Öyle bir bedel ki!...
Akıl sır ermiyor.
Hiç kimse de, ödenen kötü bedele, çözüm üretemiyor.
Her canlının, yaşamını esir almış.
Dolu dizgin gidiyor.
Sanki, hayatın olmazsa olmazı gibi.
Bazen mutluluk kaynağı oluyor.
Bazen de, bir kabus, bir illet gibi ağırlığını hissettiriyor.
İçerisinde ise, neler barındırmıyor ki!...
Aşk, sevgi, nefret, öfke, kıskançlık, sahtekarlık, nankörlük,
riyakarlık, ihanet, bencillik, güvensizlik, dengesizlik,
zaman zaman mutluluk, ama, genellikle mutsuzluk!...
İşte bütün bu saydıklarımın kaynak kurulumu ve baş sorumlusu,
ne yazık ki, "cinsellik"...
Erkeklerin baba olmalarının ve kadınların ise, annelik keyfine varmalarının,
özünü oluşturuyor.
Fakat, gelin görün ki, yaşamımızda, en büyük problem olarak,
varlığını sürdürüyor.
Peki;
Aslında, keyifli olması gereken ve nesillerin devamına neden olan,
varlıklara hayat veren böyle bir duygu, nasıl oluyor da,
yaşamımızın en büyük problemi olarak, karşımıza dikiliyor?
Başka bir ifade ile, neden, başımızın belası biçimine dönüşüyor?
Özetle, cinsel istek ve dürtülerimiz, sonucu, neden hüsranla bitiyor?
Mutluluk yerine, mutsuzluk, doygunluk yerine, neden bıkkınlık getiriyor?
Cevabını bulabilene, aşk olsun derim. Doğrusu.
Ardından, evliliklerde boşanmalar, sevgililerde ayrılmalar,
kıskançlıklarda iftiralar ve cinayetler, masum insanlara tecavüzler,
toplumda meydana gelen ahlaki çöküntüler, aile yapılarındaki erozyonlar,
Anadolu'nun töresel sapkınlıkları, aile içi şiddet, ve saire ve saire...
İşte, asıl sorun, böyle olaylar neticesinde, meydana geliyor.
Toplumumuzun da, en büyük yarası olarak, varlığını sürdürüyor.
Tedavisi için gerekli ilacı ise, hiç kimse bulamıyor.
Bence, böylesine ağır bir psikolojik hastalığın,
ilacının bulunamaması, çok normal.
Çünkü, her iki cins varlık da, yani, hem kadın ve hem de erkek,
kendi üzerine düşen sorumluluğun gereklerini, yerine getiremiyor.
Çelişkili ve dengesiz davranışlar nedeniyle, karşısındakini itiyor.
Sözde, çekici olabilmek için, her türlü çabayı gösterdiğini sanıyor.
Ama, beraberliğin, yaşam içerisindeki detaylarını göz ardı ediyor.
Agresif bir yapıya dönüşen davranışlar da,
kişilerin, birbirlerinden uzaklaşmalarına neden oluyor.
Bunun sonucunda, aşkın, sevginin, saygının, ilginin ve şefkatin,
besin yuvası olması gereken "cinsellik" faktörü,
kabuk ve kimlik değiştiriyor.
İtici, nefret pompalayan, güvensizlik sergileyen, iğrenç davranışlara,
kötü kavgalara ve hatta, cinayetlere varan, istenmeyen olaylara,
kapı aralıyor.
Tacizleri, tecavüzleri, iftiraları, asılsız ve gıybet sayılabilen günahları,
bünyesinde barındırıyor.
Doğal olarak;
Ahlaki zafiyet, toplum yapısındaki bozukluk, zihniyetlerdeki çarpıklık,
"cinsellik" yapımızdaki, düşünce, zarafet, ölçü, kalite ve anlayış çarklarının,
bozuk dönmesi, yaşamımızı, kabus haline dönüştürüyor.
Başımıza bela oluyor. Fren sistemi ve direnme gücü zayıf olanları,
tek kelimeyle bitiriyor. Yok ediyor. İnsanın, insan olma unsurları sayılan,
şeref, haysiyet, ar, namus, gurur, onur, ilke ve moral gibi değerleri, yerle bir ediyor.
Her iki cins olan, erkek ve kadın aktörlerin, birbirlerinden nefret etmelerine,
güvensizliğe, sevgisizliğe ve saygısızlığa, davetiye çıkarıyor.
İşte, seviyeli olmayan, içerisinde saygı, sevgi,
normallik ve kalite bulunmayan "cinsellik",
bedeli çok ağır bir fatura olarak,
yaşamımızı esir alıyor. Suç unsuru haline dönüşüyor.
Böylece de;
Her türlü beraberliklere, dostluklara, sevgililiklere, arkadaşlıklara ve evliliklere,
yazık oluyor!... "HEM DE ÇOK YAZIK!..."
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!