Sevgi...
Ne güzel bir kelime...
Emsali yok gibi...
... Mucizeler yaratıyor.
İnsanın içini ısıtıyor. Ruhunu temizliyor.
Huzur veriyor. Sarıp sarmalıyor.
Yaşam heyecanı getiriyor...
Her şey, onunla anlam kazanıyor... Ya güven...Güvene ne demeli?...
Sevginin yaratıcısı gibi...
O olmazsa, sevgi, topallaşıyor...
Ağır aksak yürümeye başlıyor.
Mesafe alamıyor...
Gittikçe yavaşlıyor.
Daha sonra da duruyor. Bitiş noktası!...
Peki;
Bu iki kelimenin muhatabı kim olmalı?
Öncelikle, nasıl kullanmalı?.
Ya da, ne çeşit bir yol izlenmeli?
Nerede ve ne zaman başlanmalı?
Sonradan tanıdığımız ve hayatımıza girenle mi?
Ya yoksa, kendimizle mi?
Veya, sevgi ve güven anlamını hak eden, kişiyle mi?
Açıkçası;
Sevilmenin ilk ve en önemli şartı, sevmek, diyorsak.
Sevmeyi hissetmenin yolu ise, güvenmek, demeliyiz.
İşte, esas düğüm noktası, burası.
Çünkü, bu iki kelimenin muhatabı,
öncelikle kendimiz olmalıyız...
Eğer, kendimiz, bu iki kelimeyi hak edebiliyorsak,
diğer kişilerin de, sevgisini ve güvenini,
kazanabiliyoruz demektir.
Kısacası;
Sevgi ve güvenin doğmasındaki mucize,
insanın, öncelikle kendisini sevmesiyle,
kendisine güvenmesiyle başlıyor...
Devam ettiği sürece de, asla bitmiyor.
Hayat, daha güzel görünüyor.
Mutluluk, kolay hissediliyor.
Huzur olgusu ise, ruhsal dengeyi, oluşturuyor.
Beden, akıl ve psikolojik yapıyı, destekliyor.
Mucizenin varlığı, ortaya çıkıyor...
Ne mutlu;
"Öncelikle, kendisini sevenlere...
Kendisine güvenenlere..."
Ve...
"Böylece, çevresindeki kişilerce,
sevilmeyi ve güveni, hak edenlere!..."
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!