Hani hep deriz ya!...
Fikrin ne ise, zikrin de odur diye.
Her ikisi de, aklın güdümünde.
Yani, beynimizin kontrolünde.
Pek tabii ki;
Bir fikrin olușması, bazı șartlara bağlıdır.
Eğitim, öğrenim, terbiye, deneyim ile olușan kişilik yapısı, inanç ve iman ile desteklenmesi gereken güven duygusu, şartların olmazsa olmazı denebilir.
Nasıl ki;
Bireyin fikri, fiilini olușturuyorsa, bireylerin bir araya gelerek meydana getirdikleri toplulukların fikirleri, fiilleri ve tercihleri de bağlı oldukları ülkelerin kaderini belirliyor.
Birazcık;
Dünyadaki devletlerin ve milletlerin, tarihsel gelișimlerini hatırlarsak, konuya daha kolay açıklık getirebiliriz.
Birkaç örnek vererek hatırlayalım;
Birinci dünya savașı sonrası güçlenen ve zayıflayan ülkelerin, o günkü kazanım ya da kayıplarına neden olan vatandașlarının, toplumsal fikir yapıları, fiillerine yansımıș, tüm insanlığı olumlu veya olumsuz etkilemiştir.
Ardından;
İkinci dünya savaşı meydana gelmiş, özellikle avrupa ülkeleri bugünkü yapısına kavuşmuştur. Daha sonra, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Rusya, Komünist Çin Cumhuriyeti, Pakistan, Hindistan, Afganistan, Kuzey ve Güney Kore, Bazı Müslüman Arap ülkeleri, vatandaşlarının ortak fikir ve fiileri sonucu, günümüzdeki devlet yapılarını meydana getirmiştir.
Burada, dikkat edecek olursak;
İkinci Dünya Savaşı dönemindeki, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Macaristan, Polonya Çekoslavakya ve Avusturya, vatandaşlarının tercihleri doğrultusunda, günümüzdeki devlet yapılarına kavuşmuştur.
O halde;
Bir insanın, kendisine ait, fikri olmalıdır, demeliyiz. Güven duygusunu, öncelikle kendi bünyesinde yaşamalıdır felsefesini kabul etmeliyiz. Toplumlarda da bu böyledir. Toplumlar, ayni bireylerde olduğu gibi, kendi kaderlerinin mimarlarıdırlar. Yaşamlarının huzuru ve kalitesi, kendi isteklerinin tezahürüdür.
Fikri olmayan ya da sağlıksız fikir üreten toplumların, sosyal, kültürel, eğitim, ekonomik, hukuksal ve siyasal yapıları, daima, kendilerinin dışındaki güçlerin etkisinde, esir olarak devam edecektir. Bu tür fikirsiz ya da bozuk fikirli topluluklar, ya yaşadıkları dönemde, lider olarak benimsedikleri kimliklere hayranlık duyarak boyun eğecekler, ya da tarihe mal olmuş, vefat etmiş liderlerin ve devlet adamlarının hatıralarından medet ummaya çalışacaklardır.
Tıpkı;
Bir zamanlar, Alman Milletinin, Hitler'e duyduğu hayranlık sonucu, Almanya'nın hüsrana uğradığı gibi!...
Ya da, Mussolini'nin İtalya'ya yaşattığı sıkıntılı dönemler gibi!..
Pakistan'ın Benazir Butto'su, Hindistan'ın İndra Gandi'si, Irak'ın Saddam Hüseyin'i, Libya'nın Kaddafi'si, ve saire örnekler, hafızalarımıza kazınmışlardır. Birey ve toplum fikir yapılarının, kalite ve seviyelerini gösteren çarpıcı örneklerdir.
Sonuç olarak;
Bir milletin fikri, kaliteli ve tercihleri de isabetli ise;
Refah, huzur, sağlıklı toplum yapısı ve güven ortamı, ardından mutlaka gelecektir.
İşte;
O zaman medeni bir toplum olgusundan söz etmek, mümkündür...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!