Şu günlerde “Rengârenk olsa da hayat, bana düşen siyah beyaz” diyen BAL (Bölgesel Amatör Lig) takımları statünün değiştirilmesini şiddetle istiyor, sabırsızlıkla bekliyor.
BAL’daki “Aziz Nesinlik" olaylar sonrasında geçmişteki “Yeniçeri İsyanı” gibi olmasa bile sessiz sedasız “Beyaz bayrak” açmaya hazır hale gelen kulüplerle ilgili statüden kaynaklanan “Türk Spor Tarihi”ne yazılacak olaylardan bahsettiğim yazının ilgi çekmesinin sonrasında, BAL takımları sesini yükseltmeye başladı: “Böyle statü olmaz olsun!”
Evet olmaz…
Lafı fazla uzatmaya gerek yok!
“Türk Futbolu”nun en üst ligi Süper Lige Ümraniyespor da yükselince İstanbul’un takım sayısı da 7 (Yedi) oldu. Gelecek sezon 19 takımlı ligde 7 İstanbul takımı mücadele edecek. Devam eden 1. Ligden Süper Lige; İstanbulspor veya Eyüp de play off’lardan da gelebileceği olasılığını da göz önünde bulundurursak o zaman sayı sekize çıkacak… Yarıdan bir eksik!…
Şimdi sıkı durun!
BAL statüsünü “Futbolu Anadolu’ya yayıyoruz” diyerek savunanlara hodri meydan!
BAL’ın statüsünü Süper Ligde de uygulayın… Gelecek sezon 3. Olacak Fenerbahçe, Beşiktaş veya Galatasaray’ın otomatikman, 2. Sırada ligi tamamlayacak takımın play off’tan düşmesini sağlayın bakalım ne olacak!..
Dünyayı başınıza yıkarlar!
Sevgili TFF’yi yönetenler… Sessiz sedasız, futbol aşkıyla yanıp tutuşan amatörlere yaparsınız da; büyüklere gelince… Buna önce yürek ister!
Cesaret uçurtma gibidir; rüzgârla beraber yükselir…
Siz de o cesaret var mı? Alt liglerde futbolu yayacaksınız da, üst ligde hegemonya mı yaratacaksınız?
Bu sözü TFF’nin BAL’daki statüsünü yapan ve şiddetle savunan yöneticilerine ithaf ediyorum: “Çok zordur yürekler yanarken, sus pus oturmak!”
Evet, BAL’da bu statü ile ne yürekleri yaktınız. Ne umutları gömdünüz. Ne paraların sokağa atılmasına vesile oldunuz…
Statüye boynumuz kıldan ince… Ama; uyguluyorsanız bunun tüm liglerde aynı olması gerekmez mi?
Nerede eşitlik?
Üst lige başka, alt lige başka…
Sonra da bekle futbolumuz gelişecek diye!..
Futbolumuzun gelişmesini beklemek spora gönül verenlerin en büyük hakkı. Bu nedenle de George Halas’ın şu sözünü yetkililere hatırlatıyorum: “Elinden gelenin en iyisini yapan hiç kimse pişman olmaz.”
Evet, bu statüyü değiştirin ki; “son pişmanlık fayda etmez!” Sözünü söyletmeyin.
Sadece futbol da değil… Aslında “Türk Sporu”nda sonradan pişman olunan, dizleri dövülen o kadar çok olay yaşanıyor, yaşıyoruz ki… Yaz yaz bitmez!
Bakın bir tanesi de oryantiring sporunda…
Şimdi tanınırlığı 0 olan futboldan “Bu da nasıl bir spor?” dediğinizi duyar gibi olduğum oryantiringe nasıl geldiğimi sorabileceğinizi duyar gibiyim…
O zaman öncelikle oryantiring sporunu kısaca tarif edeyim:
Harita yardımı ile yön bulmayı içeren, zamana karşı yapılan bir spor branşıdır. Doğada farklı arazi koşullarında yapılabildiği gibi, genellikle ormanlık arazi tercih edilmektedir. Oryantiring kelimesi, İngilizce orienteering kelimesi aracılığıyla, İsveççe orientering kelimesinden dilimize geçmiştir. İlk resmî faaliyet 1918'de İsveç'te Albay Ernst Killander tarafından yapıldığını öğreniyoruz. O tarihten sonra hızla artan ilgi ülkedeki (İsveç) en yaygın sporlardan biri haline getirmiştir. Uluslararası Oryantiring Federasyonu 1961 yılında kurulmuş olup, günümüzde pek çok ülkeye yayılmış bir kitle sporudur. Türkiye'de oryantiring, 1970'lerden bu yana silahlı kuvvetlere bağlı kurumlar ve diğer kamu kurumları bünyesinde yapılmaktayken,1999'da İstanbul ve Ankara'da halka açık oryantiring grupları kurulmuş ve faaliyete başlandığı görülmüştür. Ülkemizde resmî örgütlenme çalışması 2001 yılında başlamış, 2002 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Dağcılık Federasyonu'na bağlı Oryantiring Asbaşkanlığı kurulmuştur. Asbaşkanlık 2004 yılında İzcilik Federasyonu'na bağlanmış olup, 2006 yılında Oryantiring Federasyonu kurulması kararı alınıp, 28 Mart 2006 tarihinde İzcilik Federasyonu'nundan ayrılarak 19 Haziran 2006 tarihinde resmen kurulan Oryantiring Federasyonu 2007 Mart ayında birinci genel kurulunu yaparak özerk federasyon haline gelmiştir.
İsveç’te doğan, ülkemizde öncelikle askerlerin benimsediği spor dalını şimdi 8 yaşından itibaren 80-90 yaşına kadar herkes severek yapmaktadır.
Ülkemizde zaman zaman her branşta federasyonların özerk olması nedeniyle aldıkları kararlar aynen futbolda olduğu gibi tartışılmaktadır. Bazen ülkemize, sporumuza, federasyonlara zarar verse de popüler olmadığı veya medyada yer almadığı için kendi içinde kaybolup gitmekte ancak derin yaraları da beraberinde götürmektedir.
Oryantiringe gönül verenler kendilerinden çok ülke sporunun ve federasyonların yıpranmaması amacıyla “Kol kırılır yen içinde kalır” sözünü tercih etmektedir.
Yıllar öncesinden alınan ve ülkemize büyük gelir getireceği gibi saygınlık de kazandıracağı bir organizasyonun sadece şahsi kaprisler ve “adamımız değil” mantığıyla başka ülkeye verilmesine seyirci kalınması da çok sık görülen durumdur. “Bu bize oy vermedi” veya “Bu il karşı tarafta” düşüncesinin hâkim olduğu grupların etkinliği, bazen de yedek listenin en sonunda yer alan kişiye verilen paye veya onun bunu “Yönetim Kurulu üyesi”yim diyerek, yaptırım gücü olarak kullanması, karşı tarafında “Belki bize faydası dokunur” diye ses çıkarmamasının sonucu nedir biliyor musunuz?
“Al başına belayı…”
Sonrası kargaşa, kaos, iş bilmezlik hep ön planda!..
Veysel Güler’in bugünlerdeki isyanı oryantiringe gönül verenlerin adeta gözyaşı oldu.
Önce Veysel Güler’in kim olduğunu aktarmalıyım. Maltepe Askeri Lisesi, Kara Harp Okulu’nda okuyan, Kara Harp Okulu Sistem Mühendisliği ile Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu, Antrenörlük Eğitimi tamamlayan ve yıllardır oryantiring sporunun her kademesinde görev yapan, Türkiye, Avrupa ve dünya şampiyonaları, ulusal, uluslararası yarışmalarda birincilikler dâhil sayısız başarılara imza atan birisi. Antalya’da yaşayan emekli binbaşı Güler’in dahası da var. Dünya Oryantiring Şampiyonasında A Kategorisinde Koşan İlk Türk sporcu (2014). Avrupa Oryantiring Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği, Türkiye Oryantiring Federasyonu Sportif Direktörlüğü, Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Oryantiring Federasyonu Başkanlığı görevlerinde bulundu.
İsterseniz Veysel Kara’nın isyanını kendisinden dinleyelim:
“Bu Kara leke yüzyıllar geçse de sizin eseriniz olarak tarihe geçti. Ne büyük zorluklarla Antalya'ya 2024 için aldığımız Olimpiyatlardan sonraki Dünyanın En Büyük Spor Organizasyonunu kendi ellerimizle Finlandiya'ya geri verdik. Muhteşem başarılarınıza bir yenisini daha eklediniz. Açıklama Bekliyoruz!”
Türkiye Oryantiring Federasyonuna ithaf edilen bir söylem bu…
Şu ana kadar TOF’dan bir açıklama gelmedi. Ama Dünya Oryantiring Federasyonu (IOF) Konsey Kararı yayınladı:
“WMOC 2024 ile ilgili ortaya çıkan bir durumu sunuldu. Türkiye Kasım 2021'de anlaşma imzalanıncaya kadar bu etkinliğin organizatörleri olarak geçici olarak atanmıştı, Ancak, bu süreçte mevcut etkinlik planlarının, başvuruda sunulanlardan tamamen saptığı ortaya çıktı. Tarihler, kilit kişiler ve etkinlik yerleri. Geçici atamadan sonra, tarafların (IOF ve Organizatör) bir anlaşma imzalamak için 6 ayı vardır. Aksi takdirde, IOF alternatif bir atama yapabilir. Durum aynı zamanda sürece olan güvene ve olayları iyi niyetle hazırlayıp teklifte sunulanı teslim edeceklerine dayanan başvuru sisteminin bütünlüğüyle de ilgiliydi. Bu gerekçelerle Konsey, atamayı Türkiye’den alıp bunun yerine Finlandiya’yı 2024 Dünya Masterlar Oryantiring Şampiyonası'nın organizatörleri olarak atamayı kabul etti.”
Anladığımız şu ki; oryantiringdeki büyük organizasyon Türkiye’den alınıp Finlandiya’ya verildi…
İhmal mi dersiniz, iş bilmezlik mi? Yoksa “onlara yaptırmam” saçmalığı mı?
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi; adamsendecilik yok mu?..
Oryantiringe gönül veren isimlerden birisi de Özgür Morbel’dir.
Şimdi de onun bu konudaki görüşlerini aktarayım: “Federasyonumuz Özel Yarış Talimatı yayınlayamıyor ve kulüpler olarak spor il müdürlüklerinden yarışma Olur’u alamıyoruz. Şimdiye kadar arkadaşlar yeni sistemi anlamaya, çalışıyorlar diye il müdürlüklerine karşı durumu idare etmeye çalışıyorduk. TOF’a durum ile ilgili 2 kulübün antrenörü olarak mail attım ve kurul başkanına Watsaptan yazdım. Geri dönüş yok. Mağdur oluyoruz. Özel hayatlarından ve işlerinden fedakârlık yapamayacak olanlar lütfen bırakıp gitsin. Bu manteliteyle yönetim yapılmaz. Bir de bilmem kaçıncı sıradaki yedek yönetim kurulu üyeleri nedense bültenlerde ve ödül törenlerinde yönetim kurulu üyesi olarak anons ediliyor. Komik duruma düştüklerini birisi hatırlatabilir mi! yedeklerin hiç bir söz hakkı olmadığını sanırım bilmiyorlar. Birisi gaz vermiş onlarda kendilerini görevde sanıyorlar.”
Sevgili oryantiring gönüllüleri ve sevgili Özgür... İnanın ülkemiz sporunda; Bir mum kadar ortalığı aydınlatamayanların kendini bir yıldız kadar parlak görmesine çok şaşıyorum…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!