Biz insanlar, hep böyle yapıyoruz.
Yakın olduğumuz, sevdiğimiz, beğendiğimiz,
her şeyi, kendimize mal ediyoruz.
Hiç bitmeyecek, asla gitmeyecek zannediyoruz.
Sanki, sonsuza kadar, bizim olacak diye düşünüyoruz.
Kullandığımız, eşyaları, maddi değerlerin tümünü,
tanıdıklarımızı, yakın dostlarımızı, eşimizi, anne-babamızı,
çocuklarımızı ve hatta, kendi bedenimizi ve ruhumuzu dahi,
"benim, diye" biliyoruz. Sahipleniyoruz. Benimsiyoruz.
Duygularımızın, öğrendiklerimizin, alıştıklarımızın,
düşündüklerimizin ve bildiklerimizin etkisiyle,
moral ve motivasyon olgularını, yaratıyoruz.
Birçok gerçeğin, olması kaçınılmaz noktaların,
yaşam kurallarının ve esas doğruların, farkına varamadan,
sahiplenmek istediğimiz tüm değerler için, sadece,
"benim, bana ait", diyoruz. Böylece de, kendimizi, avutup duruyoruz.
Mal, mülk, para, makam, şöhret, fizik yapımız, güzelliğimiz, sağlığımız, sevdiklerimiz, sevildiklerimiz, tüm yakınlarımız, hepsi, ama, hepsi,
"benim" sanıyoruz...
Oysa;
Esas gerçek bu değil, işte.
Hiçbir şey, bize ait değil. Yani, sahip olduğumuzu zannettiğimiz tüm değerler, sadece ve sadece, Yüce Rabbimize ve dolayısıyla, toprağa ait.
Oradan geldik. Hiçbir şey iken, kendimiz olduk. Sıfatlandık. Adlandık.
Sahiplendik. Hislendik. Duygulandık. Yer ve hacim işgal ettik.
Küçücük bir hücre iken, büyüyüp, ağırlık oluşturduk. Tüm olguları,
bu çerçevede değerlendirdik. Kendimizi, hep oyalayıp, durduk.
Yani, kandırdık.
Belki de, buna mecburduk. Başka türlü, yaşamın ağır yükünün, altından kalkamazdık. Kendimizi, "benim" düşüncesiyle,
rahatlatmalıydık. Gerçeklerin, acı olduğunu, görmezlikten gelmeliydik.
Mutluluğun, huzurun ve yaşam içerisindeki başarının sırları,
bu kelimede, saklıydı. "Benim!...". "Bana ait!...", ifadesinde...
Size bir şey söyleyeyim mi?
Ben, bu yaşıma gelinceye kadar, "bana ait" olduğunu sandığım,
hep benimle birlikte olacağını düşündüğüm, çok önemli bazı değerleri,
kaybettikten sonra, "benim değil" felsefesiyle, yaşamaya başladım.
Çünkü;
Esas gerçek, buydu. Tecrübesini yaşamadığım bir konuydu.
Halen de, kaybedeceğim, fakat, zaman zaman, moral ve motivasyon yapımı, güçlendirmek adına, "benim" zannettiğim,
ama, aslında hiç bir zaman, "bana ait olmayan",
tüm kalan, değerlerimin olduğunun da,
çok iyi farkındayım...
O nedenle de, yaşam felsefemde, her zaman, ama, her zaman,
"NE İDİM, NE OLDUM..." diyemiyorum...
Sadece ve sadece, "NE OLACAĞIM..." diyebiliyorum...
Aldığım her nefesi, ürettiğim her düşünceyi, arzularımı, duygularımı,
algıladığım tüm faktörleri, bu çerçevede, dizayn ediyorum...
Yaşamımın son noktasında, ne olduğumu, ya da, ne olmadığımı,
idrak edeceğimi, bilerek!...
"HİÇBİR ŞEYİN, HATTA, BEDENİMİN DAHİ, BENİM OLMADIĞINA, İNANARAK VE DÜŞÜNEREK!..."
VEEEEE,
"BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ!..." tekerlemesinin şuuruyla,
"SADECE, BİR HOŞ SEDA BIRAKMAYI, İSTEYEREK!..."
Not: Bu yazım, birazcık, sevimsiz oldu. Ama, ne yazık ki,
gerçek, bu!...Ne demişler? "Gerçekler, daima acıdır..."
Zaten, "SEVİMLİ, YA DA, ACI OLMAYAN, BİR GERÇEK, VAR MI, Kİ?..."
Saygılarımla
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!