerin pes etmesini sağladı. Başkan Adayı Emre Sarıgedik’in “seçimden çekiliyoruz” demesi ve salonu terk etmesiyle konu kapandı mı?.. İşte bunu bilemiyorum!..
Seçim bir anda ellerin havaya kaldırılmasıyla sona erdi…
Yönetim ve denetimde yer alanların hemen hemen hepsi arkadaşım. Üstelik iki de meslekten öğrencim var… Ne mutlu bana!..
Şimdi İZVAK’ı daha zor günler bekliyor. İnşallah genel kuruldaki tablo, bugünden sonra da aynı yerinde durur…
Bu dönem başkan Ali Erten ve ekibinin işi zor.
Öncelikle vaatleri var. Sonra onları adım adım izleyecek gençler bulunuyor. Emre Sarıgedik ve arkadaşlarının bu işi bırakacağına inanmıyorum. Bu kadar iddialı seçim yatırımı yapıp da, bunca yaygarayı kopardıktan sonra bırakırlarsa “Bu işin altında ne vardı?” diye sorarım… Emre’yi de kendi reklamını yapmakla, arkadaşlarını ihanetle suçlarım…
Unutmasın “Mücadele edenler her zaman kazanamazlar ancak, kazananlar her zaman mücadele edenlerdir.”
Gençlerin, Avusturyalı yazar, psikolojik romanlarıyla dikkat çeken sanatçı Kontes Marie Von Ebner-Eschenbach’in şu sözünü not almalarını istiyorum: “İnsan gençliğinde öğrenir, yaşlılığında anlar.”
Profesyonel bir ekibin hazırladığı sunumlar gerçekten göz alıcıydı. Genel Kurul salonunun dizaynı süper. Korona Virüs sağlık önlemleri “dört dörtlük.” Çoğu STK’ları kıskandıracak misali… Aslında örnek!.. Olması gereken…
Bunun için bile yönetim tebrik edilmeli. Baştan savma yapmamışlar, hiç bir şeyi…
Şimdi biz dönelim İZVAK’ın yeni seçilen yönetimine…
İsminizde SPOR kelimesi var. Futbol da elbette bir spor branşı… Çoğu ülkenin “olmazsa olmazı.” Ama Türkçe’ye Fransızca’dan geçen sporun kelime anlamı: “Belli kurallara ve tekniklere uyularak yapılan, bedensel gelişmeye yararlı, eğlenmek ve yarışmak amacı da bulunan beden hareketlerinin tümünün ortak adı.”
Neymiş… Ortak ad…
Peki bu konuda bir düşünceniz, planınız, tasarınız var mı?
İlk sorum bu…
Futbola hizmet ettiğinizi her platformda anlatıyorsunuz. Tamam. Bu amaçla kurulan bir vakıf. Ama söylemler öyle değil… Amacınız geçmişte olduğu gibi sadece profesyonel futbol kulüpleri mi olacak, yoksa amatörleri de gündeminize alacak mısınız?
Lütfen amatörlere bakan ASKF (Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu) var diyerek topu taca atmayın! Biz o taçları çok gol yaptık!..
Brezilyalı roman ve söz yazarı Paulo Coelho’nun şu sözünü çok seviyorum: “Hiç yenilmemiş insanlar vardır. Onlar hiç savaşmamış olanlardır.”
Biz çok savaşlar gördük de!.. Hatırlatmak istedim… Halen de amatörce savaşıyoruz…
Kongre notlarım arasında… Sabah söz verip akşam vazgeçenleri görünce de üzülmedim değil… Suç kim de? “Habersiz yazdılar” mazeretinin arkasına gizlenenler mi? Yoksa yazdırıp da ortamı görünce vaz geçenlerde mi? Yoksa gerçekten de “Nasıl olsa kabul ettiririz” diye yazanlar da mı? Elbette işin iç yüzünü bilemediğimizden yorum sizlere ve kendilerine kalıyor. Yazarız, aynı zamanda her zaman da haberciyiz. Araştırıp doğrusunu buluruz. “Pardon” demesini de ayıp saymayız…
Üstelik biz de insanların kalbini kırmasını, yarı yolda bırakmasını bilirdik. Ama içimizde insan sevgisi var, yapamadık. Mertlik, bu da bambaşka…
Hazreti Ali ne der biliyor musunuz? “Söz verirken acele etme, çünkü söz namustur.”
İZVAK bizim değerlerimizden birisi. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ona yönetenler kadar bizlerin de sahip çıkması ve desteklemesi şart. Kapalı kapılar ardından siyasi oyunlara kurban edilmesine hiçbir spor adamı ve üyesi izin vermez. Vermemeli…
Bundan sonra “Biri bizi gözetliyor” diye düşünmesi ve adımlarını atarken de dikkat etmesi gereken bir yönetim kurulu seçildi. “Statları biz yaptık” yerine “Statların yapılması için elimizden geleni yaptık” söylemlerinin doğru olduğu bir döneme giriyoruz…
Stadı siz yapıyorsanız buyurun Karşıyaka Stadını ve onun yanına da amatörlere bir futbol sahası, eliniz değmişken de; bir spor salonu yapın da görelim…
Elbette temennimiz bu… İnşallah İZVAK’ın böyle gücü olduğu günleri de görürüz…
Şimdi el ele, gönül gönüle vererek İzmir’den Süper Futbol Ligine 2 takımımızı daha taşımalıyız. Nasıl mı yaparız?
Büyükler bilir. Bir dönem futboldaki “İzmir Lobisi” o kadar güçlüydü ki; futbolun ve sporun her alanında İzmir’in adı duyulur, gücü hissedilirdi… İzmirli olmadan kurulan binanın temeli çürük olur, yıkılır giderdi…
Bu günler o günler mi?..
O dönem de “İzmirli” güç gösterisini yaparak başardı. Bu dönem neden olmasın? Önemli olan bunu başarabilmek…
1958 yılında ilk kalıcı kalp pilini implante etmesiyle tanınan İsveçli kalp cerrahı Åke Senning’in sözüyle yazıya nokta koyayım: “İnsanın en büyük buluşu ateş, tekerlek, motor ya da maddi dünya ile ilgili her hangi bir şey değildir. İnsanın en büyük buluşu, anlaşarak ekip halinde çalışmaktır.”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!