Fiyatını sordum, 20 TL dedi.
20 TL’yi uzattım, o da saati bana uzattı.
Hurdacı: “Sen hurdacı mısın?”
Ben: “Hayır değilim”
Hurdacı: “Bit pazarı esnafı mısın?
Ben: “Hayır değilim”
Hurdacı: “Antikacı mısın?
Ben: “Hayır değilim”
Hurdacı: “Bu eski saati ne yapacaksın?
Ben: “Evimin bir köşesine koyacağım, çocukluğumu yaşayacağım”
Hurdacı: “Haa, sen merakından alıyon”
Ben: “Meraklıyım, tepesinde çanı olan eski saate”
Hurdacı: “Senin gibilerden, ekmeğimizi kazanıyoruz”
Ben: “Bereketli olsun, güle güle harcayın”
Hurdacıda bu saati gördüğümde heyecanlandım.
Çocukluğumda evlerimizin en teknolojik aletiydi.
Zamanı gösterir, bir de ayarlanan zamana gelince zil çalardı.
Komşumuz Ali Amca’nın evinde bu çalar saatten vardı.
Odanın en yüksek yerinde dururdu, ayarlanan zaman gelince zil çalardı.
Kendiliğinden çalan zil beni çok heyecanlandırırdı, hayretler içinde
saate gözlerimi dikerdim.
Bu teknoloji harikasının bizim evde de olmasını isterdim.
Babam Almanya’da çalıştığından, gelirken duvar saati getirirdi.
Ama hiçbir zaman masa üstü, tepesinde çanları olan saatimiz olmamıştı.
Artık benim: tepesinde çanları olan, mekanik ayarlanabilen, yuvarlak
şekilli, kenarı metal olan, tepesinde demir kulpu olan bir saatim
oldu.
Çocukluğumda, içimde ukte kalan bu saate sahip olmaktan şimdi çok
mutluyum. Evimin baş köşesine koydum, çocukluğuma yolculuk ettim,
merakımı giderdim, çocukluk özlemimi giderdim.
Sizin de çocukluğunuzda heyecan ve merak duyduğunuz, ilginizi çeken
böyle eşyalar olmuştur.
Çocukluk, insanın yaşam kumbarasıdır.
Çocukluk, insanın kara kutusudur.
Sevgi ve saygılarımla.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!