Bu yazımda, biraz gülelim...
Biraz da, düşünelim istedim...
Şu, zaman denilen olgunun, yaptığına bakın!...
Kimi zaman çabuk geçsin istiyoruz.
Kimi zaman da gelmesin diliyoruz.
Kimi zaman kazandırdığını zannedip seviniyoruz.
Kimi zaman da, kaybettirdiğini fark edip üzülüyoruz.
Ne yapacağımızı şaşırdık.
Sanki, tüm evrenle, dalga geçiyor.
Küçüklüğümde, hiç farkına varmamıştım.
Hele hele, gençliğimde, asla.
Beğenilmek, ilgi görmek, yakışıklı görünmek.
Mutluluk veriyordu.
Dipdiri ve gergin cilt yapısı.
Gözlerdeki parlak ve anlamlı ifadeler.
Hepsi de, keyif dolu duygular...
Ama;
Gün gelip, "zaman" faktörünün,
komedi alanına, dönüşeceğini.
Hepimizle, alay edeceğini.
Kas dokularımızın, yavaş yavaş eriyeceğini.
Et yapılarımızın buruşacağını.
Vücut yapımızdaki gerginliğin ve güzelliğin kaybolacağını.
Fizik yapımızda, bozulmaların başlayacağını.
Kaslarımızın ürettiği enerjinin azalacağını.
Yerine, gereksiz ve istenmeyen yağ dokularının,
bedenime hakim olacağını (ATP) ve miskinlik vereceğini.
Şekil bozukluğu içerisine gireceğimizi.
Huylarımızın ve alışkanlıklarımızın değişeceğini.
Hiç hesaba katmamıştım.
İşin esas komik tarafı;
Hani, gerekli gereksiz,
abur cubur yeme alışkanlığı da,
ediniyoruz ya!...
Eh. Gerisi malum!...
İnsan bedenindeki "cari açık!..."
Ekonomide de hep söyleriz...
İthalat, ihracattan fazla olursa,
denge bozulur, "cari açık" veririz diye.
İşte, aynen öyle!...
Yani, yediğimiz yemekler,
gereksiz ve fazla alınan kaloriler.
Harcanamayan, ya da enerjiye dönüştürülemeyen,
şeker, yağ, karbon hidratlar ve dengeyi bozan asitler.
Yani, vücutta kalan, zararlı yapıya dönüşen maddeler.
Sonuçta, son resim belli oluyor tabii ki.
Bel ve kalça bölgeleri yağ fıçısı.
Şekil bozukluğu, diz boyu.
Yorgunluk hissi ve doktor kapılarında kuyruk!...
Yaşlılık psikozu.
Profillerdeki unutkanlıklar, boş vermişlikler.
Ben, senden yaşlıyım.
O nedenle, tecrübeliyim ve bilgiliyim kompleksi!...
Ki, bu tarz düşünceye, asla itibar etmedim.
Meşhur ata sözü, geliyor aklıma.
"Akıl yaşta değil, başta!..." diye.
Nice gençler var. Benden çok daha iyi görüyor.
Düşünüyor ve biliyor. Hem de olgun.
O halde;
"Zaman", komedi alanında rol yapıyor gibi.
Geldikçe ve geçtikçe, benimle, adeta alay ediyor.
Boyna alıyor. Kimlik kartımı eline geçirmiş.
Dilediği gibi harcıyor.
Ben istemiyorum. Ama o, tarihleri, arttırmıyor, eksiltiyor.
Kemiriyor. Yıpratıyor. Bozuyor. Değiştiriyor.
Kaybettiriyor. Kendine göre, yeni şekiller üretiyor.
Almış başını gidiyor. Sormadan. Danışmadan.
Yine de;
Ben, mücadele ediyorum, "zaman" faktörünün,
alaycı yapısıyla...Direniyorum. Fizik gücümü,
görünümümü, enerjimi, beyin fonksiyonlarımı,
ruhsal dengemi, yaşama bağlılığımı,
korumaya çalışıyorum. Elimden geldiğince...
"Zaman'daki Komedi!..." ise,
Ben de, dalga geçen olmak istiyorum!...
Hem de, gençler gibi...70 yaşında delikanlı olarak!...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!