Şu günlerde düğümleri biraz gevşettik… Buna ne denir bilemiyorum. Yaşayıp göreceğiz ve bir isim de bulacağız… “Bunalımlı günler mi?” yoksa “Neden saldık ipleri mi?..” Aman, korona virüs belasının ikinci salgını olmasın da… İşte o zaman yandığımızın resmidir! En güzeli: “Mutluluk geri geldi…” demek…
“Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.”
Nazım Hikmet’in yazdığı “Yaşamaya dair” şiirinden bir bölüm yukarıdaki… Ne güzel anlatmış. Bir cümlede her şey apaçık ortada…
Ünlü sanatçı Genco Erkal da sağlık çalışanları için bu satırları okumuştu…
Sağlık çalışanları… Şimdi aklınıza geldi değil mi, ne kadar değerli oldukları?
Ya Tarım… Herkes una saldırdı, evde ekmek yapabilmek için…
Sokağa çıkma yasağı var ama fırınlar açık. Ne arabaya ihtiyacımız oldu, ne de lüks alışkanlıklara… Şu dönemde kazanan market, manav, bakkal… Kapalı mekan sahiplerine ne demeli?.. Nasıl telafi edecekler bunca zarar ziyanı… İşsiz kalan çalışanlarını… Ne yiyecekler, ne içecekler? Onlar da ne yazık mecburen evlerinde kaldı!
Sonunda 65 yaş, ardından da 10 yaş altı ve üstü sokaklara döküldü…
Nazım Hikmet, 1938 yılında cezaevinde “Bugün Pazar / Bugün ilk defa güneşe çıkardılar” dizeleriyle yazdığı şiir ile sanki 2020 yılında evlerine hapsedilen 65 yaş ve üstüne de selam olmuş…
Günler sonra hava ısınmış, güneş de yakıyor… Sanki sokağa çıkılacak günü beklemiş, bulutların arasından yüzünü göstermek için… Önce; “aralarına katılıp yaş ortalamasını düşürsem mi?” diye düşündüm ama cesaret ederek yaklaşamadım… Bizim millette korku ne gezer! Kurtuluş savaşına hazırlanıyoruz gibi, neredeyse omuz omuza… Bazı bilinçliler de yok değil… Son derece kibar ve efendice sosyal mesafeyi korumayı hatırlatıyorlar… Bir baktım da; Vay be, ne kalite…
Büyüklerimiz derdi: “Eski İzmir beyefendisi, hanımefendisi” diye… Böyle bir tabloyu görünce onların yaşadığı dönemin önemini daha da kıskandım.
Bostanlı’da Şehitler Bulvarı üzerinde MMM Migros’u bilir misiniz? Üzerinde de İzmir Büyükşehir Belediyesi İZELMAN’a ait katlı oto park var. Tam 32 yıl önce açılan Migros’un bulunduğu alanı arsa olarak hatırlayan çıkacak mı? Mahalle gençleri futbol oynardı. Kıran kırana çekişmeli maçlara sahne oldu, o saha… Nice genç yıldızlar yetişti…
Futbol oynanan alana katlı otopark yapılacağı haberini yazan genç gazeteciydim. Son maçı da yazmak bana nasip oldu… Bugün bile; çektiğim fotoğrafları ve yazdığım haberi unutamıyorum… Adeta dört tarafı insan seli, gençleri zevkle izleyenler futbola değil de sahaya jübile yaparak, veda ediyorlardı… Bir gün sonra inşaat başlayacak, sahanın yerine şimdi de rağbet görmeyen otopark yükselecekti. Bostanlı’da saha dendiğinde tek akla gelen orasıydı. Tanınırlığı yüzünden de, yanındaki apartmanların adını “Stad Apartmanı” koydular. Halen de öyledir. Ama kapısında “Stat” değil, “Stad” yazar...
Demek ki eski dönemlerde semt sahalarının önemini anlamak için bu bile yeterli. Apartmanlara esin kaynağı olarak isim babalığı yapmış… Duyar gibiyim; “Eskiden her yerde semt sahaları vardı ve nice futbolcu buralardan yetişti…” Evet o eskilerde kaldı…
Biz dönelim bugüne. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İZVAK’a üye profesyonel kulüplere ikinci kez para yardımında bulundu… İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i spora ve takımlarımıza destekleri için kutlarım… Bu kutlamanın ardından bir sorum olacak: “Sevgili başkanım, amatör futbol kulüpleri üvey evlat mı?..” Olmadığını Seferihisar Belediyespor Kulübü’nden çok iyi biliyorsunuz… Ne çile çektiniz, o kulüple… Çok zor değil mi, amatör spor kulübünde başkan, yönetici olmak! Gençlik ve Spor Daire Başkanın Hakan Orhunbilge de az kahırlı günler yaşamadı… O da çok iyi bilir, amatörlerin dertlerini... Ne de olsa futbolun, sporun içinde büyüdü…
Gerek Yeni Asır ve gerekse Hürriyet’teki spor müdürlüğüm döneminde futbol dışı branşlar benim haber kaynağım oldu. Ülkemizde sporun futbol olmadığını ısrar ve iddia ederek, sayfalarımızdaki sür manşetlerle anlatmıştık. O dönemin önce hha, sonra Hürriyet Bölge Temsilcisi ve matbaa müdürü sevgili ağabeyim Ertuğrul Kale’nin destekleri unutulmaz… Kazandığım yüzde 99 ödül de, hep bu branş haberleriyle geldi… Hem makale, hem haber, hem fotoğraf, hem de sayfa düzeniyle… Ege’de ulaştığımız 300 bin tirajın sırrı da buydu…
O dönemdeki adıyla ping pong (masa tenisi), voleybol, okçuluk, at ve otomobil yarışı, yelken, hentbol, yüzme, oryantring, judo, tenis ve diğerleri… Hiç kimsenin yüzüne bakmadığı spor branşlarıyla zirveye oturduk… Hey gidi günler hey!.. Gençtik… Emekli olduğum gün aldığım; “Mesleki yarışmalara katılmama kararı” halen devam ediyor… Ama ödül verirlerse de “Yok almam” kaprisini yapma lüksüm yok. Öyle olsa “2018 Avrupa Fair Play Büyük Ödülü” benimle birlikte Belçika’dan Türkiye’ye gelmezdi…
Amatör Kulüp Başkanlığı yapanlar her şeye hazırdır. Aynen Dervişe "kar yağıyor" dediklerinde, "titremeye hazırım" cevabını aldıkları gibi…
Hazreti Mevlana ne der bilir misiniz? “Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden önce açar, ne güneş vaktinden önce doğar. Bekle, senin olan sana gelecektir.”
Sevgili belediye başkanlarımız amatör kulüplerimiz sizleri bekliyor…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!