İzmir kent tarihi ile ilgili zaman içerisinde çeşitli araştırmalar yapılmış ve halen kent tarihi ile ilgili gün yüzüne çıkarılmaya devam eden çalışmalar mevcuttur.
Bu çalışmalar içinde İzmir kent tarihimizin en önemli keşiflerinden birisi de İzmir Kazıları ve Agora olarak belirtebiliriz. Bu kazılar halen Doç.Dr.Akın Ersoy hocanın kıymetli başkanlığında devam ettiğini de ilave edelim.
Bu hafta başında Dokuz Eylül Gazetesi yazarlarından, İzmir kent tarihçisi İlhan Pınar hocamızın 1930 Sel Felaketi ve Agora isimli makalesini okudum. 24 Ekim 1930 tarihinde İzmir’de çok büyük bir sel afeti yaşandığı ve bu felaketin sonrasında Namazgah’ta bir çitlembik ağacının yıkıldığı ve Agora’nın bu ağacın altında ortaya çıktığını aktarmış.
Tabi İzmir araştırmacı ve tarihçilerinin bir kısmı bu konuya şüphe ile yaklaşmakta olduğunu ekleyelim. Elde bu konu ile ilgili veri, bilgi, gazete haberi veya kaynak yok desek yeridir.
Bende naçizane bu konu ile ilgili teknik anlamda çok fazla detaya sahip olmasam da, basın taramalarım sırasında bulduğum ve önemli olduğunu anladığım çeşitli kaynakları arşivime almıştım. Bu çitlembik ağacı konusuna değinelim istedim.
NEDİR BU ÇİTLEMBİK AĞACI EFSANESİ ?
1 Aralık 1935 tarihli Yeni Asır gazetesinde İzmir Müze Müdürü Kantarağasızade Selahattin bey, bu ağaç konusu ile ilgili, Tokdil imzalı makalede durumu şöyle aktarıyor:
Basmahane’de yokuş başının en tümsek sırtından aşağı doğru müze müdürü ile inerken müdür şöyle bir durdu:
Yürüdük, Hatuniye parkı önünde tekrar durduk.
Okuduğumuz üzere, Agora’da ağaç veya ağaçlar devrilmemiş ve 1935 yılında hala yerinde! Hatta köklerinden Agora’nın üzerinde ve dükkanlarına bu köklerden su damladığı da aktarılmış.
Gelelim Agora ve Yeni Smyrna kazılarına…
8 Ekim 1932 tarihli Milliyet gazetesinde tespit ettiğim bir haberde, Müze Müdürü Selahattin Kantaroğlu ile yapılan mülakatta önemli ve tarihi bilgiler veriliyor.
Bu bilgiler içerisinde bizi ilgilendiren kısım, Yeni İzmir kazıları sırasında sadece stadyum ve tiyatronun bilindiği fakat bunların da harap bir halde olduğu aktarılıyor. Günümüzde Agora olarak bildiğimiz alanda bulunan binalardan dolayı burada eski tabirde “hafriyat” yeni tabirde “kazı” yapma olanağı bırakmadığı aktarılıyor. Kalan kısmı Selahattin bey’in demecinden okuyalım:
Bu sebeplerden dolayı İzmir’de hafriyat(kazı) yapılamıyordu. Acaba bir şey var mı yok mu diye burasına bakmakta binalar sebebi ile mümkün değildi.
Meğerse eski İzmir, yeni İzmir’in altında yaşıyormuş da kimsenin haberi yokmuş!
Yani eski, yeni bütün müverrihleri(tarihçileri), arkeologları, âlim ve seyyahları işgal eden bu İzmir muammasının düğümünü çözmek, 1932 senesi Nisan’ında İzmir ve havalisi(çevresi) Âsar-ı Atika Muhibleri Cemiyeti reisi İzmir valisi Kazım Paşa ile İzmir Âsar-ı Atika Müzesi müdürü ve mezkur cemiyet idaresi azasından ve umumi katibi Ömer Selahattin bey’e nasip olmuştur.
Bu gazete kaynağında belirtildiği üzere 1932 Nisan ayında burasının resmen tespiti yapılıp, ilgili kurumlara aktarıldığı ve resmi bir kazı halini aldığını anlayabiliyoruz.
Ancak yazının devamı daha da enteresan, ilgili yazıda şöyle deniliyor:
Fakat bu birden bire olmuş zannedilmesin. Selahattin bey İzmir müzesine müdür ve cemiyete âza olduğu 1926 senesinden 1932 senesine kadar tamamı yedi sene çalışılmış, İzmir’e dair eski yeni ne kadar kitap ve eser buldu ise okumuş, kendisi zaten İzmirli olduğundan şehri iyi bildiği için nerelerde neler bulunduğunu, nereden ve nasıl başlamak lazım geldiğini aramış, tetkikat yapmıştır. Bu gayretler neticesinde definenin ucu nihayet Namazgah mevkiinde mahalleler ortasındaki büyük mezarda bulunmuş ve derhal sondaja başlanmıştır.
Fakat ileride bir mahcubiyet hasıl olmamak için her şey bu yedi sene zarfında ve bahusus(özellikle) sondaj bidayetinde(başlangıcında) gizli tutuluyordu.
Evet, ilgili gazetede çok önemli bir tarihi bilgi verilerek Selahattin Kantarağasızade bey’in İzmir müzesinde müdür olduğu 1926 yılında kazılara başlandığı ve 7 sene boyunca gizli tutulup, 1932 Nisan ayında kamuoyuna burasının bir Agora olduğu resmen duyurulmuştur.
Yazının devamında ise İzmir Valisi Kazım Paşa ve İzmir Belediyesi’nin bu kazılara maddi yardımda bulunduğu aktarılmış.
İlgili yazıda “burası nedir?” diye sorulmuş, eski ve yeni alim ve arkeologlardan alıntılar yaparak burası hakkında tüm fikirleri ve tezleri aktarılmış.
İkonomos(1814) İzmir Metropoliti olduğundandır ki kadim Aya Yani kilisesi deyip geçmiş.
Şexier(Texier) “1835” (Kadim büyük Agora “Çarşı” olması muhtemeldir) demiş,
Storari “1855” (Kale, saray veyahut emniyet-i ammeye mahsus bir mahal) fikrinde bulunmuş.
İzmirli B.Slaars “1867” kadim Strabon’a istinatla (eski İzmir’in yukarı ve aşağı mahallelerinde mevcudiyeti eski müverrihler tarafından zikredilen muazzam, mürabba Fortique “revak”lardan olması muhtemeldir) mütealasını yürütmüş.
Chandler, Tournefort “1712” ve diğerleri bir şey söyleyememişler. Eskilerin bu birbirlerine zıt fikirlerinin hepsi bize tahminden başka bir şey değildi.
Selahattin bey’in aktardığı fikirlerden en önemlisi; günümüzde Agora olduğunu bildiğimiz bu alanı, 1835 yılında tahmin ve tespit eden Arkeolog Texier.
Charles Texier (1802, Versay - 1871, Paris) Fransız mimar, arkeolog ve gezgin, ilki 1833 ve ikincisi 1843 yılında olmak üzere Anadolu'da yıllarca süren seyahat ve incelemeleri sırasında Türkiye'nin çok büyük bir kısmını baştan başa gezip dolaşmış, kazılar yapmış, araştırmalarda bulunmuş ve bütün bu çalışmalarının sonuçlarını yayınlamıştır. Bizim için çok önemli sayılan Küçük Asya; Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi(1862-Paris) isimli eserinde, İzmir ile ilgili kısmında ilk kez Agora olabileceğini şu şekilde aktarmıştır:
“Tiyatrodan biraz daha aşağıda, Yahudi mahallesinin sınırında boş bir alan, bir mezarlık ve büyük ağaçlarla dikilmiş olduğu gözükür. Bu alanın her yerinde dört köşeli sütunlar ve duvarlar iki veya üç kare ve kapatılmış sütunlar hala gözüküyor. Büyük ihtimalle bu antik bir agoranın kalıntılarıdır. Onu çevreleyen dörtgen portiko. Sütunlar mermerden gedik kırmızı ve beyaz çizgili.”
Texier’in bu keşfi yaklaşık 100 yıl sonra 1932 yılında Selahattin bey ve İzmir müzesi tarafından kanıtlanmış ve ilgili kazı 1941 yılında tamamlanmıştır.
İlerleyen araştırmalarda, Namazgah ve çevresinde bulunan kazılarda ortaya çıkan tarihi eserlerin, dönemin İzmir müzesi ekipleri tarafından değerlendirmeleri ve enteresan tezlerini/bilgileri aktaracağım.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!