Bu yazımın başlığı, böyle oluştu!...
İkisi de, günümüzde, bizler için çok özel.
Birbirinin tamamlayıcısı niteliğinde.
Birinci kelime, bir insan ismi.
Masum, mağdur, maktul...
Hunharca cinayete kurban giden bir kişi.
Hepimizin yüreğine, adeta,
kor ateşi gibi düşen kızımızın adı.
Üzüntümüzün sınırı yok.
Ama, çaresiz, olanlara boyun eğiyoruz.
Artık geriye gelmeyecek bir "ÖZGECAN.." için,
sadece üzülüyoruz. Kahroluyoruz.
Bu acımasız suçu işleyenleri, lanetliyoruz.
Her zaman olduğu gibi, olaylar olduktan sonra,
mücadele kapısı açıyoruz. Feveran ediyoruz.
Ya sonra;
Ya sonra ne yapıyoruz?
Zaman içerisinde, acı hatıralar içerisine,
böylesine çirkin resmi, yerleştiriyoruz!...
Tıpkı, öncekiler gibi!...
Hem de yan yana.
Günler, aylar, yıllar geçince de,
unutup gidiyoruz.
Ta ki, başka ve yeni bir masum insan,
mağdur edilinceye kadar...
Ve...Bu durum, böylece devam edip gidiyor...
Çünkü;
Böylesine menfur olayların olmasını önleyebilecek,
sistemi, ne yazık ki, oluşturamadık.
İşte;
Bu noktada, "HUKUK" kavramından söz etmek gerekiyor.
"Hukuk" u tarif etmek zarureti doğuyor.
Yani, hukuk nedir ve ne için vardır? Sorusu, akla geliyor...
Bu soruya, şöyle cevap vermek gerekiyor, öncelikle,
diye düşünüyorum...
O halde;
"Hukuk"...
"Özge can" kızımız gibi masum kişilerin,
yaşam hakkını koruyabilmesi gereken sistemin adıdır...
Demek, doğru bir tespit, biçiminde ortaya çıkıyor...
Yani;
Ne demek istiyorum?
"HUKUK", var oluş nedenine uygun olarak, HİZMET VEREBİLİYORSA,
masum ve mağdur insanları, KORUYABİLİYORSA,
olumsuz olaylar olduktan sonra değil,
olmadan önce, TEDBİR ALABİLİYORSA, ya da ÖNLEYEBİLİYORSA,
potansiyel suçluları, suç işlemekten CAYDIRABİLİYORSA,
öncelikli olarak da, kişinin, yaşam haklarını,
vücut dokunulmazlığını, koruyucu biçimde,
HİZMET VEREBİLİYORSA, "başarılı" oluyor, demektir...
Bir başka ifade ile, "hukuk", başka toplumların, ülkelerin,
uyguladığına benzer, sözde insan hakları temeline,
uydurulsun diye, taklit edilecek bir sistem olmamalıdır,
şeklinde değerlendirmek gerekiyor...
Çünkü;
Medeni toplumların, "hukuk", kelimesinin önemine ilişkin,
algısı ve uyumu ile, henüz o oranda gelişememiş toplumların,
algısı ve uyumu, farklılıklar göstermektedir...
Tıpkı, her yemeğin, ayrı bir pişirilme tarzı olduğu gibi!...
Ya, ne olmalıdır?
Bu soruya da, açıkçası, şöyle cevap vermek gerekiyor...
"Hukuk", uygulandığı ülkedeki toplumun yapısına göre,
hizmet ve başarı politikası ile görev yapması gereken,
bir bilim dalı ve sistem olmalıdır. Yani, eğer, bir toplumun,
psikolojik yapısı, eğitim seviyesi, kültürel alışkanlıkları,
ahlak anlayışı, aile terbiyesi, şiddete uygun,
suç işlemeye meyilli ise, "hukuk" da, o oranda,
etkili biçim almak zorundadır.
Ağır, istikrarlı ve asla af etmeyecek, prensip yapısına kavuşturulmuş,
bir "hukuk" sisteminin başarısından, işte, o zaman, söz edile bilinir.
Kısacası, eğer, bir ülke insanlarının içerisinde, psikopat ruhlu,
sadist, acımasız, suç işlemeyi ve şiddeti, alışkanlık haline dönüştüren,
bireyler, giderek çoğalıyor, ayni tip suçları, fütursuzca işlemeye,
devam ediyorlar ise, mevcut ceza yasaları, caydırıcı olamıyorlar,
demektir.
Hele hele, adi suç işleyip, yürürlükten kaldırılan,
Türk Ceza Yasasının, 450- 450/1 ve devamındaki, maddeleri gereği,
"bilerek, isteyerek ve tasarlayarak, hunharca, cinayet işleyenlere,
verilen "idam" cezası ve infazı, artık, zaruri hale geldiyse,
böyle bir ceza uygulamasının, yeniden, oluşması gerekir...
Ya yoksa;
Önümüzde, yaşayacağımız zaman dilimlerinde,
daha pek çok, benzer suçlar işlenecek,
hepimizi üzüntülere mahkum edecek,
sıra acaba, ne zaman bana gelecek? şeklinde,
kuşku, tedirginlik ve endişelerimize neden olacak,
yeni yeni masum ve mağdurlar yaratacak,
menfur olaylara tanık olmaya devam etmek zorunda,
kalacağımız, kaçınılmaz noktaya gelecektir...
"HİÇ BİTMEDEN, TÜKENMEDEN VE KAHREDEN
YAPISINI, ASLA DEĞİŞTİRMEDEN!...."
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!