Günebakanı bilir misiniz? Veya ay çekirdeği, gündöndü, çiğdem… Çeşitli ismi vardır, yöreye göre de değişir.
Mutlaka yemişsinizdir… Öncelikle yağı için yetiştirilir, çekirdeği de başlayınca, bitinceye kadar keyifle yenir…
Yararları çoktur… En büyük özelliği de, güneşe doğru dönmesidir. Kendince ışık görüp döner… Öyle bir başka özelliği de vardır ki; bulutlu veya güneşin olmadığı havalarda birbirine dönerek enerji alır…
Çocukluk döneminde Akhisar’daki bağda yetiştirmiş ve döndüğünü görünce de şaşırıp kalmıştık. Çocukluk aklı işte. “Anneannem yine ayçiçekleriyle biri oynanmış, kafasını döndürmüşler…” diye bize kızacak derdik. Rahmetli nur içinde yatsın, ilerleyen yaşına karşın beş vakit namazında ve tarlada toprakla haşır neşir olurdu… Selanik’ten bu yana toprakla bütünleşmiş, vaktinin büyük kısmını meyve ve sebzelerle geçirirdi… Biz de kuzenlerle birlikte kırılan dökülen oldu mu “kızmasın” diye hemen söylerdik… Ayçiçek de ilk kez ekildiği, çiçek verdiği için çok önemliydi… Döndüğünü fark edince “biz yapmadık” savunmasıyla haberi ulaştırdık!.. Çünkü meyve ve sebzeler narin, dalında çevirince olmadan kopacak diye ödümüz patlardı… Ama ayçiçeğin hikâyesini, güneşe dönüşünü büyüklerimiz anlatınca anladık!
Ben ayçiçeğine neden “güne bakan” dediklerini bizim siyasetçileri iyice tanıdıktan sonra anladım… Şimdi de “bakan”lardan çok siyasetle iç içe olanları benzetiyorum. Açıkçası; nerede ışık görürlerse oraya dönenlere… Lütfen herkes üzerine alınmasın…
Ayçiçeğine tarlada rağbet fazla olmaz. Koparmak, gövdesinden ayırmak, sonra da yemek hem zor, hem de ağızda bıraktığı tat hoş değildir… Aynen aday adayları gibi…
Ama koparıldıktan sonra işlemden geçip, tuzla kavrulup, irileri albenisi olan cafcaflı pakete konup, AVM’de pazarlanınca değerlenir… Aynen kazanacak aday gibi…
Hele hele eve gelip de başköşeye konunca havasından yanına yaklaşılmaz… Koltuk misali… Başkanlar, milletvekilleri, bakanlar… Vesaire, vesaire…
Nereden nereye…
Belgesel izlerken bağ bozumu, zeytin topladığımız günlerim aklıma geldi… Üzümü keser, selelere doldurur. Sonra bandırır ve sererdik… Zeytin de malum… O daha kolay. Ağaca çık, silkele, topla… Aman dikkat körpe dallara zarar verme...
Zeytin silkelerken sopa körpe dallara deyince de “kurt politikacılar"ın gençlerin önünü nasıl kapattığıyla özleştirdim… Yevmiyeci, körpe dalların büyümesini, gelecek yıl ürün vermesini isterse fırsat verir. Dalları kırmamak için özen gösterir… Politikacı da öyle… İstemedi mi, önünü kesmek için daha körpeyken koparır…
Demek ki; yaşamın gerçeği tabiatın kendisinde gizli…
Elbette; mert, dürüst, vatanını, milletini, ulusunu, toprağını, bayrağını sevenleri, gençlere yol açanları, yetiştirenleri ayrı tutuyorum… Kötüyü örnek veriyoruz ki, iyiler çoğalsın… Öyle değil mi?
Bu kıstastaki politikacılar çoğaldıkça “siyasi ahlak” artacak ve istenen fotoğrafı çekme şansımız doğacak… Bugün için “karalar ve aklar” arasından bembeyaz tabloyu yaratmak mümkün mü acaba? İnşallah ben yanılırım da; harika bir siyasi tablo duvara asılır…
Ay çiçeği, zeytin, siyasetin iki yüzü derken sporu unuttuğumu zannetmeyin!.. Hepsi iç içe…
Sanki spor dünyamızda günebakana benzeyen başkan ve yönetici yok mu? Bizim âlemde de çok! Yaşamın her yerinde bu tiplere rastlamak olası… Ama güne bakana en yakışanı Allah için siyasetçi!
Bazı belediye başkanlarına bakıyorum da, sporun yanında. Bazıları sporun tam ortasında. Bazıları ise köşe bucak kaçıyor ama söylemi “yanınızdayım…” Burada önemli olan söylenen değil yapılanlar.
Dün spor kulüplerine “sizin yanınızdayım” diyen adaylar bugün koltuktaysa verdikleri vaatler sayesinde… Yoksa “ceketimi assam kazanırım” denen illerin, ilçelerin geçmişine bakarsanız, yere iktidardaki parti değişikliklerini göreceksiniz…
Değişim koltuğa oturmakla olmaz… Değişim icraatla, yaptığın yatırımlarla, hizmetle olur… Halkın yanında, içinde, yüreğindeysen “Bu işi başardım” diyebilirsin… Ama yanındaki dalkavukların “çok yaşa başkanım… Harika başkanım... Süper başkanım... Bugüne kadar hiç kimse yapmadı başkanım… İlkleri siz yapıyorsunuz başkanım…” tezahüratlarına aldanıp da koltuklarını kabartır, gerçekleri görmemezlikten gelip de yanındakileri dinleyip “bakar kör” olursan, Osmanlı İmparatorluğu gibi kaçınılmaz sonu yaşarsın…
Bindiği “5 yıllık saltanat” kayığı bugün için göklerdeki pembe bulutların üzerinde dolaşıp seni taşır taşımasına da; sonrasında alabora olup, tepetaklak düşüşle yıllarca kendine gelemez!.. Sokak içine çıkamaz, semti değil, şehri terk eder duruma gelirsin!
Cenap Şahabettin “Zirvede kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir” demiş...
İnsanoğlu bugün bulunduğu yere üstadın dediği gibi nereden, nasıl geldiğini bilmeli ve o yeri hak etmelidir.
Sakın herhangi bir il veya ilçe başkanını örnek verdiğimi algılamayın. Yok öyle bir şey… Konu ülke genelindeki gerçek… Bunun kesinlikle değişmesi gerektiğine inananlardanım. Halkın seçtiği halkıyla bütünleşmeli. Elbette konumuz spor olunca da spora ağırlık vermeli. Yıllardır söylüyorum. Belediyespor Kulüpleri kapanmalı. Belediyeler, şehrinin amatör takımlarına güç vermeli. Sporu halka, alt yapıya yaymak için amatör spor kulüpleriyle işbirliği yapmalı. Profesyoneller varsa da gücünü güç olarak katmalı.
Hiçbir makam insanı büyütmez. İnsanı büyüten yüreğindeki sevgi, görev aşkı, vazife tutkusu, vatan sevgisi, halkına olan saygısıdır. Unutmayın, “Zirveye vardığında göreceksin ki, halen küçücüksün!..”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!