Böyle bir başlık kullanmak istemezdim.
Bu yazıyı, yazmak değil, yazmamak için çok bekledim.
Sabrettim. Belki düzeliriz dedim.
İyimser düşünmeye çalıştım.
Birazcık da, kendimi kandırıp, moral kazanmayı tercih ettim.
Kötüyü, tehlikeyi, yürüdüğümüz yolun, yanlış olduğunu,
görmem gerektiği halde, iyimser zihniyetim sonucu,...
olumlu bakış açısıyla değerlendirmeye özen gösterdim.
Çevremde gördüğüm, zaman zaman da muhatap olduğum,
medyadan, televizyon ve radyo haberlerinden duyduğum,
tatsız ve çirkin olaylara, "düzelir inşallah, çaresi vardır", dedim.
Türk toplumundaki görüş, inanç ve düşünce farklılıklarını,
"normaldir, mozaiktir, zenginliktir ve yararlıdır" biçiminde algıladım.
Bağlı olduğumuz Cumhuriyet Rejimi' ne, "temeli sağlamdır, yıkılmaz,
karşı çıkanlar olsa da, dimdik ayakta kalır, varlığını sürdürür" diye,
kendimi teselli ettim.
76 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nde yaşamakta olan bireylerin,
siyasi tercihlerine saygı duyulması gerektiğine inandım.
Hukuk sistemine güvenmenin şart olduğunu, söyledim durdum.
Siyasi görüşler, beklentiler, ideolojiler, inançlar ve düşünce yapıları,
hukuk ve adalet ölçülerini, baskı altına alamaz, etkileyemez zannettim.
İstiklal savaşı sonucunda, bin bir acı ve fedakarlıkla kurulmuş olan,
Cumhuriyet Rejimi, ilkeleri ve inkılapları, asla zedelenmez, diye düşündüm.
Bütün uygar dünya ülkelerinin, başarılarını mucize olarak değerlendirdikleri,
taktir ettikleri ve örnek gösterdikleri, yüce devlet adamı ve asrın dehası,
ulu önder, "Merhum, Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ü", tüm Türk Milleti,
sever ve bıraktıklarına sahip çıkar, dedim.
Yıkılan bir imparatorluğun yerine, yeniden ve yoktan, mükemmel bir rejim
ve ulus yaratan, böylesine bir "deha" ya, hiç kimse, nankörlük etmez,
ihanet etmez, ülkemizde, tehlike boyutunda, hainlik yapılamaz,
yapanlar ise, güç kazanamaz sandım.
İnançlı, imanlı, Allah'a kulluk edenlerin, vicdanlı, merhametli, iz-anlı,
sevgi ve saygı dolu olduklarını hissettim.
İçerisinde yaşamak zorunda olduğumuz ülkemizin, gidiş yolu üzerinde,
asla uçurum olamayacağına emindim.
Hele hele, o uçuruma yaklaşmak bir yana, yanından bile geçmemizin,
mümkün olmadığına inandım.
Devletimizi yöneten, meşru biçimde seçilerek, iktidar olan,
geçmişteki ve şimdiki siyasetçiler için, "onlar, işini bilir, gereğini yapar,
bizleri korur, hak ve menfaatlerimizi kollar, endişe etmeme gerek yok!..",
tarzında, fikirler ürettim.
Toplumumuzda, insanlar, ideolojik düşünce ve inanç farklılıkları nedeniyle,
birbirlerine düşman olmazlar, acımasız davranmazlar diye düşündüm.
Bireylerin ve toplumumuzun, yaşadıkları alanlarda, parçalandıklarına,
ahlak ve eğitim yapılarında ise, çöküntü içerisine düşebileceklerine,
hiç bir zaman, ihtimal vermedim.
En önemlisi de, bazı yobazların, "Allah" adını ağızlarına alarak,
dini duygu ve inançları, istismar edeceklerini, hiç sanmıyordum.
İnsanların, guruplar halinde, birbirlerine kin ve düşmanlık beslediklerini,
içten içten, nefret duygularıyla dolu büyüyeceklerini,
küllendiğini zannettiğimiz, tarihi olayların sonucu yapılan hataların,
intikam unsuru biçiminde, yeniden hayat bulabileceğini, düşünmedim.
Ama, gelin görün ki;
OLMADI...OLAMADI...VE...OLMUYOR...
Bütün bu tahminlerimde, yanılmışım. Hepsi, yanlış ve hatalı çıkmış.
Bir insan ve bir ulusun vatandaşı, bir "Türk" olarak,
kendimi eleştiriyorum.
Bilememişim, diyorum. Olmuşları, olanları ve olacakları,
çok net görememişim, diyorum.
Hiç birisine de, bir fayda ve olumlu bir katkıda bulunamamışım, diyorum.
Ancak;
Bu sefer, bir vatandaş, ulusumuzun ve milletimizin, bireyi olarak,
kesinlikle hissettiğim, görebildiğim, tehlikeden söz etmek, görevimdir.
Diyorum...
Faydalı bir katkım olmalı, diyorum.
Bizi idare etmek adına, taşın altına, elini değil, bedenini koyduğunu söyleyen, kefen giyerek yola çıktığını belirten bir zihniyet,
eğer, uçurumu göremiyorsa ve inatla, üzerine gidiyorsa,
bu durum karşısında, benim de yapmam gereken son görev,
uçuruma kavuşmadan, ya da düşmeden önce,
"kefen giyip, düzgün ve güvenli yola çıkmam gerekir!..." diyorum...
Çünkü, bu ülke, sadece beni idare edenlerin ve borusu ötenlerin değil,
ayni zamanda ve ayni derecede, eşit haklarla, bana da aittir.
Bu ülkeye, "bağnazlık, yobazlık, din istismarcılığı, ibadet ve inanç sömürücülüğü yapanların sahip çıkmak istedikleri kadar...", çağdaşlık, uygarlık ve gelişmişlik adına, yön vermek, benim de hakkım olmalıdır...
Ve...
Bu nedenlerle,
"UÇURUMA, ADIM ADIM!..."
İfadesini kullanıyorum...
Bu yazımı okuyup anlayanlara.
Doğru yorum yapıp, değerlendire bilenlere!...
Saygılarımla, deklare ediyorum
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!