Tanıdığınız birisini başkasına anlatırken bildiğiniz kadarını söylersiniz. Gerçekçiyseniz; bildikleriniz neyse onu aktarır; harika, iyi, eh işte, aman ha, güvenilmez dersiniz.
Olması gereken de budur!
Kişi her kim olursa olsun, bildiğiniz niteliklere sahiptir… Veya siz öyle biliyorsunuzdur!
Güvendiklerinize, iyilik yaptıklarınıza kefil bile olursunuz.
Asla yarı yolda bırakmaz, kazık atmaz dersiniz.
Aklınızın ucundan geçmez tarihten günümüze gelen “Sen de mi Brütüs?” sözü…
Arkanızdan hançerler mi?
Sevdikleriniz, değer verdikleriniz için bunu düşünmek bile içinizi titretir.
Ne yazık, hayatta bunun çoğu zaman gerçekleştiğini söyleyenler çoğunlukta.
O zaman şu söz aklınıza gelmez mi? “Şu zamanda ne dost belli, ne de düşman. Herkes menfaatince insan.”
Oysaki öyle mi olmalı? Şu gelip de gideceğimiz dünyada?
Elbette bazen seni senden fazla düşünenler de vardır. Hiç beklemediğin, ummadığın biri veya birileri de çıkabilir. İşte onlar vefalıdır. Belki de bir zamanlar senin bile unuttuğun, yaptığın iyiliği asla unutmamıştır…
Bu dönemde böylesine insanlara hasret kaldığımızı daha çok mu duyar gibi olduk bilemiyorum…
Derler ya; kavun değil ki koklayasın!
Falcı mıyım içini bileyim…
Doğru… İnsanı daha iyi tanımak için zaman gerekli. Bazen o zaman bile seni yanıltabiliyor.
Unutulmaması gereken bir gerçek var ki; zaman her şeyin ilacı derler. Bir de sabırlı insanın şu söyleyeceğine kulak kabartın:
“Şimdi sahne senin devam et. Ama sıra bana gelmesin. Buna da dua et...”
Zannetmeyin ki özel hayatta olur böyle şeyler… Asla!
Yaşamın olduğu her yerde, özellikle de sporda çok yaşarız, bu tip olayları...
Hiç ummadığınız an yaşantınızın bir parçası olur ve sizi hayal kırıklığına uğratır. Özellikle profesyonel takımlarda bu durum, alt yapılarda ise yetiştiği kulübü, yetiştirdiği antrenörlere nankörlük edenler o kadar fazla olur, inanamazsınız…
Elbette buralara hiçbir şey bilmeden getirilen her çocuk ailesine göre bir Messi’dir… Ronaldo’dur… Çocuğu sahaya çıkıp da topa vuramadığı an bile suçlu hemen bulunur: “Bu antrenör hiçbir şey bilmiyor…”
Sadece futbolda değil, tüm branşlarda durum değişmez.
Hangi spor branşında olursa olsun, alt yapılarda sabırlı olan, çalıştırıcısını dinleyen, gösterdiğini yapan ve yeteneği de olanlar günün birinde A Milli Takım formasını sırtına geçirdiğinde, tüm emeklerinin karşılığını almış, vefa bekleyen eğitmeni için yaşamın mutluluğudur… Bir de öğrencisinin onu araması ve “Hocam sayende” demesi dünyalara değişilmez…
Eğitmenin en büyük sermayesidir, bu… Vefa duygusu!
Yıllardır sporu sadece futbol olarak benimseyenler için, alt yapı dediğimizde de bu branş akla gelir. Oysa ülkemizde diğer branşlarda sağlam bir alt yapı olmasına karşın çeşitli nedenlerle A takımlar seviyesinde beklenen oyuncu yetiştirme patlamasını yapamıyoruz. Bunun için hep söylemişim, yazmışımdır. Spora hizmet veren her kesimin katılacağı geniş kapsamlı bir spor çalıştayı ve onun getireceği organizasyon, sistem, devamlılık, sabır şarttır…
İzmir’de biz bunun temellerini o dönem İzmir Büyükşehir Belediyespor Kulübünde görevli olan, güreşin duayen isimlerinden Hüsnü Oral, dönemin TÜFAD İzmir Şube Başkanı Dr. Şaban Acarbay ile birlikte atmak için öncülük etmiş, sonra ekibe sporun içinde yoğrulan büyük değerler Gençlik Spor İzmir ve İstanbul eski İl Müdürü, TÜRFAD İzmir Şube Başkanı Bahri Vreskala, o dönemde İASKF Başkanlığını yapan, şu an TÜRFAD İzmir Şube Başkanı olan Kadri Yatkın, TSYD İzmir Şube Başkanı Bahri Okumuş katılmıştı. Ekip ilk toplantısından sonra arasına İzmir Belediyesi Gençlik ve Spor Daire Başkanı Hakan Orhunbilge, İzmir Büyükşehir Belediyespor Kulübü Başkanı Ersin Odaman, atletizm denince akla ilk gelen isimlerden Yavuz Tunç, voleybolda dernek başkanı Serbay Kos’u da dâhil etti.
“Birlikten kuvvet doğar” dedik ama ummadığımız taşın baş yaracağını bazı büyüklerimize anlatamadık!
Yaşadıklarımız yaklaşık iki yıl önceydi…
“İzmir Spor Hareketi” için “1 Eylül Dünya Barış Günü” atılan ilk tohum aradan geçen zaman içinde yeşermesini beklenirken, önce sarardı sonra da kurumaya yüz tuttu…
Hz. Mevlana’nın şu sözü önder olmalı: "Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte, ne ayda ara. Gözlerindeki perdeyi arala."
Bizim perdelerimiz hiçbir zaman kapanmıyor da, o aralamayı yapacakları bir bulabilsek!..
Ne yazık ki onlar şu an değirmenin başında olanlar…
Ne kadar çabalayıp, yaşamın gerçeklerine döndürmeye çalışıp da “Gelin İzmir sporu için el ele verelim” dediysek de, dinletemedik!
Bizler projeleri anlattık, onlar dinler gibi göründü. Akılları bambaşka yerlerdeydi…
Ne yapacaksınız ki çok iyi biliyorlar; cep de onlarda. Cepken de!..
Durum böyle olunca da şu ata sözünü mırıldamadan edemedim:
“Çalışanlarını gereği gibi yöneten ve çalıştıran kişi iyi bir yöneticidir, sözünün eri olan kimse de yiğittir.”
Yine de umudumu kaybetmedim. “İzmir Sporunda atılım” için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’den bir kıvılcım bekliyorum.
En azından bu grubu dinlemesini arzuluyorum…
Gün olur devran dönerse, o zaman unutulmamalıdır ki; “Akıl adama sermayedir.”
İzmir sporuna yıllarını veren isimlerin birisidir Dr. Şaban Acarbay. İzmir’e kazandırdığı ve yıllarca başhekimliğini başarıyla üstlendiği Sporcu Sağlık Merkezi bugün bile dillerde destandır. Nice sporcuya şifa olan, sakatlığını düzelterek formasına yeniden kavuşturan Sporcu Sağlık Merkezi’nin yokluğu halen, özellikle amatörlerin içinde kanayan yaradır. Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği’ndeki başkanlığı dönemde yaptığı hizmetleri saymaya kalksak bu sayfa değil, gazetede yer kalmaz!
Bugün bu merkez olsa; amatör sporun “sağlık sorunu” neredeyse sıfırlanabilirdi…
Hüsnü Oral’ın siyasi yönünden çok, spora olan sevdasına hayranım. Güreşin İzmir’de altın çağını yaşadığı dönemdeki isim olan Hüsnü Oral, gençleri Türk Sporuna kazandırırken, döneminde spor kulüplerinin de her zaman imdadına yetişmiş, özellikle okullara hizmetiyle efsane olmuştu.
Bahri Vreskala’nın İzmir Sporuna yaptığı hizmeti de anlatamayız. Onun için kitap yazmalıyız… Bugün sporun varlığı görev yaptığı döneminde yapılan tesislerde can bulmaya devam etmektedir.
Yavuz Tunç, Bahri Okumuş bugün sporun İzmir’deki “olmazsa olmazları”ndandır.
Özellikle de bir isim var ki; İzmir sporunda gizli kahraman olarak herkesin gönlünde yer almaktadır. Bu duayen gazeteci-yazar Okan Yüksel’den başkası değildir. Onun İzmir Sporuna yaptığı hizmetlerin karşılığı asla bugün bulunduğu durum değildir. Arşivcidir. Özellikle de İzmir Spor tarihini en iyi o bilir. Tarihin gerçek bilgileri kütüphanesindedir. Bugün ortaya çıkan sözde araştırmacı, “En iyisini ben bilirim. Bendedir” diyenlerin, ustadan alıntı yaptığı, kopyaladığı, alıp da getirmediğini bilenler de çok iyi bilir…
Ustam Okan Yüksel gerçekten el üstünde tutulması, heykeli dikilmesi gereken yürekli, usta gazeteci-yazar ve spor adamıdır…
Spora yazar olarak hizmetini sürdüren Atilla Köprülüoğlu, fotoğraflarıyla Esat Erçetingöz emekli olup da ne kalemlerini, ne de makinelerini ulaşılmayacak yerlere astılar. “Biz bu toprağın evlatlarıyız” diyerek en doğru bildikleri ve yaptıkları hizmete devam dediler…
Ne mutlu, bu güzel kentine de böylesine hizmeti seven harika insanlar bulunuyor. Hem yaşadığı toprakları seviyor, hem de mesleğine aşk ile bağlılığını sürdürüyor…
“Bu şehir güzelse senin yüzünden” sözünü kimler hak ediyor biliyorsunuz değil mi?
Dostluk, vefa dedik…
Alt yapı ve sporda alt yapı ve gelecek için iyi niyetle atılan temellerin altına nasıl dinamit konulduğunu anlatmaya çalıştık…
Efsane olan, baş tacımız olması gereken sporun birkaç güzel insanını örnek olarak sunduk.
Tüm bunların yanında bugün, bu ülkenin en önemli günü. Bunu da unutmamıza imkân var mı?
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün "Vatan sevgisi, ruhları kirden kurtaran en kuvvetli rüzgârdır" sözünü hatırlatıp, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı yürekten kutluyorum…
"Efendiler yarın cumhuriyeti kuruyoruz" diyen bir milletin torunları olduğum için gurur duyuyor, Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını saygıyla anıyorum.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!