Geçenlerde, hukukçu bir arkadaşımla sohbet ediyorduk.
Konuşma sırasında, bana bir soru sordu...
"Atakan bey, neden, kişiler ve hatalarıyla ilgili,
yazılar yazmıyorsunuz?...Oysa, güncel konular içerisinde,
sayılamayacak kadar çok, bozukluklar var!...
Siz bu tip problemlere, son yazılarınızda, neden değinmiyorsunuz?...
Kötü olaylar, aldı başını gidiyor!..." dedi...
Halen avukatlık yapmakta olan bu arkadaşımın ismini,
yazımda, belirtmeyeceğim. Çünkü, kendisinden onay almadım.
Malum!...Hukukçu dostlarımızın büyük bir bölümü,
siyasetle, kişilerle ve günlük olaylarla çok ilgilenirler.
Özellikle, siyaset alanlarında, faaliyetleri yoğundur.
Eh...Ağızları da, çok iyi laf yaptığına göre, açıkçası,
politika, onlara oldukça yakışıyor!...Fikir üretiyorlar...
Faydalı bir uğraş...
Kendi menfaatlerini düşünmedikleri sürece, tabii ki!...
Neyse;
Lafı uzatmadan, bu hukukçu dostumun, sorusuna gelelim!...
Aynen, şöyle cevap verdim...
"Allah aşkına, bana söyler misin? Gazetelerde okuduğun,
televizyonlarda izlediğin, yaşadığın günlük hayatta,
gördüğün konular içerisinde, iç açıcı, huzur verici,
mutlu edici ve onaylayabildiğin bir habere,
ya da, bir olaya rastlaya biliyor musun?.."
dedim...
Haksız mıyım?...
Suçlarla, suçlularla, banal ve seviyesiz konularla,
eğitimsiz, bilinçsiz ve şuursuz fiillerle, dopdolu bir toplum yapısı var!...
Hangi birini yazayım?...Zaten, sistemler de, allak bullak oldu...
Ekonomi, hukuk, eğitim, sosyal ve kültürel alanlarda,
sistemler, sağlıklı yürüyemiyor!...
Bireysel ve adice işlenen suçları da işin içerisine katarsak,
"ayıkla, şimdi, pirincin taşını!..." diyesim geliyor...
Bu bozukluklara neden olanların büyük bir bölümü,
içimizde ve bizlerle birlikte yaşıyorlar...Bir kısmı, tanıdığım kişiler...
İçlerinde, üst düzeyde görev yapan siyasiler, bürokratlar,
yöneticiler var...Aslında, hata yapmamak için çaba sarf ediyorlar.
Ama, bozulan toplum yapısıyla, bireysel hatalarla,
suç ve suçlularla, baş edemiyorlar...
Hele hele, otonomi sistemindeki çürüme,
hepimizin baş ağrısı olarak, karşımıza çıkıyor...
Herhangi bir yanlışı düzeltmek istediğin zaman,
ya da, konulara karıştığında da, dost değil,
adeta, düşman kazanıyorsun...
Hata yapan, veya suç işleyen bir kişi hakkında,
yazı yazdığın zaman, karşı tarafa, kendisini koruma hakkı
tanımış oluyorsun...Üstelik, hukuken de,
sorumluluk altına, giriyorsun....
Asabın bozuluyor...Sağlığını kaybediyorsun...
Üstelik, kaş yapayım derken,
göz çıkartmış konuma düşüyorsun, adeta...
Yaşam seviyen, olumsuz etkileniyor...Daha sonra da,
uğraş dur!...Nereden karıştım ben bu işe de,
yazı yazdım diye!...
Zaten;
Bir faydası mı oluyor sanki?...Herkes, yine bildiğini okuyor...
Olan, sana oluyor...İnandığın doğruları söyledin ya da yazdın diye,
günah keçisi ilan ediliyorsun...Üzüntüsü cabası...
Neymiş? Birileri, suç işliyormuş...Günaha giriyormuş...
Hatalar yapıyormuş...Eğer susarsan, mağduriyet sırası,
sana da gelebilirmiş...
Evet...Doğru...Zarar görmek sırası, susan insanlara da gelebilir...
Mücadele etmek, doğruları da, yanlışları da yazmak gerekir...
Diyoruz demesine de...Yaş olduk da, ne zaman kazandık ki?...
Kurunun yanında, hep yanmadık mı?...Sanki!...
Çünkü;
Doğruları da, yanlışları da, kim kabul ediyor ki?...
Yazsak da, bir faydası oluyor mu?...Allah aşkına!...
Kendimiz söylüyoruz, kendimiz dinliyoruz!...
En iyisi, canımızı sıkmadan, sağlığımızı bozmadan,
kabul etmemiz gereken, bir tekerlemeyi,
hafızamıza kaydetmek!...
O da;
"KİM OKUR...KİM DİNLER!..." ata sözcüğü, olmalı!...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!