Ekmek ile ilgili birçok makalem yayınlandı. Şimdi bir yenisini daha ekliyorum. Hem de öyle ki....
" Kutsal" kelimesine layık oluncaya kadar, geçirdiği zor ve fedakar serüvenini anlatarak...
İçerisinde, el emeği, alın teri, göz nuru, sabır gücü, VİCDAN VE temiz yürek özellikleri taşıyan bir serüvenden bahsediyorum. Hijyen, temizlik, sağlık ve kalite konularında, asla ve asla tolerans kabul etmeyen, kusur ve hata yapma şansı tanınmayan, temel gıda maddesinden söz ediyorum. Sıcak ve çekici yapısıyla, iştah açıcı özelliğiyle birlikte, kahvaltıda, ara öğünde, öğlen, akşam ve hatta, acıktığımız her anda, aradığımız, ihtiyaç duyduğumuz bir besin kaynağı...
"EKMEK". Sağlığımızın ve açlık hissimizin en önemli yapı taşı...
Etkin tedavi amacıyla kullanılan ilaçlardan bile daha değerli saymamız gereken, vaz geçilmez parçamız...
Buraya kadar, çok güzel... Kutsal değerdeki "ekmek" tanımını yaptık. Ama, bu yapıdaki özelliklerde, kimlerin emekleri ve katkıları olduğunu, düşündük mü hiç?..
Ya da, kaç kere düşündük?..
Açık söylemek gerekirse, biz tüketiciler, ya hiç düşünmedik...
Veya, yeteri ölçüde düşünmedik. Nasıl olsa, "ekmek elden, su gölden!.".ata sözüne alıştık...
Oysa: Yaşamımızın olmazsa olmazı üç temel yapı taşının (su, hava ve ekmek) önemli birisi konumunda bulunan "ekmek" sağlık, kültür, ekonomik ve sosyal yapımızın da temel unsuru.
Peki...
Şimdi, ben bir vatandaş ve bir yazar kimliğimle. tüm kamu oyuna soruyorum...
"EKMEK" deki kutsal yapının oluşmasında, emek veren mimarlar kimler?..
Şefkat, fedakarlık, sabır ve merhamet dolu temiz duygularını da içine katarak, VİCDAN felsefesiyle dolu, alın teri emekler kullanılarak, oluşturulan ve soframıza sunulan "ekmek" Bizlere ne ifade etmeli?..
Bu sorunun, o kadar çok cevabı var ki!. Bir kaç tanesini, örnek olarak vermek isterim...
Aç bir insan için, sağlık ve mutluluk sembolü.. Yoksul bir insan için yaşam formülü...
Zengin insan için kurtarıcı ilaç gibi can simidi... Bir milletin ve ekonomisinin, emniyet feneri. İkinci dünya harbinde ve tüm savaşlarda bile, tek kurtarıcı, yaşamsal besin kaynağı olduğu görülmüş ve kanıtlanmış bir değer...
O halde: Yine aklıma, birkaç soru daha geldi?..
Şimdi, tüm kamu oyuna ve mülki idare amirlerine (valiliklere, kaymakamlıklara), mahalli idare amirliklerine (belediye başkanlıklarına, meclis üyelerine), TBMM'nde üye olan tüm Milletvekillerine, Cumhurbaşkanlığı yüksek makamına, yargı sistemine, akademik eğitim yapımız ile sivil toplum kuruluşlarımıza soruyorum...
"EKMEK" kutsiyetine (Allah cc indinde ve kuran-ı kerim de "NİMET" olarak tasvir edilen yaşam iksirine), NANKÖR'LÜK olur mu?... İhanet olur mu?..
Tabii ki, olmaz....
Olmamalı da...
Öyleyse: "EKMEK" in kutsal yapısında emeği ve adeta imzası olan ve yıllardan beri, yaşadıkları kötü çalışma koşullarının düzelmesi için feryat eden FIRINCILAR ile FIRIN ÇALIŞANLARININ seslerini, neden duymazdan geliyoruz?..
Neden sessiz kalıyoruz?..
Neden, bir yasa tasarısı hazırlayıp, TBMM'ne, önerge verilmesi için kamu oyu oluşturmuyoruz?..
Yoksa, milyonlarca insanın mutlu olmasından rahatsızlık mı duyuyoruz?..
Veya, nasıl olsa, bizim tuzumuz kuru, sorun ve sıkıntı onların, bize ne diyerek, duyarsız ve bencil mi davranmayı tercih ediyoruz?..
Bütün bu sorulara etkili bir cevap vermek gerekirse, şunu söylemek mümkün. Bir ülke ve bir millet, "EKMEK" kutsiyetine, önem vermezse, yaşamsal ve temel gıda maddesinde, alın teri ve emeği olan çalışanlarının, sıkıntılarını görmezden gelirse, asla ve asla, iki yakası bir araya gelmez...
Ekonomisi de düzelmez.. Huzur, dirlik ve düzen de istenilen seviyede olamaz...
Yani: Milyonlarca insanı olumsuz etkikeyen, sıkıntı, üzüntü ve mutsuzluk varken, diğer insanların, huzur, güven ve mutluluğundan söz etmek, abesle iştigal demektir ve mantık dışıdır...
Sözün kısası: TÜM KAMU OYU VE DEVLETİ YÖNETEN YETKİLİLER!..
Çözün artık, bu mutsuzluk haykırışlarıyla, sıkıntılarına çare arayan FIRINCILARIN VE ÇALIŞANLARININ, koşullarındaki problemleri...
Çözün artık...
Çözün...
Daha başka, nasıl söyleye bilirim ki?
NOKTA!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!