Bildiğiniz bir sözdür “Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir…” Bazıları bunun yanlış, gerçeğinin “Durmuş saat bile günde iki defa doğruyu gösterir” olduğunu iddia ederler…
Burada sözün yanlış veya doğruluğu hiç tartışmayacağım. Dursa ne olur, bozulsa… Çalışmadıktan, işe yaramadıktan sonra ne fark eder? Birisi bozuk. Diğeri durmuş. Saatin akreple yelkovanı günde iki kez o noktada odaklanmıyor mu? Gerçek olan bu!.. Gerisi teferruat…
Doğru yanlış derken bir mesaj geldi; tatille ilgili erken rezervasyonların başladığına dair… Daha yağmur yağacak, soğuklar sırada ama turizmciler yazı getirmeye çalışıyor… Büyük bir hevesle gidersin, hayal kırıklığına uğradığın an, zehir olan tatil yanlıştır… Bazen de hiçbir hayal kurmadan kendiliğinden gelişir ve al sana şahane günlerle “doğru tatil…”
Mesajın özelliği de Kıbrıs Otelleri olunca aklıma Yavru Vatan’ın güzellikleri geldiğinde için kıpır kıpır oldu… Geçmişe öyle bir dalmışım ki…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’ine ilk kez gideceğim. Hanımın yakın arkadaşlarının grubu, turizm şirketiyle anlaşmış, ücret ekonomik. Üstelik orada TL geçerli. Adnan Menderes Hava Limanından uçtuk, Ercan Hava Alanına… Sonra otobüs. Yol boyu susmayan rehber anlatıyor… Otobüs istediği yerde duruyor. Ya yemek yiyeceğiz veya alışveriş yapacağız… Alternatif yok… Turla gidenlerin kaderi bu!
4 gece, 5 gün gezinin en güzel tarafı şansıma Dome Otel’de geniş ve deniz manzaralı odaydı… Yedik, içtik, gezdik… Elbette gazino turu olmazsa olmaz… Oyun için tek jeton (marka) kullanmışlığım yoktur… Olmadı da!.. İtiraf etmeliyim ki, bazıları sadece oyun oynamak için tura katılıyor.
İlk gün otobüse bindiğimizde tur sorumlusu rehberle birlikte en önde bizimle sohbet halinde... Yola çıkarken, “Arkadaşlar 40 kişilik grup olarak geldik. Ancak 28 arkadaş olarak turlarda devam edeceğiz. Unutmayın, sayımız bu. Herkes yanındakinden sorumlu olursa, programımız bozulmaz, rahat gezer, kimseyi bir yerlerde bırakmayız” dedi.
Bilirsiniz; hanımlar erkeklerden meraklıdır… En önün hemen arkasındaki hanım sordu: “Bu 12 arkadaşımız nerede?”
Tur sorumlusunun cevabı hazır: “Onlar şu anda otelde. Gazinoya girdiler ve biz giderken çıkacaklar. Ekibe hava limanında dâhil olacaklar. Ancak dönüşte görüşebileceğiz…”
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne daha sonra hanımla, 2 kez de çocuklarla ayrı ayrı gittik. O zaman daha keyifli gezme şansımız oldu. Bireysel hareket ettiğimiz için daha güzel gezdiğimizi söyleyebilirim… Şehir içindeki Arkın Otel gerçekten ideal… Her yere yürüyüş mesafesinde, diğer şehirlere giden dolmuşlar da çok yakınında… Daha sonra bir haftalığına Uğur Eren’in davetiyle Aliağa Belediyespor basketbol takımının katıldığı turnuvada adada sporla iç içe oldum… Çok arkadaş edindim, üniversitelerde çalışan öğretim görevlisi arkadaşlarla görüşme şansı yakaladım… O seyahatte bol bol basketbol maçı seyrettik… Boş zamanlarda da çevreyi dolaşma olasılığımız oldu.
Kıbrıs’ta gezerken en çok görebileceğiniz dükkânlar nedir biliyor musunuz? Bavul satanlar. Çünkü KKTC’ye tek bavulla gidersiniz, o kadar çok eşya alırsınız ki; ikinci, hatta üçüncü, dördüncü bavulunu satın alanları görürseniz, sakın şaşırmayınız… Bunlardan biri de olabilirsiniz…
Kıbrıs hiç abartmıyorum, belli dönemlerde tatil için tek kelime ile “Doğru adres…” Hele bilen, orada yaşayan arkadaşınız size rehber olursa güzelliklere güzelliklerin katıldığını da söyleyebilirim… Denizin, plajın, balığın, şeftali kebabının, piruhi mantısı, kleftiko, özellikle de hellim peynirinin en iyisini onlar biliyor… Doğru yerde, doğru zamanda, ekonomik fiyatla lezzetin alası…
Kleftiko nedir merak ediyorsunuz değil mi? Kuzu etinin tabir-i caizse lokum gibi dağılana kadar pişmiş hali… Şeftali kebabını ilk kez duyanlar meyve zannediyor. Oysaki kuzu gömleğine (Kuzunun karın kısmındaki iç organlarını göğüs kafesindeki organlardan ayıran zar kısmı) sarılan ve şişe dizilen köftelerin kömür ateşinde pişirilmesi… Elbette adıyla anılan Kıbrıs Çekirdeği (Ayçiçek), Kıbrıs Patatesi (Tatlı Patatesi), Kıbrıs Tatlısı’nı da unutmamak gerekir…
Kuzey Kıbrıs’da gezilecek yerlerinin kalbi olan Girne, insan kalabalığıyla da bunu hissettiriyor. Şehir tarihi açıdan da çok güçlü bir belde. Girne Kalesi ve içerisinde bulunan yapılar, 1300’lü yıllardan günümüze uzanıyor. Kalenin içinde Batık Gemi Müzesi, Halk Sanatları Müzesi, Boğaz Şehitliği, St. Hilarion Manastırı, Hz. Ömer Türbesi gibi birçok özel alan yer alıyor. İkon Müzesi 1860 yılında yapılmış. 1885 yılında çan kulesi eklenmiş. İşin ilginç yanı ise bu kulenin şehrin her yerinden görülebilmesi. Bellapais Manastırı, Beşparmak Dağları üzerine kurulan çarpıcı bir tarihi yapı. Gotik sanatın günümüzdeki en önemli yansımalarından olan Bellapais’deki ilk manastır 1198-1205 yılları arasında inşa edilmiş. Şu ana kadar ayakta kalan yapının büyük bir kısmı ise Fransa Kralı III. Hugh tarafından yaptırılmış.
Yazın elbette deniz doğa harikası… Kıbrıs’ın Altın Kumsal’ı Gazimağusa’da yer alıyor ve incecik kumuyla dünyanın en güzel plajları arasında gösteriliyor. Konnos Koyu’nu da unutmamalıyız. Mavi bayraklı Konnos Koyu, gizli mağaralarıyla tam bir doğal vaha. Ülkede yeşilin bir başkenti varsa onun kesinlikle Gazimağusa olduğu söylenir. Namık Kemal Müzesi, Lala Mustafa Paşa Camii, Kertikli Hamamı, St. Barnabas Manastırı, Canbulat Müzesi ve Türbesi, Kapalı Maraş, Salamis Harabeleri burada mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Bu nedenle bunları da not ediniz… Kapalı Maraş kısmen açıldı. Orası ayrı bir yazı konusu… Daha çok siyasi!..
Kuzey Kıbrıs’ın az bilinen cennet köşelerinden olan Karpaz, tarihi ve doğayı bir arada barındıran bir yarımada… Girne merkeze yaklaşık 2,5 saat uzaklıktaki Karpaz özellikle yüzmeye tutkun olanlar için eşi benzeri olmayan bir doğa harikası. İnce kumlu plajı, boydan boya uzanan sahil şeridi ve ufuk çizgisiyle birleşen deniziyle insan muhteşem anlar yaşıyor. Yarımadanın en uç noktasında ise 18. yüzyılda yapıldığı düşünülen bir manastır yer alıyor. İsa’nın havarilerinden Apostolos Andreas’a adanan manastır, turistler için ilginç. Güzelyurt, Lefke, İskele de mutlaka görülmeli…
KKTC’nin başşehri Lefkoşe. Şehrin tarihi zenginliğinde gelenleri karşılayan ilk yapılar Girne Kapısı, Bedesten, Selimiye Camii ve Venedik Sütunu. Osmanlı’nın etkisiyle kurulan Mevlevihane’de semazenler de tasvir edilen Mevlevi Müzesi, Etnografya Müzesi, Haydarpaşa Camii, Ermeni Kilisesi ve Ulusal Mücadele Müzesi ve heybetiyle göz kamaştıran bir Atatürk Anıtı’na da Lefkoşa ev sahipliği yapıyor.
Yazarken bile iç çektim: “Şimdi Kıbrıs’ta olmak var” diye…
Bir yerlere gideceğim zaman orada dost dediğim birisi varsa Hazreti Mevlana’nın şu güzel sözü aklıma gelir: “Dostlar tanrının bize hiçbir zaman göndermediği kardeşlerdir!”
KKTC’nin her yanı olağan üstü güzelliklerle dopdolu. Özellikle de insanları, son derece kibar ve misafirperver. Ben de; Lefkoşe’nin ayrı bir yeri var. Sebebi, HİS Federasyonu Başkanı Hasan Senin’in oralı olması… Aslında Kıbrıs dediğimde aklıma gelen ilk isim… Tanışıklığımızın tarihi çok yeni de olsa, son derece samimi bir dost olduğu kesin... Özü sözü bir. KKTC’inde çok güzel işlere imza atan, bunu başarıyla sürdüren, üstelik de İzmir aşığı...
Ege Üniversitesi’nde tahsilini tamamlayan, Manavkuyu’da ikamet eden Hasan Senin’in KKTC’ye gazi, bürokrat ve şimdi de spor adamı olarak yaptığı hizmetleri dostlarından öğrenince “helal olsun” demekten kendimi alamıyorum.
Özellikle KKTC’ye gitmenin ilk nedeni Hasan Senin ile sohbet etmek, dertleşmek için… Ortak dostlar sporda da aynı noktaya parmak basınca iki ülke arasında spora pek çok güzellikler renk getiriyor. İnanın, bunu düşünmek bile insanı heyecanlandırıyor… Üstelik katacağı yararları düşünmeden edemiyorum. Benim olduğu kadar, HİS Federasyon Başkanının da kafasında bu konuda bin bir tilki dolaşmıyor değil… Aynı noktada buluşup, güçleri birleştirdikten sonra kesinlikle “daha güzel ve büyük projelerle neler yapabiliriz” diye kafa patlatacağız…
Unutmayın Hz. Mevlana’nın sözüdür: “Güller, laleler, bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır ama sağlam arkadaşlık ne solar ne de kırılır.”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!