Bundan böyle “Kahramanmaraş Pazarcık” dediğimizde aklınıza hemen tüm ulusumuzu yasa boğan 7.7 büyüklüğündeki depremin merkezi gelecek. Asla da unutulmayacak!
Peş peşe gelen 2 büyük sarsıntı (7.7 ve 7.6) faciayı beraberinde getirdi… Facia demek bile az kalıyor, TV’de gördüğümüz manzaralardan sonra…
Yüzyılın felaketi!..
Şöyle bir araştıracak olursak, 2011 yılında Japonya'da meydana gelen ve ardından ciddi tsunami dalgaları yaratan 9 büyüklüğündeki deprem ile 1960'ta Şili'de meydana gelen 9,5 büyüklüğündeki deprem dünyadaki en büyük depremler olarak ilk sırada. Onların vurduğu bölge tek. Ülkemizde 10 ilde birden olması da depremin bambaşka bir yönü olarak karşımıza çıkıyor.
Bir gerçek; depremlerin dünya genelinde sürekli olması ve yaşamların kaybedilmesine yol açıyor. Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına deprem dendiğini her halde biliyoruz.
Biz gerçekten her şeyi biliyoruz da ne yazık önlemlerimizi alamıyoruz. Almıyoruz!..
Deprem bilimcilerinin açıklamalarına göre dünyada her yıl yaklaşık 500 bin deprem meydana geliyor. Bu depremlerden sadece beşte biri hissediliyor, 100’ü hasara neden oluyor.
Ne yazık ki, bu hasarlar için alınacak önlemleri bilmeyenimiz de yoktur.
Her depremde içimizi yakan gerçeği haykırıyoruz: “Deprem değil, bina öldürür!..”
O zaman neden?..
Önlem, önlemleri almıyoruz… Alamıyoruz!
Burada kime, kimlere görev düşüyorsa… Görevlerini lütfen yapsın ki; bundan sonra gözyaşları kurumasın, yürekler dağlanmasın… Acılarımız katlanmasın!..
Depremle ilgili bilimsel yazılar, yorumlar, eleştiriler olacaktır… Biz bu konuyu bilenlere bırakalım ve dönelim, spora…
Gün spor günü değil ama… Anılarımızın yıkıldığı Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesi dediğinizde ister istemez spor ve sporla başlayan, devam eden dostluklar geliyor… Devam eden diyorum… İnşallah eder!..
10 yıl önce…
Türkiye Kadınlar Ragbi Şampiyonası finallerine katıldığımız Pazarcık’ta dolu dolu bir hafta yaşadık. Esnafıyla, sporcusuyla, spor adamıyla, memuruyla, işçisiyle, siyasetçisiyle, kadınıyla, çocuğuyla, genciyle sohbet ettik, dertleştik. Bazen de gülüştük… Ama hiç ağlaşmadık…
Şimdi ağlayanların gözyaşları sel oldu, toprağa akıyor…
O günler bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken, bilgisayarın tuşlarına basmaya çalışıyorum… Elim gitmiyor, harflerin üzerine…
Bir gerçek; yazmak da bizim işimiz… Görevimiz.
İnanın yazarken içim kan ağlıyor…
Belki de o dostlarım, arkadaşlarım, bir kelime ettiğim, selam verdiğim, “Merhaba” dediğim… Yemek yerken aynı masayı paylaştığım, elinden kebabı alırken “Acı koymadın değil mi?” diye takıldığım usta şimdi orada mı?
Yoksa?
İnşallah yaşıyorlardır. Kurtulmuşlardır.
Ama kurtulamayanlar?
Onlar da bizim insanımız, canımız… Arkadaşımız, dostumuz, kardeşimiz, bacımız, ağabeyimiz, dedemiz… Ninelerimiz…
Pazarcık’ta yaşayanlardan birisiydi; Kamil Dalkara…
Bu isim size yabancı mıdır, yoksa tanıdık mı? Bilemiyorum.
Bostanlıspor kadın ragbi takımı ile 2013 yılında Türkiye Kadınlar Ragbi Şampiyonası için gittiğimiz Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesinin o dönemdekiş seçilen belediye başkanı.
Şampiyona için takımı federasyonun tüm takımlar için ayarladığı yurda yerleştirdikten sonra dönemin federasyon başkanı ve federasyon yetkilileriyle birlikte yer ayırdıkları Öğretmen Evi’ne gittik. Odalarımıza yerleştikten sonra, Ragbi Federasyon Başkanı “Belediyeyi gidiyoruz. Başkanı ziyaret edeceğiz. Siz de gelin” dedi. İlk grup olarak federasyon başkanı ve yöneticiler önden gitti. Biz de diğer araca binip onları takip ederek belediye binasına geldik.
Başkanlık makamına girdiğimizde, Özel Kalem Müdürü “Kim diyelim?” dediğinde ismimi verdim. Biraz bekledikten sonra odanın kapısı açıldı ve başkan “Ağabey hoş geldin… Geleceğini söyleseydin ya…” diyerek sarıldı…
Tamam, belediye başkanı da… Hiç yabancı değil, ama kim?
“Hatırlamadın mı?” dedi ve makama geçti, federasyon başkanı ve yardımcısı masanın önündeki koltuklarda. Biz de karşısına oturduk…
“Hatırladın beni değil mi? Ben Göztepeli Kamil… Akhisarspor’da da oynadım…” der demez jeton düştü!..
Kalktı yerinden, yanıma geldi. Tekrar sarıldı…
Hasret giderdik…
“Benim çok maçımı yazdın. Hep övgü dolu sözler aldım senden... Hoş geldin, sefalar getirdin…” dedi ve sohbete devam ettik…
Pazarcık Belediye Başkanlığını CHP’den kazanan Kamil Dalkara, kentin yerlisi. Doğum yeri Pazarcık.
1987 yılında Göztepe’de profesyonel futbol hayatına başladıktan sonra Akhisarspor, Uşakspor, Turgutluspor olmak üzere 7 yıl Ege’nin çeşitli kulüplerinde profesyonel olarak futbol oynadı. Daha sonra memleketine dönerek iş hayatına atıldı ve ailesinin şirketini büyüterek yağ sektöründe kendi markasını yarattı, önemli pazar payı yakaladı.
O gün hasret giderdik, maçları birlikte izledik. Biz (Bostanlıspor) ilk kez katılmamıza karşın finale kadar yükseldik ve finalde de son 5 yılın şampiyonu Samsun ile karşılaştık. Berabere biten maç uzatmaya gitti. Uzadıkça da uzadı. Attığımız gol sayılmadı. İtirazlar devam ederken Samsun’un bomboş sahada boş kaleye attığı gol sayılınca maçı kaybettik, uçağı kaçırmamak için itiraz etmedik ama yine de Gaziantep’teki uçağımızı da 1-2 dakikalık gecikmeyle yetişemeyince kaçırdık. Yolcuları binmeye devam eden uçağa tüm telefon trafiğine karşın alınmadık… O gün bugün o uçak şirketine öfkemiz devam ediyor!
Fransız antrenör şaşkın. Şampiyonluğu da gayrinizami golle kaçıran oyuncular üzgün, biz yöneticiler kızgın… Ne yapacağımızı düşünürken, devreye başkan Kamil Dalkara girdi, sabah uçağına bilet buldu. Pazarcık’a geri dönüşümüzü ve kalacak yeri sağladı. Sabah da yeniden Gaziantep’e yolladı ve İzmir’e dönüşümüze kadar bizimle ilgilendi…
Uçağa özel aracıyla bizden 3-5 dakika önce yetişip binen Ragbi Federasyon Başkanı ne mi yaptı? Telefonunu ulaşamayalım diye 2 gün kapattı!..
Şampiyonluk ve uçak kaçmıştı ama biz Pazarcık’ta çok mutlu olmuştuk… O günlerde mutlu insanlarla bizde çok mutlu günler geçirdik… Çok sevmiştik onlar. Sonraki aylar hep irtibat halinde olduk… Telefonlaştık…
Acı gerçek; bugün akıbetlerini bilemiyoruz…
Kamil Dalkara’yı aradım. Telefonu kapalıydı. İnşallah başkanlık dönemindeki telefonudur…
O günün pembe tabloları bugün kapkara… Dünya, Pazarcık gibi 10 ilimiz için ağlıyor…
Yazıya oğlum Mert’in sosyal medyada paylaştığı yazısıyla noktayı koyayım.
“Evde kombiyi açarken, kahve içerken, bir şeyler yerken, yolda üzerimde mont ve kafamda bereyle yürürken, yatağıma yatarken içim acıyor...”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!