Korku, günlük yaşantıda çok rastlanılan bir duygudur. Birey, kendi kendine yaşadığı gibi toplumun ve şartların getirdiği durumlar sonucunda da yaşayabilir.
Korku, bir tehlike ve tehdit durumunda irade ve mantık yoluyla kontrol altına alınamayan rahatsız edici olumsuz bir duygudur.
Duygu konusunda araştırmalar yapan Paul Ekman; "üzüntü, mutluluk, sinir, şaşkınlık, korku ve tiksinme" duygularını temel bir duygu olarak ortaya koymuştur. Korku da temel bir duygudur. Yani korku, insani ve normal bir duygudur.
Korku duygusu, kararınca ve olması gerektiği kadarıyla yaşanmalıdır. Bir toplumun vicdanıdır, ahlakıdır, sorumluluk duygusudur. Optimum düzeyde, yani olması gerektiği gibi yaşanması durumunda hak, hukuk, kural, ilke, teamülleri tanımak ve herkese eşit davranılmasına yol açar.
Bir toplum ve toplumu meydana getiren bireyler korku duygusunu kaybetmişse; saygı kaybolmuştur, vicdan yok olmaya yüz tutmuştur, ahlaki değerler aşınmıştır. Korkusuz bir toplumda; kargaşa vardır, haksızlık vardır, güçlü olanın güçsüzlere hakimiyeti vardır...
Buradan, korkuyu övdüğüm veya korkuyu yücelttiğim anlaşılmasın. Elbette, korkunun hiçbir alanda taban bulmaması ve insan ilişkilerinde egemen olmamasını diliyorum. Korkuyla eğitim olmaz, korkuyla yönetim olmaz, korkuyla sevgi olmaz, korkuyla iş yaptırılmaz...
Benim üzerinde özellikle çok durmak istediğim, korkusuzluktur. Yapılan araştırmalarda, suç işlemeye meyilli ve suça itilen bireylerin aileleri tarafından korkusuz yetiştirdikleri yönünde.
İnsanın yüreğinde, başkalarına saygı duyacak kadar korku, kural tanıyacak kadar korku, toplumun değerlerine önemseyecek kadar korku, başkalarının haklarına saygı duyacak kadar korku olmalı. Olması gereken kadar toplumsal korku, bizi kargaşadan ve çatışmadan alıkoyar.
Bazen de gereksiz korkular yaşarız. Birey bazen yaşadıklarını abarttığı ve üst perdeden değerlendirdiği olur. Bu tür korkular bireyi geriletir. Korku temelli bir yaşam sarmalının içine girer. Korkunun azı karar, çoğu çok zarardır. Az korku, bireyi tehlikelerden, zararlardan ve olumsuzluklardan korur veya alıkoyar. Gereğinden çok fazla korku, bireye zarar verir. Çok korku zamanla, şartların olgunlaştığı durumlarda saldırganlığa ve başkalarını baskılamaya kadar yol açar.
Korku yaşayan bireye nasıl yaklaşmalıyız? Korkuyu bastırmalı mıyız? Korkuyu yok etmeli miyiz? Korkuyu görmemezlikten mi gelmeliyiz?
Korku bir gerçektir, bireyin iç dünyasında tedirginlik, kaygı, çökkünlük oluşturur. Davranışlarında ise, ağlama, bedende titreme, yüzde gerginlik, durgunluk veya tam tersi yerinde duramama gibi belirtiler olarak görülebilir. Birey kendini güvende hissetmediği için korku duyar. Öncelikle bireyin güven içinde olacağı bir ortama kavuşturulması gerekir. Bireye, karşılaştığı ve maruz kaldığı durumun zıttı olan, güvenlikli bir ortam tesis edilmelidir. Korkuyu giderecek önlemler alınmalıdır.
Burada birey ile kurulacak iletişim ve ilişki tarzı çok önemlidir. Bir kere korku içinde olan bireye saygılı olmalıyız. Bu saygı, korkusuna hak vermek değildir. Korkunun sağlıklı atlatılması ve iyi yönetilmesine imkan ve fırsat verilmelidir. Korku içinde olan birey fark edilmelidir. Fiziksel ve ruhsal benliğine saygı duyulmalıdır. İçinde bulunduğu duyguya, baskı görmeden ve engellenmeden yaşaması yönünden uygun koşullar oluşturmalıyız.
"Aman canım sen de ne korkuyorsun", "Korkulacak bir şey yok", "Niçin korkuyorsun?", "Korkunun sana faydası yok" gibi sözler, korkunun şiddetini artırır ve daha çok korku duymasına yol açar. Bu sözler, anlık durum itibariyle bazı bireylere iyi geldiği gibi görünse de zamanla, korkunun azalarak yönetilmesi yerine bıçakla keser gibi durdurulması, daha sonra bıçakla kesilen diğer yarım kalan kesit depreşir ve daha büyük kütle halinde ortaya çıkar. Adeta suyun önüne eğreti konulan bir bent gibi taşar ve zarar vererek kendini katlayarak ortaya çıkar.
Korku yaşayan bireyin korkusunu gidermeye çalışmayın. Bireye güven duygusu ve güven ortamı hazırlamaya çalışın. Korku bir sonuçtur, sonuçla uğraşmayın. Sonuca giden yoldaki olumsuzlukları gidermeye çalışın. Eğer, korkuyu yok etme yerine güven tesis edilirse, birey korkusunun üstesinden kendi gücü ve çabasıyla daha hızlı gelir. Korkunun üstesinden biz değil, bireyin kendisi gelecektir.
Gereksiz soru sormayın, gereksiz değerlendirmeler yapmayın, gereksiz rahatlatmaya başvurmayın. Suni ve yapmacık hiç bir şey yapmayın. Doğal davranın ve aşama aşama ilerleyin.
Yakınınız ise sıcak bir dokunuş, gözlerinin içine bakmak, yakınına oturmak çok iyi gelir. Kişisel yargı içermeyen yaşanılan durumu ortaya koyan iki üç cümle sarf edilebilir. Yardım etmeye hazır olduğu hissettirilir. Güvenlikli bir yere taşınabilir. Teknik destek ve yardım istenebilir. Su verilebilir, başka bir ihtiyacının olup olmadığı sorulabilir.
Çocuklarınızı korkutarak yetiştirmeyin. Ancak, korkusuz da yetiştirmeyin. Çocuklarınızı ne korkutun ne de korkusuzluğu aşılayın. Bazen anne babalar hata yapabiliyor. Çocuklarını özgüven içinde ve korkusuz bir çocuk yetiştireceğim diye, her şeye atılan, gözü kara bir çocuk yetiştirdikleri de olabiliyor. Korkmamayı öğretmeyin, korkmamayı bir davranışa dönüştürmeyin, korkusuzluğu yüceltmeyin... Başkalarına saygılı olmayı, adaletli olmayı, toplumun değerlerini önemsemeyi, kendi duygularını tanımasını, başkalarının duygularına ve haklarına saygılı olmasını öğretin.
2020 yılında hepimiz korku yaşadık. Hepimiz salgın hastalıkla mücadele içindeyiz. Başaracağımıza olan inancımız, korkumuzu gidermez elbette, ancak korkuyu daha kontrollü yönetmiş oluruz.
Korku evrende bir hava ve su gibidir. Hep var olacaktır. Var olmaya devam edecektir. Hava ve su ile nasıl yaşıyorsak, korku ile öyle yaşamak durumundayız. Ne çok uzak duracağız, ne de çok içimizde yaşatacağız.
Benim de korkularım var. Nedir diye sorarsanız, korkusuz insanların yaptıkları, edip eyledikleri, ortaya koyduklarıdır. Bu korkunuzu nasıl yönetiyorsunuz diye soruyorsanız, topluma değer katarak, üreterek ve katkı sağlayarak yönetmeye çalışıyorum. İşte bu yazıyı yazdığım gibi...
Yeni yılın tüm insanlığa barış, huzur ve sağlık getirmesini diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!