Bireyin korku, tehlike ve tehdit durumunda veya bu durumları hayalen yaşaması durumunda gösterdiği ruh hali veya verdiği tepkidir.
Hemen hemen hepimiz günlük hayatta kaygı duyarız veya kaygı içinde oluruz. Kaygının ilk ortaya çıktığı andan itibaren, ruh halimizde
gerginlik, huzursuzluk ve tedirginlik oluşur. Bedensel bakımdan kalp atışları hızlanır, nefes darlığı, yüzde kızarma, terleme, titreme gibi
belirtiler ortaya çıkar.
Birey, kaygı içinde iken yaşadığı ruhsal ve bedensel değişikliklerin farkına varmaya çalışır. Diğer taraftan yaşadığı bu durumu anlamlandırmaya çalışır. Sonraki süreçte, kaygıyı olumlu ve istendik yönde yönetmeye çalışır.
Kaygı iyi yönetilemez ise bireyin enerjisini alır, zayıflatır ve üretkenliği düşer. Kaygının getirdiği olumsuz şartlara teslim olur.
Dışarıdan gelen tepki ve mesajlardan çok etkilenen “dış odaklı” bir birey haline dönüşür. Zamanla birey, edilgen, pasif, etkisiz, her işi
oluruna bırakan bir kişilik özelliğine bürünür.
Kaygı yaşayan birey ayıplanmamalı, suçlanmamalı ve eleştirilmemelidir. Bizim toplumda kaygı yaşayan birey hemen güçsüzlük ve başarısızlıkla suçlanır. Akıl veren çok olur. Kendini gerçekleştirmek ve bir değer algısına bürünmek isteyen kişiler, kaygılı bireye akıl ve öğüt vermeye çalışırlar. Şöyle yapsaydın, böyle yapsaydın gibi kaygıyı artırıcı sözler sarf etmeler, gereksiz rahatlatmaya çalışmalar, gereksiz sakinleştirmeler ortaya saçılıp dökülür.
Futbolda, defans oyuncunun topa girmesi gibi topa girilmez. Defans oyuncusunun topa girmesi normal ve olağandır, kaygıya tanıklık edenin topa giriyor gibi kaygılı bireye yaklaşması doğru ve normal değildir. Gereksiz söz ve sözcüklerden sakınılmalı. Fazla mal göz çıkarır mı? Bal gibi çıkarır! Fazla söz de göz çıkarır, kaygıyı tavan yapar, bireyi daha da edilgen yapar.
Peki, kaygı yaşayan bireye nasıl yaklaşmalıyız?
Onu anlamaya çalışın, fark edin, sizden yardım ve destek alabileceği hissi oluşturun ve buna zemin hazırlayın. Konuşmak isterse, dinleyin, söylediklerini önemseyin. Sakın ha…! Bireyin kaygısını yok etmeye çalışmayın, bastırmaya çalışmayın, görmemezlikten gelmeye çalışmayın. Yanına yaklaşın, rahatsız etmeyecek şekilde gözlerinin içine bir göz atın, yakınınız ise dokunabilir ve sarılabilirsiniz. Eğer yakınız değilse, fiziksel temas çok ters tepebilir. Onu anlayacak, empati içeren bir iki çift söz sarf edin (bu sözler kişisel yargı içermesin, nesnel olsun). Bir ihtiyacının olup olmadığını sorun. Sakın gereksiz soru sormayın. Su verilebilir, güvenli bir yere götürülebilir. Duruma göre teknik destek yardım talebinde bulunabilir.
Kaygı içinde olan birey, etrafını gözler ve izler; eğer etrafındaki insanlar da kaygı içinde ise kaygı düzeyi gittikçe artar. Öncelikle daha güven ve umut içinde yaklaşım göstermeliyiz. Beden hareketimizden, ses tonumuzdan, bedenimizdeki jest ve mimikler kaygılı
kişiyi direk etkiler. Kaygı bulaşıcıdır, çok senkronize bir duygudavranışıdır, tetikleyici etkisi vardır. Kaygı duyan kişiden etkilenmeden, varsa bizim kaygımızı ona bulaştırmadan bir iletişim tarzı ortaya koymalıyız.
“Kaygılanmanı gerektirecek bir durum yok”, “Sen güçlüsün, üstesinden gelebilirsin”, “Üzme kendini, yok bir şey” gibi sözler kaygıyı
artırır, katalizör görevi görür. Gereksiz sözlerden kastım bunlar.
Kaygının normale dönmesi hemen olmaz, zaman alır. İnsanlar çok çabuk kaygılanabilirler, ancak kaygının etkisinin azalması çok zaman alabilir. Teşbihte hata olmasın. Jokerler finişe geldiğinde, atı hemen durdurmazlar, yarış bitti deyip atı aniden durdurursa atın
sakatlanmasına sebep olur. Jokerler, finişten sonra en az 50-100 metre daha atın kendi seyrinde koşmasına izin vererek, yavaş yavaş kontrol ederek yavaşlamasını ve durmasını sağlar.
Kaygının çoğu zarar, azı karardır. Kaygı, bireyde yaşanılması gereken normal bir duygudur. Kaygı iyi yönetilirse; organizmayı canlı tutar, hedefe yöneltir, motivasyon desteği sağlar. Az kaygı, bireyi seçenek arayışlarına, çözüm yollarına ve çaba göstermeye yöneltir.
Başarılı insanlar, çok zeki ve çok akıllı olmalarından öte; duygularına hakim olan, duygularını doğru bir şekilde işe koşan, başkalarının duygularının farkında olabilen, coşku ve heyecanını hep diri tutan insanlardır.
Hiç kaygı duymayan insanlar, daha az üretir, çok tüketir, kendine ve topluma yararı daha azdır. Dünya değişirken, değişime direnir. Hiçbir şeyi dert etmez, sorumluluk bilinci düşüktür. Rahat ve konfor arayışında olurlar.
Hiç kaygı duymayan ile çok kaygı duyan bireyler, kaygıyı normal yaşamayan bireylerdir. İstenilen normale dönüş ve optimum düzeyde
kaygı ortaya koymaktır.
Hiç kaygı duymayanı mı tercih edersiniz, yoksa çok kaygı duyanı mı tercih edersiniz, derseniz. Ben, çok kaygı duyan veya çok kaygılı
bireyi tercih ederim. Çok kaygılı bireyi normale dönüştürmek, verimini ve üretkenliğini artırmak daha büyük ihtimal dahilindedir.
Ancak, hiç kaygı duymayana, üretken ve topluma yararlı bir birey haline dönüştürmek daha zor, hatta imkansıza yakındır.
Güzel ve keyifli kaygılar yaşamınızı diliyorum.
Kaygıdan korkmayın, o sizden korksun.
Sevgi ve saygılarımla.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!