Çok itici bir başlık!...
Bu ifadeyi kullanmayı hiç kimse istemez!...
Ama, ortada bir gerçek varsa da, söylemek kaçınılmaz oluyor.
Bazı siyasilerin, "Türkiye büyük bir devlet. güçlü bir devlet!...
Her sorunun altından kalkar!...Kendisini bile aşan bir yapıya sahip!..."
Söylemlerine, hepimiz inanmak istiyoruz. Motivasyonumuzu arttırmak,
umutlarımızı kuvvetlendirmek için!...Kritik dönemlerde,
bu tip söylemlere ihtiyacımız oluyor...
Fakat;
Ne yazık ki, işin aslı öyle değil!...
Ortada, bazı önemli realiteler var!...
Hatırlayalım;
1977-80 arası dönemde, rahmetli Bülent Ecevit, hükümeti döneminde,
"70 cent'e muhtacız" diyerek, Türkiye'nin, ekonomik durumunu özetlemişti!...
Ardından, 12 Eylül.1980 TSK darbesi, Anavatan Partisi'nin kurulması,
Turgut Özal'ın iktidara gelmesi, yeni reformlar, değişimler, açılımlar,
Doğru Yol Partisi'nin yeniden iktidara yürümesi, Refah Partisi'nin,
güçlenmesi ve hükümet kurması, vesaire, vesaire!...
Ardından;
Her açıdan, çalkantılı dönemler yaşayan Türkiye,
1990'nlı yıllara taşındı.
Siyasi hareketler ve ekonomik yapılanma ve faaliyetler,
önceden olduğu gibi, belli odakların prim kazanmasına yol açtı.
Rantiyecilere, rant yolları, ardına kadar aşıldı!...
Belli zümreler, lüks ve sefahat içerisinde yüzerken,
kazanan ve kaybeden kesimler, yine değişmedi.
Dar gelirliler, kaybetmeye mahkum edilirken,
yüksek gelir seviyesindekiler, kazanmayı sürdürdü...
Daha sonra;
1999 yılına gelindiğinde, artık taşların yerleri, belli olmaya başladı!...
Türkiye, iki seçimi birden yaşadı.
Hem milletvekili ve hem de, mahalli idareler (belediye başkanları-
meclis üyeleri-muhtarlar) seçimleri, ayni anda yapıldı.
Ben de, o dönemde, İzmir-Karşıyaka İlçesi'nin belediye başkan adayı idim.
Siyaset alanlarının analizini yapabiliyor,
mevcut durumunu da, idrak edebiliyordum...
O seçimde (1999 yılı seçimi);
Oy verme gününden, yaklaşık on gün kadar önce,
Abdullah Öcalan'ın yakalanması,
bu olayın, Ecevit hükümeti döneminde, yaşanmış olması,
siyaseten, kuvvetli bir Ecevit rüzgarı esmesine neden oldu.
Dolayısıyla, Ecevit adaylarının büyük bölümü,
Türkiye genelinde, seçimi kazananlar oldular...
Bizler, kaybettik!...
Devamında ise;
Yine, Rahmetli Bülent Ecevit iktidarı döneminde,
yani, 2000 yılında, Türk vatandaşları, İMKB hisse senetlerine,
şimdiki adıyla BİST'e büyük ilgi göstermeye başladı.
Bankalarda sıcak seans salonları, küçük yatırımcılar tarafından,
dolup taşıyordu...Kısa zamanda, kazanç elde etmek hayaliyle,
vatandaşlar, elinde avucundaki sınırlı birikimlerini,
bankaların da teşvikiyle, borsaya yatırıyorlardı.
ABD doları ya da, EURO, çok ilgi çekmiyordu.
Ama, ne yazık ki; tam da o sıralarda;
O dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile
Dönemin Başbakan'ı, rahmetli Bülent Ecevit arasında,
Çankaya köşkünde yaşanan tatsız bir polemik, patlak verdi.
Hissiyatını gizleyemeyen Ecevit tarafından,kamu oyu ile paylaşıldı.
Basına yansıdı ve sür manşet olarak deklare edildi.
Hemen ardından, İMKB (BİST), hisse senetleri,
27000-30000 endekslerden, 17000-13000 seviyelerine kadar düştü.
Küçük yatırımcılar, bilgi ve deneyim eksikliklerinin faturasını,
çok ağır ödediler. Tıpkı, 1980 yılı sonrasında yaşanan,
bankerlik olaylarında olduğu gibi, mağduriyetler yaşandı..
Palyatif ekonomik çöküşler, giderek yayıldı.
Peki;
O dönemlerdeki, çalkantılı gelişmelerin ardından,
2002 yılından beri, iktidarda olan AKP hükümeti döneminde,
acaba, rahatladık mı? Yaşam standardımız, iyileşti mi?
Ya yoksa, kötüye mi gidiyoruz?
İşte, bu soruların cevabını, çok gerçekçi biçimde vermeliyiz.
Bilgili, deneyimli ve bilinçli biçimde, analizini, yapmalıyız.
Kredi kartları kullanım seviyesinin, aşırı yükseldiği,
kazanılmayan paranın harcandığı, gelecek dönemlerimizi,
satarcasına, borçlanıldığı bir dönem yaşıyoruz.
Emeklilere ve çalışanlara, yıllık %3+3+enflasyon farkı adı altında,
yapılan zam tutarı, toplam ortalama %7-9 dolaylarında iken,
son 7 ayda, Türk parasındaki, ABD doları kur fiyatından,
kaynaklanan %20 lik kayıp, sabit gelirlilerin,
nasıl bir ekonomik çöküş içerisine düştüğünü,
gözler önüne sermektedir...
Yani;
Bir başka ifade ile,
Zaten, genellikle mutsuzların çoğunlukta olduğu ülkemizde,
yeni yeni, mutsuzluk tohumları ekilmeye, devam edilmektedir.
Böylece, mutsuzların sayıları da, giderek, artmaktadır.
Beraberinde, toplum psikolojisi olumsuz etkilenmekte,
insanların büyük bir bölümü, sanki uyuşturulmuş gibi,
çaresiz, duyarsız, ilgisiz ve tepkisiz noktalara,
adeta hapsedilmiştir...
Ehhh!...
Böyle olunca da, ülkemizde, dirlik, birlik, düzen,
barış ve huzur ortamları, aranır hale gelmiştir.
İç ve dış güvenlik ihtiyacımız, yeterince karşılanamamaktadır.
Ekonomik alanda, yaşam standardımız, giderek, düşmektedir.
Kısacası; İster inanın. İster inanmayın!...Ama;
"GEMİ SU ALIYOR!...BATIYORUZ!..."
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!