Aşk...
Üç harfli bir kelime.
Türkçe' de böyle söyleniyor.
Dünya ülkelerinde, konuştukları dile göre, harfler değişiyor.
Ama, anlamı, duygulardaki etkisi ve amacı, hep ayni.
Kimine göre, keyif ve heyecan yuvası....
Kimine göre, bir tutku.
Kimine göre, vazgeçilmez bir acı.
Kimine göre, hayallerin başlangıç noktası. Süsleyen güzelliği.
Kimine göre, beklenti, istek ve arzuların, bütünleştiği yer.
Kimine göre, yeni nesillerin (evlatların) varlık sebebi.
Kimine göre, aile olmanın temel taşı.
Kimine göre, yaşamdaki tek ihtiyaç.
Kimine göre, üzüntülerin baş sorumlusu.
Kimine göre, hayatın olmazsa olmazı...
Adı her neyse.
Bu tarifleri, çoğaltmak mümkün.
Bana göre ise, "aşk", karşındakini,
hayal gücüne göre,
kendinden üstün hissetmek.
Yani, tam bir teslimiyet.
İstismar edilmeye, ya da kullanılmaya açılan kapı.
Pek tabii ki, aşık olduğunuz kişi, sizi taşıyamıyorsa.
Sizi anlayamıyorsa. Size layık ve uygun biri değilse.
Üzülmeniz, hüsrana uğramanız, hayallerinizin yıkılması,
kaçınılmaz bir sonuç.
Peki;
Nedir bu "aşk" denilen şeyin, esas anlamı ve yapısı?.
Bilimsel araştırmalar, ne diyor acaba, "aşk" için?
Genellikle, insan neslinde görülen bu üç kelimelik yapı,
acaba, bir duygu mu?
Ya yoksa, başka bir davranış ve enerji biçiminin göstergesi mi?
Ben de merak ettim, doğrusu.
Ve, ansiklopedik verileri incelemeye çalıştım.
Okuduğum bazı bilgileri, kendi mantığımla da harmanladım.
Şimdi de, bu sentezleri ve analizleri, sizlerle paylaşmak istedim.
"Aşk", insanlara özgü bir enerji biçimi.
İki ayrı beyin arasında, bazen karşılıklı,
bazen de, tek taraflı aktif hale dönüşebilen, oluşum.
Beynin, normalden daha aktif hale dönüşen bölgedeki hücre yapısının,
"aşk" kelimesine uygun biçime dönüşmesi.
Böyle bir oluşum, beynin iki bölgesini ilgilendiriyor.
İlki, iştahla yakın ilişkisi olan, "orta insula bölgesi".
İkincisi ise, keyif verici duyguların merkezi sayılan, "ön cingulato bölgesi".
Bu araştırma sonuçlarına göre, "aşk", bir duygudan ziyade,
beynimizin ödül merkezinin, motivasyon sistemi, şeklinde değerlendiriliyor.
Yani, uzun lafın kısası, "aşk", açlık ve tokluk hissinin,
birbirine zıt anlamı ve yapısı gibi, her an değişime uğrama ihtimali olan,
enteresan bir enerji ve beyin hücrelerinin değişkenliği, diyebiliriz.
Genellikle, diğer memelilerle karşılaştırıldığında, insan beyninin,
"aşk" konusunda, gelişim gösterdiğini, "prefrontal (ön)" korteks bölgesinin,
aktif hale dönüştüğünü de, anlayabiliriz.
Demek oluyor ki, "aşk", kalıcı bir duygu değil, beyinsel bir faaliyettir.
İhtiyaçtan oluşur. Acıkmak gibi. Doymak gibi. Öfkelenmek gibi.
Ya da keyiflenmek gibi. Doyuma ulaştığında, şekil değiştiriyor.
Alışkanlığa, bıkkınlığa, üzüntüye veya hayal kırıklığına dönüşebiliyor.
Hatta, zaman içerisinde, pişmanlık, çaresizlik ve nefret yuvası oluyor.
Bu düşüncemizi destekleyen, bir sürü örnek vermek mümkün.
Büyük "aşk" ile kurulan evliliklerin, nasıl sona erdiğini,,
arkadaşlıkların, ilk heyecanlarının, dağlardaki karlar gibi nasıl eridiğini,
sevgilerin ve saygıların, nasıl nefrete dönüştüğünü,
hep birlikte, görüyoruz, bazen yaşıyoruz ve okuyoruz.
Sonuç olarak;
"Aşk ve Sevgi'deki enteresan yapı" için,
şöyle bir değerlendirme, yapabiliriz.
Her zaman, bitmek ve değişmek riskine kapı aralayan,
kolaylıkla şekil değiştirebilen, zamana, davranışlara,
meydana gelen ve gelebilecek oluşumlara ve olaylara göre,
biçimlenen, kişilik yapılarındaki farklılıklara göre de,
sürekliliğini yitiren, çoğu kez de, gerçekle çelişkili görüntü veren,
anlamsız, faydasız bir enerji dağılımıdır.
Pek tabii ki;
Bu yazdıklarım, benim fikrim ve değerlendirmelerimdir...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!