"TERÖR VE CANLI BOMBA...AMA, NEDEN?..."
1960 askeri darbesinden sonra, Türkiye yeni bir döneme girdi.
Ben o tarihlerde, orta okul ve lise öğrencisi idim.
Ülkemizdeki gelişmeleri gördüm ve yaşadım.
1965-66-67 yıllarında, özellikle üniversitelerde,
baş kaldırma dönemi başladı. Bazı öğretim görevlilerinin,
öğrencilerini yönlendirmeleri ve kışkırtmaları sonucu,
yeni yeni talebe federasyonları, birlikleri, fikir kulüpleri,
mantar gibi oluşup, eylemlere başladılar.
Yani;
68 kuşağından önceki oluşumlar,
talebe hareketleri, çığ gibi büyüdü.
Yine, ben o tarihlerde, İnşaat Mühendisliği öğrencisi idim.
TİKKO'lar. DEVYOL'lar. DEVGENÇ'ler. DEVSOL'lar.
HALK KURTULUŞ CEPHELERİ, HALK KURTULUŞ ORDULARI.
Çeşitli fikir kulüpleri adı altında, üniversitelerde,
eğitim yerine, adeta siyaset üretiliyordu.
Öğrenciler, asli öğrencilik görevlerini bırakmışlar,
siyasi partilerin ve hükümetlerin uygulamalarına,
müdahale eden yetkililer haline dönüşmüşlerdi.
Sol fraksiyonlara karşı, ülkücü gençler adı altında,
milliyetçi hareket de, yavaş yavaş kontra güç oluşturmuşlardı.
Marks'ist, Lenin'ist, Mao'ist felsefeye inanan,
aşırı sol ve komünist idare sistemini benimseyen gençlik,
isteklerini ve hükümetlerden beklentilerini,
nümayişler, yürüyüşler, mitingler ve zaman zaman,
şiddet kullanarak, almaya çalışmışlardı.
Buna karşı, kontra güç olupşturan, ülkücü gençlik,
sol görüşlü talebelerle çatışmaya girdi.
Birçok talebe hareketleri sonucu, hayatlar kaybedildi.
Özellikle, 1966-1980 yılları arasında, Türkiye,
adeta kaynayan kazan gibiydi. Kabus dönemleri yaşandı.
12,Eylül.1980 askeri darbesinin ardından ise,
1982 anayasası oluştu ve Türkiye, kısa bir süre için bile olsa,
nefes aldı. Ardından, siyasal alanda, darbenin sakıncaları,
zararları ve demokrasiye verdiği tahribat söz konusu olduysa da,
o darbenin, o günkü şartlar içerisinde, zorunluluk nedeniyle,
yapıldığını da, düşünmek mümkündür.
1980 askeri darbesinin ardından, bir kısmı yer altına inen,
bir kısmı da yurt dışına kaçarak, faaliyetlerini sürdüren,
yıkıcı ve Türkiye aleyhindeki mihraklar, yeni yeni isimlerle,
tahribatlarını, derinleştirerek ve arttırarak uygulamışlar,
günümüze kadar, taşıyabilmişlerdir.
Yani;
Türkiye, sadece yaşadığımız bu dönemde değil,
1960'lı yıllardan sonraki, tüm hükümet dönemlerinde de
sıkıntılar yaşamış, bir türlü huzuru yaşayamamıştır.
Her olay olduğunda, o günkü hükümetler suçlanmış,
adeta suçlu aranmış, ama hiç bir sonuç alınamamıştır.
Kötü niyetli mihraklar ise, bunun sonucu, taktik değiştirmişler,
daha etkili ve acımasız şiddet yöntemlerini benimsemişlerdir.
İşte;
Türkiye düşmanlarının, değiştirdikleri şiddet ağırlıklı mücadelenin,
adı, "terör ve canlı bomba" dır. Terör, zaten başlı başına bir
bela ve tehlikedir. Ama, "canlı bomba" terörün içerisinde,
kendinden bile daha bağımsız ve çok daha büyük bir tehlikedir.
Bu nedenle;
Terörün ve özellikle canlı bombanın oluşturulmasının,
temeline inmek gerekir. Yani, böylesine, birbirinden kötü,
iki belalı tehlikenin, çok iyi anlaşılması, analiz edilmesi,
nedenlerinin araştırılması şarttır.
Bir başka ifade ile;
Terör ve terörist, ne zaman, neden, nerede ve hangi şartlarda oluşur?
Şöyle bir düşünecek olursak ve bir ülkenin bütünlüğünü,
bir insan vücuduna benzetirsek, meseleyi daha kolay tahlil edebiliriz.
Çünkü, nasıl ki bir insan vücuduna, mikroplar, zayıf noktadan girerler.
Nasıl ki, bir insanın vücudu, bağışıklık sisteminin zayıfladığı anlarda,
mikroplara karşı açık ve savunmasız olabiliyor...
O halde, bu iki (terör ve canlı bomba) olgusunu da,
bu örneklere uygun biçimde ele almalı ve masaya yatırmalıyız.
Bir insan düşünün ki, her türlü tehlikeyi ve riski kabul ederek,
terörist oluyor!...Bir insan düşünün ki, bombayı bedenine bağlıyor,
kendisini de paramparça etmeyi göze alarak, "canlı bomba",
kimliğiyle, kendisini ve beraberindeki, hiç tanımadığı, görmediği,
onlarca, yüzlerce ve zaman içerisinde, binlerce masum insanı,
katledebiliyor.
Böylesine acımasızlık ve hunharca eylemin içerisinde,
incelenmesi gereken, farklı konular olmalı, diye düşünüyorum.
Çünkü, her insan, doğduğu anda ve bebeklik, çocukluk dönemlerinde,
günahsız bir melek olarak kabul ediliyor. Hepsi de, ana kuzusu.
Peki;
Nasıl oluyor da, bu insanlar, genç yaşlarında, bu kadar acımasız,
bu kadar kindar, bu kadar zalim olabiliyorlar?
Açıkçası, ben, yaşadığı ortamlarda, sevgiyi ve saygıyı öğrenmiş,
düzgün ve kaliteli eğitim almış ve hayatında kaybedeceği değerleri olan
hiç kimsenin, kendisini ve masum kişileri yok etmek isteyeceğine,
inanmıyorum!...Bu olay, ideolojik de olamaz. Çünkü, sağlam kişilik
yapısına sahip, iyi eğitim almış, sevgiyi saygıyı öğrenmiş, mutluluğu
tatmış bir insan, kin ve nefret göstergesi olan bombalama eylemini,
gerçekleştirmez. Terörist de olmaz. Beyni de yıkanamaz!...
Siyasetçilerimizin, akademisyenlerimizin, diplomatlarımızın ve uzmanlarımızın,
halen sivrisinekleri öldürerek, kurtulmayı denediklerini düşünüyorum.
Bu nedenle;
Radikal bir adım atılamamakta ve mücadele, yapılamamaktadır.
Bataklık, kurutulamamaktadır. Bu durumda, hepimize görev düşmektedir.
Medyanın da, bu kritik dönemlerde, çok dikkatli yayınlar yapması gerekir.
Bazı köşe yazarlarının;
Yazılarında, milleti tahkir eden, ya da suçlayan, devletin en yüksek makamına seçilerek gelmiş olan Sayın Cumhurbaşkanı'na, hakaret eden tavır ve hareketlerden, karalayıcı ifadelerden vaz geçmeleri gerekir.
Sonuç olarak;
"Terör ve canlı bomba, ama, neden?..."
sorusunun, özüne inmek, bu iki menfur ve yok edici kelimenin,
yaradılış olgusunu, nasıl'ını ve neden'ini, mutlaka tespit etmek,
tedavisini de, ona göre uygulamak gerekmektedir...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!