Ekonomide kural bellidir.
Mal ve hizmet üretmek.
Karşılığında likidite yaratmak.
Yani, paraya dönüştürmek.
Daha sonra da, harcamaları, dengede tutmak.
Diğer bir ifade ile, gelir ve gider hesaplarını,
düzgün ve sağlıklı noktaya oturtmak..
Şart oluyor...
Bunlar için, temel koşullar da belli.
Çalışan kişilerin sayısının düşük olmaması.
Yeterli enerji ve dolayısıyla üretim artışı.
Tüketimdeki artışın, üretim seviyesinin, üzerine çıkmaması.
Bütün bunlar için, alt yapının hazırlanması.
Mevcut genç nüfusa, iş sahalarının açılması.
Ya da, işsizlik oranının, asgari seviyeye düşürülmesi.
Neticede, ülkemizdeki ihtiyaçlarımızın,
kendi kendimize yetebilecek noktalara taşınabilmesi.
Gerekiyor...
Son yıllarda, edindiğimiz bilgiler çerçevesinde,
öyle anlaşılıyor ki, cari açığımızdaki makas,
daralmak yerine, açılma eğiliminde gerçekleşti.
Likidite (nakit para) sıkıntısı, artış gösterdi.
İhracattaki artış, ithalattaki artış oranından yüksek olamadı.
Dolayısıyla, döviz kurlarında, sağlıklı noktalara gelinemedi.
"BİST" rakamları ve ulaştığı veriler, ekonomideki sıkıntının,
en belirgin kanıtı olarak, gündeme geldi.
İşsizliğin, para sıkıntısının boyutları,
sabır sınırlarını, zorlamaya başladı.
Şimdi;
Bu ekonomik anlatımdan sonra,
ülkemizdeki, geldiğimiz noktalara bakalım.
Yanı sıra;
Son 13 yıl içerisinde, alınan ekonomik önlemlerin,
hazırlanan ve uygulanan projelerin,
ulaştığı hedeflerin analizini yapalım.
77 milyonluk ülkemizde, 2013 rakamlarına göre,
5 milyona yakın üniversite öğrencisi,
170 üniversitede, eğitim görmekte.
2003'ten beri, son on yıl içerisinde açılan,
100 üniversite, devreye girdi ve eğitimde,
olumlu aşama, gerçekleştirildi, diyebiliriz.
2 milyon civarında, açık öğretim üniversite öğrencilerini,
120 bine yakın, öğretim görevlilerini, akademisyenleri de,
dikkate alırsak, ülke bazındaki eğitim yapımızda,
olumlu gidişten de söz edebiliriz, diyoruz.
Ama;
Madalyonun bir de öbür yüzü var.
Nüfusumuzun yaklaşık 1/16'sı, üniversite eğitimi alıyor.
Başka bir ifade ile, genç ve tüketici vasfını taşıyor.
2-3-4-5 ya da, daha fazla, yılarını harcayıp,
okulunu bitirinceye kadar, sürekli tüketime yönlendirilmiş olan,
bu genç nüfus için, okullarını bitirdikten sonra,
iş bulmaları ve çalışmaları için, gerekli alt yapı oluşturulamıyor.
Yani, eğitimli insanlar, mesleklerinde çalışma fırsatı bulamıyor.
Esasında, istediği gibi iş de bulamıyor.
Böyle olunca da, emekli nüfusun yanı sıra, üretici olması gereken,
milyonlarca genç ve enerjik nüfus da, tüketici konumuna,
dahil oluyor. Bu da, demek oluyor ki, ülkemiz nüfusunun,
büyük bölümü, üretmeden tüketen toplum vasfı taşıyor.
O halde;
Sağlıklı düşünecek olursak, hangi ülkenin, ekonomik yapısı,
hem genç, hem orta yaşlı ve hem de ileri yaşlı nüfusuyla,
tüketici rolü üstlenirken, sıkıntısız olabilir ki?
Bu durumda;
Yeterli üretim olmadan, sınırsız ve dengesiz,
tüketim içerisinde bulunan, ülkemizde de,
mevcut ekonomik yapımız,
oldukça sıkıntılı görünmekte ve gelecek dönemlerde,
daha da sıkıntılı dönemler, hepimizi bekliyor diyebiliriz.
Böyle bir sıkıntının güçlenmesini önlemek için,
üretimi arttırabilecek yeni kaynak ve projeler devreye girmelidir.
Alternatifler yaratılmalı, gereksiz tüketimden kaçılmalı,
azami ölçüde tasarrufa yönelmeli, enerjik ve genç nüfusun,
eğitiminin yanı sıra, iş ve üretim alanlarına dahil edilmesi,
"mal + hizmet = para", kuralının, kusursuz ve eksiksiz,
uygulanması, gerçekleştirilmelidir...
"EĞER, REFAH VE HUZUR İÇERİSİNDE YAŞAMAK İSTİYORSAK!..."
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!