Çocuklarımızın parkta oynamalarını neden gizli olarak engelliyorsunuz?
Veya şöyle söyleyeyim.
Parklardaki temizliğe yok sayıp da, geleceğimiz olan çocukların oyun alanlarını sınırlıyorsunuz?
Onların günümüzde oynayabileceği yegâne yerlerinin işgal edilmesine niçin seyirci kalıyorsunuz?
Hiçbir şey anlamadınız değil mi?
Lafı uzatmaya gerek de yok. Gerçekler güneş gibi gözünüzü alıyor. Ama kim nereden, nasıl işine gelirse ve at gözlüğü ile baktığı sürece bizim işimiz de çok zor!
Günümüzdeki tek dinlenme, nefes alabileceğimiz, yeşil hasretini giderebildiğimiz parklarımız, kedi köpek pislikleri ve derme çatma karton, köpük kutu, teneke, ahşaptan yapılıp da gelişigüzel konulan kedi evleriyle işgal altında…
Bunun adı hayvanseverlik değil, olsa olsa çevre düşmanlığıdır…
İşte bundan söz ediyorum… Öyle bir işgal var ki; çocuklarımız parka giremez. Oynamaları gereken yerde oynayamaz oldu!
Hayvan severim…
Beslerim de…
Beslenmesine de asla karşı değilim.
Ama…
Evindeki yemek artığını, çocuğunun yemeyip de bıraktıklarını… Daha komiği de; kedi köpeklerin yemesinin çok tehlikeli olduğu balık kılçıklarını sağa sola “yerler” diye bırakmanın nasıl hayvanseverlik olduğunu anlatmanızı da beklerim.
Üstelik discount market olarak adlandırılan alış veriş yerinden aldığınız en ucuz sosisi “kedi yesin” diye parçalayıp kaldırımın orta yerine atmanıza neden ses çıkarmayalım?
Köpeğini gezdirirken havlayan, yanına sokulmaya çalışan sokak köpeğini uzaklaştırmak, gitmeyince de tekme savurmanın ne demek olduğunu biz çok iyi biliriz de; siz bunun açıklamasını nasıl yapacaksınız diye de merak ediyoruz?
Sağa sola idrarını bırakan köpeğini uyarana neredeyse dövecek gibi bakıp “hayvan bu…” cevabını veren, “köpeğiniz rahatsız ediyor?” uyarısında bulunana “Terbiyesiz, benim kızıma nasıl hayvan dersin” öfkesinin mantığı nedir?
Düşünüyoruz da; verilebilecek bir cevabın olmadığına karar veriyoruz…
Bu arada köpeği pislik yaptığında anında alanlara da teşekkür etmeden geçmemeliyiz… Bir de mama kabını kullanıp, suluklara temiz su bırakanlara, kedi evlerini düzelterek temizleyenlere de “gerçekten hayvan sever” demek az bile… Onlara şükran duyulmalı.
Ya almayıp, “benim köpeğim yapmaz. Sokak köpeği yapmıştır” cevabını yapıştıranlara mahallede bir tek sokak köpeği bulunmadığını hatırlatanlara verilen cevabı inanın burada söylemeyi de arzu etmiyoruz…
Sokaklarda dolaştırılan köpekler yapmıyorsa, kimler yapıyor?
Parkçılara üzülüyoruz…
Acıyoruz da…
Hem temizliyorlar, hem de laf işitiyorlar… Hatta sık sık da şikayet ediliyorlar!..
İnanın ekmek parası kazanayım derken, ekmeklerinden olacaklar!..
Ya muhtarlar?
İki derede bir arada kalıyorlar…
Aşağı tükürse sakal, yukarısı bıyık!
En basit çözüm sahiplenmek ki… İşte biz bunu beceremiyoruz.
Kendi evimizde istemiyor ama komşumuzun bahçesine derme çatma kedi evi yapıyor, mamayı da herkesin geçtiği sokak kapısının önüne bırakıyoruz… Komşusu eleştirince de “hayvan düşmanı” ilan edilmesi, insanlığa yakışıyor mu?
İnanın hayvanlar o mamaları yemiyorlar; “genleriyle de oynanıyor” diye iddia edenleri biliyoruz…
Üstelik vakit geçip de tüketilmeyip, toplanmadığı zaman da inanılmaz bir koku salıyor…
Şimdi bu yazıdan sonra gelecek eleştiriler de çok olacak. Onların hepsini çevrecilere havale ediyoruz. Top onlarda…
Topla kim oynarsa oynasın. Biz, hak ettiğimiz, düşlediğimiz bir kentte yaşamımızı mutlu bir şekilde sürdürmek istiyoruz…
Hem de dostlarımızla…
Temiz bir park, çocukların oyun alanında korkusuzca oynamalarını, hayvanların belediyelerin yaptığı kendi parklarında dolaştırılmalarını arzuluyoruz. Kedi evi mi? İnanın bunu belediyelerimiz düşünmüş ki, her parkta modern kedi evi var. Hayvan parkı bile yaptılar… Artık onları bakmak, temizlemek, kontrol etmek de hayvan severlerin işi olsun…
Lütfen elinizi taşın altına koyun.
Hayvanı sevmek sadece sokağa gelişi güzel mama dökmekle olmaz! Olmamalı!..
Daha da vahimi; parkların içinde veya yanı başındaki basketbol sahalarına, tenis kortlarına, çocuk oyun alanlarına köpek sokmak, eğitim vermek, dolaştırmak, pisliklerini bırakıp da gitmek…
Utanç verici…
Dahası da; küçücük çocukları köpeklerini dolaştıracaklar diye spor alanının dışına çıkarmak… Bırakın hayvanseverliği insanlık bile değil…
Hayvanı seveceksin ama önce “örnek insan” olacaksın!..
“Çocuğum parkta pisliğe bastığı üç yeni ayakkabısını atmak zorunda kaldım” diyen babanın “hangi sporu yapsın?” sorusundan sonra aklıma gelenleri değil, gözlerimizle gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı aktarmak da görevimiz olsa diye düşünüyoruz…
Yazı konusu buradan çıktı…
Çocuklarımız….
Bizim geleceğimiz, ülkemizi emanet edeceğimiz gençlerimizin elbette en iyi şartlarda spor yapması en büyük arzumuz.
Ancak hepsinin Messi gibi futbolcu, Michael Jordan gibi basketbolcu, Roger Federer gibi tenisçi, Neslihan Demir gibi voleybolcu olacak diye bir kural yok. Bu tamamen yetenek, sonrasında da olağan üstü çalışma sonucu oluşacak güç…
Çocuğunun elinden tutup, futbol okuluna götüren babanın gözünde büyüttüğü ve “Geleceğin Arda’sı” dediği çocuğunun topa vurmamasının ardındaki sahanın düz olmadığının mazereti, basketbola götürüp de “Harun Erdenay gibidir” iddiasından sonra her potadan dönen topta “Çember yamuk” bahanesinin arkasına sığınan velilere söylenecek tek şey “Ya sabır” olmalı… Onların düşüncelerine de saygı duymalıyız.
Bazı duyarlı velilere de şapka çıkarmalıyız…
Çocuğunun yeteneğine göre spor yaptırmaya çalışıyor.
Biraz daha duyarlı olanlar ise; yetenek tarama testlerine sokuyor.
İşte burası çok önemli.
Bugün Karşıyaka Spor İlçe Müdürlüğü’nün yetenek tarama testleri en iyi şekilde yapılıyor. İlçe Spor Müdürü Musa Yelek yönetimindeki ekibin olağan üstü bir iş yaptığını söylemek istiyorum. Özellikle amatör spor kulüpleri ve okulları içeren bu testlerin sporumuz için inanılmaz yararı olduğunun üzerine basarak söylemeliyiz. Karşıyaka İlçe Spor Müdürü Musa Yelek gibi, Karşıyaka Belediyesi Başkan Yardımcısı Berkhan Alptekin’i de alkışlamalıyız…
Karşıyaka Belediyesi Spor İşleri Müdürlüğü bir yılı aşkındır sporcu yetenek taramalarını sürdürüyor. Burada gizli kalmış yeteneklerin ortaya çıkarılması ve hangi spora yönelmesi gerektiğinin önerilmesi “Türk Sporu” açısından son derece de önemli.
Publiltus Syrus’un “Akıl başka yerde olunca gözler kör olur” diye bir sözü vardır. Ama akıllarını halkı için doğru kullanmaya özen gösterenlerin gözleri her zaman açıktır. O nedenle de güzel işlere imza atarak hem kendileri, hem de yönettikleri kurum ve kuruluşlar başarılı olur… Üstelik hedefe doğru ve daha çabuk ulaşılır.
Başarının arkasına sığınmaktan çok, “daha da iyi hizmet” prensibiyle çalışanların yarattığı güzellikler, görev aşkıyla birleştiğinde iç açıcı manzara ortaya çıkmaktadır.
“Hangi sporu yapsın” sorusunun cevabı da, “dene gör” mantığı değil, bilimsel testlerle alınmalıdır.
Doğru zamanda, doğru yer, doğru kulüp, doğru kişi derken çocuklarımızı spor yapmaları için doğru adreslere götürmeliyiz. Unutmayalım, ağaç yaşken eğilir…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!