Süper Lig ve ardından da başlayan 1.Lig futbol maçlarını izliyor musunuz?
“Harika oynuyor, zevk veriyor?” dediğinin kaç maç oldu?
Ve beğendiğiniz, hayranlık duyduğunuz…
“Bunu izlemek için maça giderim” dediğiniz futbolcu gördünüz mü?
Bir Metin Oktay, Nevzat Güzelırmak, Kadri Aytaç, Varol Ürkmez, Sanlı Sarıalioğlu… Ve diğerleri…
Sahadaki futbolcular oyunlarıyla hangisine benziyor?
"Yanına bile yaklaşamazlar” diyorsunuz hem de gülerek değil mi?..
Aslında Türkiye Süper Liginde Türk futbolcu da kalmadı… Kalanlar da statü gereği kadroda olmak zorunda!
Sonra diyorlar ki; “Türk Futbolu bir adım ilerlemiyor!..”
İnanın bu kafalar değişmezse, bunlar iyi günlerimiz…
Avrupa Liglerine ve oralarda oynayan takımların kadrolarına bakın… Belki kadrolarında yabancı çok. Ancak yabancılar arasındaki tek fark: Kalite… Bir de yaş…
Avrupa bize yaşlanınca posalarını yolluyor…
Biz ne yapıyoruz? Alt yapımızdan A Takıma gelmesi gereken genç filizin kıymetini bilmeden “Gelsin Eurolar diyerek” Avrupa Takımlarına satıyoruz…
Aradaki fark bu!
Sonra da onlar aya, biz yaya…
Son dönemde alt yapımızdan pek çok oyuncunun Avrupa’nın ünlü futbol takımlarına gittiğini öğreniyoruz. Bu oyuncuları kadrolarımızdan neden tutamıyoruz?
Menajerlerin oyunu mu, para kazanma hırsı mı? Yoksa “Bizim antrenör bu genç oyuncuyu oynatmaz, satayım en iyisi” mantığı mı?
Hangisi acaba?
Yeri gelmişken sorayım: Bizim antrenörler genç oyunculara neden forma vermiyor?
Güvenmiyor mu?
Korkuyor mu?
Cesaret mi edemiyor?
Özgüveni olmayan çalıştırıcıların devekuşu gibi gömdüğü kafasını kumdan çıkarıp da, Avrupalı meslektaşlarına bakmaları şart. Peki o takımlarının antrenörleri neden çiçeği burnunda genç futbolcularımızı kulüplerine alıyor?
Tek kelime ile söylenecek söz: Kıymet bilmemek… Biz gençlerimizin kıymetini asla bilmiyoruz!: “Kıymet bilmek; kaybedince arkasından ağlamak değil, yanındayken sımsıkı sarılmaktır” diyen Hz. Mevlana ne güzel söylemiş…
Yaşamın bir gerçeği ki, biz ne zaman bir şeyin kıymetini bileceğiz?
Sadece futbolda mı? Sporun tüm branşlarında aynı senaryo yazılıyor, aynı tipler tarafından da oynanıyor. Belki de oynatıyorlar!
Tüm branşlarda gençleri eliyle itenler, dünyanın dört bir yanından nasıl buldukları da belli olmayan devşirmelere kucak açıp, onları el bebek, gül bebek bakıp, devşirerek TC vatandaşlığı da vererek sahaya, salonu, piste sürüyorlar…
Sonra da gelen tek tük madalyanın arkasına sığınıp, koltuklarına sımsıkı sarılıyorlar…
Biz kıymet bilmiyoruz…
Evi yıktıktan, yaktıktan sonra “tarihi eserimiz” diye dövünüyoruz…
Zeytinliklere imar veriyor, evler dikildikçe, “zeytin neden bu kadar pahalı?” diye şaşkına dönüyoruz…
Tarlaları yazlığa çevirip meyve sebze için yaban ellere avuç açıyor, fiyatlar el yakınca da “biz ne yaptık?” diye birbirimizin suratına öfkeyle bakıyoruz…
Derler ya; “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye…”
Yıllardır spor kulüpleri tarafından şikâyet amaçlı ve sitem olarak söylenen “Spor Kulüpleri Kanarya Sevenler Derneği ile aynı statüde olmamalı” sözü sonunda gerçekleşti ve spor kulüpleri Gençlik Spor Bakanlığına yasa ile bağlandı. Şimdi Gençlik, Spor ve Dernek ayrı ayrı değerlendirilecek, önü Anonim Şirket (AŞ) için açılan spor kulüpleri kendi bakanlığı ile muhatap olacak. Dernek ile Gençlik ibaresi olanlar da eski statüde kalacak.
Peki, isminin ardında Gençlik ve Spor Kulübü Derneği olan STK’lar nasıl bir yol izleyecek?
Tercih onların…
Spor kulüpleri eğer herhangi bir spor branşında Gençlik ve Spor Bakanlığının Spor Genel Müdürlüğüne tescilliyse tercihini “spor”dan yana kullanacak. Adındaki Gençlik ile Dernek unvanları genel kurul kararları ile kaldırarak sadece Spor Kulübü olarak faaliyetlerine tescilli olduğu branşlarda devam edebilecek… Yasal muhatabı da Gençlik Spor Bakanlığına Bağlı olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olacak. Genel kurul kararlarıyla gençlik derneği veya sadece dernek olarak kalanlar da yine eskisi gibi işlemlerini İç İşleri Bakanlığına bağlı olan Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü (Eski adıyla Dernekler Genel Müdürlüğü) ile sürdürecek…
Adında Gençlik ve Spor olan kulüpler için önünde iki şık var. Genel Kurulda ya sporu veya gençliği tercih edecek. Spor Kulübü olmak isteyenler hem AŞ için önünü açacak hem de sadece sporla ilgilenecek… Gençlik diyenler de gençlerle bir araya gelecek!
Elbette son yasa belki anlaşılır ama yürürlüğe girdiği günden bu yana o kadar çok bilgi kirliliği var ki, her kafadan bir ses çıkıyor.
Gençlik Spor İl ve İlçe Müdürlüklerindeki eleman yetersizliği, çoğu dönemde işe yetişememe yüzlerce, binlerce spor kulübünün bu işi de ekleyince inşallah kambur kambur üstüne binmez, kulüplerimiz sıkıntı çekmez!
Elbette yasanın iyi yönleri de yok değil.
Spor Yasası, sadece futbolda değil tüm spor branşlarının yönetim biçiminde değişikliğe neden olacak. Örneğin, federasyonların yönetim kurullarında en az iki eski milli sporcu görev alacak.
Plansız harcama nedeniyle borç batağında olan spor kulüplerinin aşırı borçlanmalarının kanunen önüne geçilecek.
Futbolcuların tüm anlaşmaları şeffaf olacak. Menajer, oyuncularla maksimum 2 yıl sözleşme yapabilecek. Komisyonu yüzde 3-5 arasında olacak.
Spor federasyonlarının her türlü (kuruluş kanunu bulunanlar hariç) harcamaları Spor Bakanlığı tarafından denetlenecek. Yer alan düzenlemeler kuruluş kanunu bulunan spor federasyonları hakkında uygulanmayacak.
Hayırlı olsun demekten başka ne gelir elden?
Dönelim mi İzmir Futboluna?
İlk haftanın ardından Göztepe’nin skorundan çok ortaya koydukları futbolla mutlu olan taraftarlarının Sakarya deplasmanında gösterdiği fair play olgusu her şeyin önüne geçti.
12 bin 802 biletli seyircinin izlediği karşılaşmada, Göztepe seyircisi, kendisine ayrılan 5 bin kişilik yerin tüm biletlerini aldı ve yeri de doldurdu… Maç boyu sarı kırmızılı taraftar centilmenlik dışına çıkmadı. Rakibini de maç öncesi ve sonrası alkışladı…
8 bine yakın Sakaryaspor taraftarının da rakip takım seyircisine aynı kalbi duygularla karşılık vermesi futbolda özlenen tabloyu gerçekleştirdi. Takımların birlikte hareket etmesi, taraftarın tribünlerdeki sevgi ve saygısı tek kelime ile övgüye değer… Biz sporseverleri bırakın, Türkiye olarak bu özlemin içindeyiz… Teşekkürler…
Başkanlıktan son anda vazgeçen Mustafa Denizli’nin de izlediği Altay, Samsunspor karşısında ne yazık sınıfı geçemedi. Kendi evinde net skorla yenilen siyah beyazlılarda görünen eksikler çok! Tedbir alınmadığı takdirde işi de zor…
İyi bir kadro kuran, “3 puan” hedefiyle maça çıkan Manisa FK hayal kırıklığı yarattı. İzmirli antrenör Sait Karafırtınalar’în çalıştırdığı Boluspor’a kendi evinde yenilen ekibin yılların tecrübesini taşıyan teknik adamı Levent Eriş’in dizginleri tam anlamıyla ele alması ve disiplini getirmesi şart.
Altınordu, gol düellosunu andıran Başkent’teki Gençlerbirliği deplasmanından 3 gol atmasına karşın 3-3’lük skorla bence 2 puan kaybetti. Aldığı bir puan elbette ligin ilk haftası için çok önemli.
Ligin yeni ekibi, geçen yıl bir alttan üste çıkan Bodrumspor, süper ligden düşen tecrübesi rakibi Y.Malatyaspor’u ilk yarıda attığı kafa golleriyle yendi. 45 dakikaya 3 gol sığdıran ekibin, ikinci yarıda galibiyeti koruma havası hiç de hoş olmadı… Sonuçta 3-1 kazandı, ilk haftanın lideri oldu ama… Her zaman böyle olmayabilir!
Bizden söylemesi…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!