Gurme değilim. Buna karşın; ağzımın tadını da bilir, pek çok “Benim işim bu” diyen gurmelik (tatbilir) taslayanlardan daha çok kendime güvenirim… Ne de olsa; meslek nedeniyle güzel yurdumuzda gitmediğimiz il, ilçe, şehir, kasaba, köy kalmadı. Üstelik ABD dâhil pek çok Avrupa Ülkesi… Her ziyaret ettiğimiz yerde özellikle yöresel yemekleri tercih ettik. Hatta program dışına taşıp, arayıp bulduğumuz da çok oldu…
Damak tadımıza bu nedenle güveniriz…
O kadar çok yöresel yemekten sonra çıkıp da ahkâm kesmek ve “Ben gurmeyim” demek ne bize yakışır. “Evet, öylesin” demek size de hiç yakışmaz!
Olsun varsın, meydanı boş bulup üç beş yemek tarifi bilen “Yemek Kitabı” yazsın. Beleş sofraları takip ederek kendisini bir müddet sonra “Yemek uzmanı” lanse etsin… Bültenleri pürdikkat bekleyip, davetlerin baş köşesinde kurulsun dursun!..
Bu düzenin olduğu kadar kendisinin de ayıbı…
Kim mi?
O kadarını da sorgulamayın, bir çuval pirincin içindeki küçük taş onlar!.. Altın değil, teneke gibi değersiz…
Üstelik de zararsız…
Bu durumu kendisinin “yaşam tarzı” kabul ederek, ömrünün geri kalanını “benim itibarım var. Beni sayıyorlar, seviyorlar, özel olarak da davet ediyorlar” sözünün arkasına sığınarak geçirsin…
Konudan uzaklaşmadan hemen beşinci vitesten, normal süratimize dönelim…
Aman; kurallara dikkat!.. Uyun ki; trafikte sıkıntı yaşamayalım… Sadece siz olmayacaksınız hiç istenmeyen, arzu edilmeyen acı bir olay da… Kendiniz kadar, aileniz ve karşınızdakini düşünün… Sonuç da siz, biz ve onlar… Hepsi sıkıntı!..
Maden yoldayız, o zaman direksiyonu Çamdibi’ne çevirelim…
Öncesinde size Yalçın Akbıyık’tan bahsetmeliyim. Tuborg’un en şaşaalı olduğu dönemlerinde basketbol alt yapısının önemli oyuncularından birisiydi. Küçük takımdan başlayıp A Takım seviyesine kadar uzanan yolunda nice şampiyonluklar yaşadı. A Takıma yükseleceği yıl üniversite ve iş basketbola ara vermesine neden oldu. “Okul bitsin, işler otursun” derken okul bitti, işler oturdu ama basketbola faal olarak dönemedi. Çünkü iş büyümüştü…
İşi ne olduğunu merak ettiğinizi biliyorum. Üniversite bitir, basketbolda gelecek vaat et, git kasaplık yap!..
Mecburiyetten değil. Severek, isteyerek seçtiği dede, baba mesleği…
Kolları sıvayan basketbolcu Yalçın, ağabeysi, ablası ve kardeşleriyle (Yılmaz, Yıldız, Yasin, Cihan) birlikte 90’lı yıllarda Akbıyık Et olarak tüketicilere 0 taze, kaliteli ve yerli besi ürünü sunmaya başlayınca bir anda ismi Çamdibi’ni aştı, Bornova’dan İzmir’e yayıldı… Sektördeki tecrübelerine güvenen Akbıyık Kardeşler, gelen istek üzerine de 21 Haziran 2009 tarihinde “Akbıyık Döner Salonu”nu açtı. 9 Ağustos 2010 yılında “Akbıyık Et” Yeşilova Şubesi hizmete girdi. Merkezle birlikte 4 şube ve binlerce müşteri…
Elbette aldıkları yüzlerce “franchising (bir markanın imtiyaz sahibi, belli şartlar dâhilinde işin yönetim ve yürütülmesine ilişkin destek sağlayarak, belirli bir maddi bedel karşılığında, bağımsız yatırımcılara markasını kullandırması) önerilerine “Kalitemiz düşer mi?” düşüncesiyle sıcak bakmadılar.
Yeri gelmişken şunu da açıklığa kavuşturayım. Yazıdaki amaç reklam değil…
Zaten ihtiyaçları da yok!
Söylemek istediğim; Çamdibi’nde Avrupai bir Et Restoranının olduğudur… Bilenler biliyor da, bilmeyenlerin böyle bir lezzetten mahrum kalmamasını ve bir sporcunun iş yaşamındaki başarısını aktarmak istediğimdendir… Demek ki, okul-spor ve iş küçük yaşlarda bile yan yana götürülüp sonuca ulaşılabiliyor.
Bunu neden mi söylüyorum?
Şimdilerde çocuğunu elinden tutarak kurs kurs dolaştıran, özel dersler aldıran, “spor yapsın” önerilerine “Aman sınavları çok. Ders çalışamaz” düşüncesinde olanların duymasındandır… Spor yapan çocukların dersleri daha da iyidir. Gelecekleri parlaktır.
Anneler, babalar… Sevgili veliler bu konuda biraz daha rahat olun!
Ben bunu kendimden biliyorum. Ailemden, yakınlarımdan başarı örnekleri o kadar çok ki…
Hangi birini anlatsam…
Bazen duyarsınız, okursunuz…
“Michelin Yıldızlı Restoran” diye…
Dünya yemek sektörünün en prestijli listelerinden biri olan “Michelin Yıldızı”, uzman bir jüri tarafından en iyi restoranları belirlemek için kullanılan kıstasların en ünlüsüdür. En saygın restoran ve şeflerin sahip olabildiği “Michelin Yıldızı”, 100 yıldan uzun bir süredir Avrupa’daki ve dünyadaki en başarılı yemek servislerini ölçümlemek için kullanılıyor.
Bazen ünlüler hava atmak için kullanırlar şu cümleyi: “Michelin yıldızlı restorana gittik…”
Havan batsın senin! Sen gel de yolunu bile bulamayacağın Çamdibi’ndeki Akbıyık Döner’de et ye… Gör o zaman aradaki farkı… Yıldızlamaya kalksan; gökte yıldız kalmaz!..
Hele kelle ayak paça, işkembe, beyin… İstersen üçü dördü karışık!
Arzu edersen yağı alınmadan 0 (sıfır) derecelik dolaplarda 28 gün ile 1 ay arasında dinlendirilmiş, et yaşlandırma dolabı olan, Dry Aged adı verilen et…
Günlük yapılan köfte ve et çeşitleri veya kömürde döner…
Tercih sizin.
Gitmeden önce Tripadvisor sitesine göz atacak olursanız, 5 üzerinden 4 puanla derecelendirilmiş ve İzmir bölgesindeki 3.319 restoran arasında 42. sırada yer aldığını da göreceksiniz. Üstelik sıralamanın üzerine süratle çıkıyorlar…
Tüm bunlardan sonra söyleyeceğim; eski basketbolcu Yalçın ve Akbıyık kardeşlerin yönettiği et restoranı bence tam damaklara layık bir yer olduğu…
Bugüne kadar keşfedilmedi mi?
Hayır…
Bilen yolunu da biliyor, damak tadını da… Bir gelen zaten telefonunu alıp rezervasyon yaptırıyor. Çünkü geldiğinde kapıda beklemek istemiyor…
Çamdibi Pazar Yerinde Debre Camiini bulduğunuz an, kasap caminin altında, restoran da arka sokakta Unutmadan söylemeliyim ki; aile işletmesindeki tüm etler kendi çiftliklerinde yetişiyor…
Lezzet demek ki, kendi alt yapısından yetiştirmek başlıyor…
Ünlü kasaplar, nasıl etleri kendi çiftliklerinde yetiştiriyorlarsa, Karşıyaka Voleybol da kendi sporcusunu kendisi yetiştiriyor…
Defalarca yazmışlığımız vardır.
Karşıyaka Spor Kulübü’nün gurur kaynağı son yıllarda elde ettiği sportif başarılardan çok, alt yapıdan yetiştirdiği ve arma aşkıyla yeşil kırmızı parkelerde büyüyen, ligin en genç takımının ulaştığı mertebedir.
Gerçek yeri olduğuna inandığımız Sultanlar Ligi’ne çıkamaması bir başarısızlık olarak değerlendirilir mi?
Kesinlikle hayır ama tartışılacak konu bu!
Aslında o aşamaya gelinmesi bile başarı olarak kabul edilirken, kendisinden çok büyük bütçelere sahip, arkasında devlet, belediye, şirket gücü olan ve iki iyi yabancılı takımlar arasından çıkamamasına başarısızlık damgasını vurmak, hem büyük bir çelişki, hem de kıskançlıktan başka bir şey değildir… Üstelik de bunun arkasındaki “suçlama”nın gerçeği aranmalıdır!
Bir art niyetin yanında sporu bilememe, gerçeği görememe ve başarının büyük daire içinde ne olduğu gerçeğinin bilinmemesi… Tek kelime ile spor cahilliğidir!
Önce sekiz sonra dört takımın mücadele ettiği, Bursa’da 10 maçta yenilmeyen ve finalde de namağlup lider olarak üst lider çıkan takımı yenmek, büyük bütçe ve 2 çok iyi yabancılı şirket takımının kendisi gibi çıkamaması göz ardı edilmemelidir…
Finale yükselmenin başarı, finalde kaybetmenin başarısızlık olduğunu sosyal medyada yazanlara bir çift sözümüz olacak: "Bırakın bu boş lafları da, gerçekleri görün! Aynaya bakın ve utanın!..”
Geothe’nin bir sözüyle yazıya nokta koymak istiyorum:
“İnsanların ne kadar kötü olduğunu görmek beni hiç şaşırtmıyor fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!