Karşıyakamızın bir asırdan fazladır bu topraklara kuruluş felsefesi olarak barış ve adalet getirme arzusu tüm spor tarihince malumdur. Emperyalist güçlerce işgal edilen topraklarımızda, adaleti sağlama duygusu ile ortaya çıkan Kaf Sin Kaf, sportif anlamda ilk defa reaksiyon gösteren spor kulüplerinin başında geliyor.
1930 yılı sonlarında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve yoldaşlarının başlattığı; “Yurtta barış, dünyada barış” mottosu kulübümüz için de tabir-i caizse yol haritası oluyordu.
Türk sporu için çok önemli olan Midilli seyahati ve bir Türk takımının Yunanistan’da ilk kez galip geldiği Aris F.C. maçı ile çeşitli zorluklar içerisinde bulunan, aradığı desteği yeteri kadar bulamayan Karşıyaka Spor Kulübü, yıllarca savaştığımız, emperyalistlerce piyon olarak kullanılan Yunanlılar ile savaş zamanı olduğu gibi barış zamanında da evrensel değerlere uygun şekilde mücadelesini bırakmamıştı.
Yunanistan devletinin savaş zamanında emperyalistlerce kullanılmasından dolayı, bu toprakların en eski kimliklerinden Rumların da bir kısmı bu provokasyonlara çanak tutmuş, yüzlerce yıldır kardeşlik bağı ile bağlı olduğu Türkiye’ye ve Türklere düşmanlık beslemişlerdir.
Arşivlerde, bu topraklarda Osmanlı Devleti’nin tebaası olarak binlerce yıldır yaşamakta olan Rumların emperyalizme nasıl çanak tuttuğunu, işgal kuvvetleri adı altında bu topraklara acı ve gözyaşından başka bir şey bırakmadığı çok açık yazılıdır.
Ancak buraya şu bilgileri eklemek ise boynumuzun borcudur. Emperyalizme boyun eğmeyen, binlerce yıldır kardeşlik bağı ile bağlı olduğu Türklerle beraber bu işgalcilere gereken cevabı defaten veren Rum kökenli vatandaşlarımız olduğunu da aynı arşivlerde belgeleri ile durmaktadır.
İşte bu kardeşliğin somut örneklerinden olabilecek, spor tarihimiz için önemli ve belki de hiç duymadığınız bir hikayeyi aktaracağız.
İSTANBUL’UN KARŞI YAKASI – AEK VE PAOK - BEYOĞLU SPOR KULÜBÜ
Rumların; İngilizlerin bu topraklara getirdiği futbolu kısa zaman içerisinde kavrayıp, mesafe kaydettikleri tüm spor tarihçileri açısından malumdur. Osmanlı Devleti’nin başkenti payitaht İstanbul’da Rumların spor sahnesine çıkışı 1877 yılında Ermis(Hermes) Pera Atletizm Kulübü ile olmuştur.
İşte o futbolun ve sporun öncü kulüplerinden olarak nitelendirebileceğimiz, İstanbul Rumlarının 1914 yılında günümüzde Beyoğlu olarak bildiğimiz Pera semtinde kurduğu Sporting Club de Pera takımının 18 kişilik kafilesi, 11 Aralık 1922’de King George isimli gemiyle Avrupa’ya gidip bir daha dönmemiştir. Bir kısmı Marsilya, Almanya, İtalya ve İngiltere’de kalarak spor hayatlarına devam etmişlerdir.
Büyük çoğunluğu ise Yunanistan’da kalarak ülkenin en önemli kulüpleri olan Atina’da AEK ve Selanik’te PAOK kulüplerini kurdular.
Kurtuluş savaşından kaçmayan Rum azınlık ise, 10 Mart 1923’te adını Beyoğlu Spor Kulübü’ne çevirerek uzun yıllar Türk sporuna hizmet ettiler.
KAF SİN KAF, PERA TAKIMINI MİSAFİR EDİYOR – İLK TEMAS 1931’DE
Cumhuriyet’in kazanımlarını spor sahalarında göstermek için öncülük eden kulübümüz, İstanbul’un Rum takımı Pera’yı şehrimize davet etmişti. Bu eşsiz davete icabet eden Pera’lılar, bu toprakların en kadim kulüplerinden Karşıyakamız ile ebedi dostluğunun başlangıcını yapmışlardır.
Hatta, Pera’nın davet edilmesine müteakip, İstanbul İtalyanları Kulübü U.S.İ’de Kaf Sin Kaf ile maç yapmak için şehrimize gelecektir. Bu temasları da ilerleyen dönemlerde okuyucularımıza aktaracağız.
20 Kasım 1931’de saat 15:20’de Alsancak Stadı çok kalabalık bir seyirci huzurunda başlamıştı.
Maçı izleyenler arasında Karşıyaka’yı hiçbir surette yalnız bırakmayan, ülkemizin kurtulmasında ön saflarda yer almış, Fahrettin Altay Paşa’mız da bulunmaktaydı.
Maçın detaylarına geçmeden Türk spor tarihine damga vurmuş bir kişiden, maçın hakeminden bahsedeceğim.
MISTER FREDERICK PAGNAM – TÜRK MİLLİ TAKIMI ANTRENÖRÜ
Maçın hakemi, o tarihlerde dünya futbol tarihi için önemli isimlerden birisi, Türkiye Milli Takımı ve aynı zamanda Galatasaray antrenörlüğü yapan Mr. Frederick Pagnam’dır.
Fred Pegnam, futbola 1909'da Blackpool Wednesday takımında başladı. Sonraki sezon Huddersfield Town'a geçse de 2 sezon hiçbir maçta forma giymedi. 1912-13 sezonunda Southport Central'da oynadı. Buradaki performansı ile Blackpool FC'ye geçti. 2. ligde oynayan Blackpool ligi sonlara doğru bitirse de Pagnam 20 lig maçında oynayıp 1 gol kaydetti. 1914'te Liverpool FC'ye transfer oldu. Birinci ligde oynamaya başlayan Pagnam, ilk maçı olan 10 Ekim 1914 Chelsea maçında ilk golünü de kaydetti. 2 hafta sonra Tottenham'a bir maçta 4 gol kaydetti. Sezon sonunda Liverpool başarısız olsa da Pagnam attığı 26 golle takımının en golcü ismi oldu.
Ekim 1919'da ise resmi olarak Arsenal FC'ye transfer oldu. 25 Ekim 1919'da ilk maçına Bradford City karşısında çıktı. İlk sezonda başarı kazanamasalar da Pagnam, takımın 13 golle takımın en golcü 2. ismiydi. Sonraki sezon yine kupa alamasalar da Pagnam bu sefer 14 golle takımın en golcüsü oldu.
1921'de mali sıkıntılar yaşayan Arsenal tarafından Cardiff City'ye satıldı. Burada geçen 9 aydan sonra Aralık 1921'de 3. lig takımı Watford FC'ye Watford için rekor bir ücretle transfer oldu. 1926'ya kadar 5 sezon burada oynadı. 3 kez takımın en golcü ismi oldu. 1922-23 sezonunda ise 32 golle liginin gol kralı oldu. Toplamda 144 maçta 67 gol kaydetti.(Wikipedia)
KARŞIYAKA – PERA MAÇI 2-2 BERABERE – GAVUR MÜMİN’İN YEĞENİ İLK MİLLİ FUTBOLCULARIMIZDAN “LAP LAP” LÜTFİ AKSOY
Hava biraz soğuk olmasına karşın dolu tribünler önünde oynanan maça takımımız şu kadro ile çıkmıştı;
Kaleci Lütfi, Lütfi(Aksoy), Rıza, Lütfi, Halil(Ağabey), Hamdi, İsmail(Arap), Hikmet, Niyazi, Fikret, Nevzat.
Önceki hafta sakatlanan Şevki ve Esat bu maçta takımımız adına forma giyemiyordu. 4.dakikada penaltıdan İsmail’in attığı golle 1-0 öne geçiyorduk.
Defansımızda bir isimden özellikle bahsetmek istiyorum. Ahmet Lütfi Aksoy. Lap lap lakabıyla tanınan Lütfi bey, milli mücadelemiz sırasında çok önemli görevleri bulunan Gavur Mümin olarak bildiğimiz hatta dizilere dahi konu olan, dönemin en önemli Türk casusu Mümin Aksoy’un yeğeni. Pek kimse Lütfi Aksoy’u tanımasa da Karşıyaka da milli olmuş ilk futbolcularımızdandır. Eski Balçova mezarlığında yatmaktadır.
Mustafa Mümin Aksoy hakkındaki bilgileri kısaca aktarırsak, 1911 yılında Beylerbeyi Yedek Subay Okulundan mülâzım-ı sânî (teğmen) olarak mezun olduktan sonra Balkan Savaşı'na katılmış, Edirne ve Çatalca'da görev almıştır. Daha sonra Çanakkale Savaşı ve Türk Kurtuluş Savaşı Doğu Cephesi'nde görev aldı. İzmir'in İşgali'nden önce 1920 yılına kadar İzmir Jandarma Alay Komutanlığı görevinde bulundu. Yunan işgallerine karşı İzmir ve çevresinde örgütlenen Türk istihbarat teşkilatında görev aldı ve önemli faaliyetlerde bulundu. Mustafa Mümin'in Kuva-yı Milliye lehinde istihbarat faaliyetleri yönettiği dönemde, dayısı Hacı Hasan Paşa işgalci Yunan yönetimiyle uyum içinde çalışmış, hatta bunun için maaşı beş kat arttırılmıştı. Dayısının da yardımıyla İzmir'de görevini sürdürmüş ve işgalci Yunan güçleri lehine çalışan Türk subayı gibi görünmüş, Yunan Yüksek Komiseri Steryadis ve İşgal Kuvvetleri Komutanı Zafirios'un güvenini kazanmış, dönemin Türk sosyal yaşamında yeri olmayan şapka takmıştır. Bunlardan ötürü çevresinde kendisine Gâvur, Kirye ve Hain Mümin lakapları takılmıştır. Ancak o dönem İzmir halkı tarafından vatan haini olarak görülen Mustafa Mümin, tüm bunları Yunan İşgal Kuvvetleri Karargâhından aldığı istihbarat raporlarını Ankara Hükûmetine ulaştırmak için yapmıştır.
Teğmen Mustafa Mümin'in Büyük Taarruz öncesi Ankara Hükûmetine istihbarat topladığı Yunan Kuvvetleri tarafından anlaşılmış ve tutuklanarak Palamadi Cezaevi'ne gönderilmiştir. Mudanya Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Palya İstratona Cezaevi'ne, bir süre sonra da Lusiya Esir Kampı'na gönderilmiş, Türk Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan esir mübadelesinin ardından Yunan Başkomutanı Nikolaos Trikupis'e karşılık 5 Nisan 1923 tarihinde Türkiye'ye dönmüştür.
Lütfi bey ise aslında öğretmendir. Harmandalı köyünde başöğretmenlik yapmaktadır. Cumhuriyet sonrası futbolcularımızı incelediğimizde, Cumhuriyet kazanımlarını tüm ruhuyla elde etmiş sporcularımız çoğunlukla öğretmen kökenlidir. Bir röportajında Harmandalı köyünde küçük-büyük demeden köylüleri Cumhuriyet’in kazanımlarını aktarmaya, irşad etmeye çalıştığını beyan etmiştir.
İlk milli futbolcumuz Vahyi Oktay’ın Galatasaray Lisesi’ne atanmasından sonra ikinci olarak Galatasaray’a transfer olan Lütfi bey, aynı zamanda Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik yapmaktadır. Karşıyakamızda yetişip İstanbul’a transfer olan Lap Lap Lütfi, 1666 numaralı Galatasaray kongre üyesi olmuştur.
Maça dönersek, 30. Dk.’da kalecimiz “Deli” lakaplı Lütfi’nin hatasından ilk golünü Rum kulübü Pera buluyor, maçı beraberliğe getiriyordu.1-1
Birkaç dakika sonra takımımız Fikret ile mükemmel bir gol atarak devreye 2-1 galip olarak gitmişti.
İkinci yarıda Pera’lılar iyi başladılar, ve 55.dk.’da beraberlik golünü yakaladılar. 2-2
Ve maç bu sonuçla tamamlandı.
Maçtan sonra Pera Rum Kulübü kaptanı ile yapılan röportajda, Kaf Sin Kaf’ın misafirperverliği rakip takımın kaptanından şöyle aktarılıyordu;
“Çok temiz bir oyun oldu. Biz şimdiye kadar İstanbul’da Türk takımları ile yaptığımız maçlarda oyuncularımız üzerinde maç izleri görmeye alışkın olduğumuz için bugün memnuniyetle görüyoruz ki böyle bir şey yoktur. Bunu beklemiyorduk ve itiraf ederiz ki favulün çoğunu biz yaptık.
Bunu İstanbul’da anlatacağız.
Halkın bitaraflığından(tarafsızlığından) çok mütehassızız(duyguluyuz). “
Maçtan sonra İstanbul gazetelerinde Karşıyakamızın, Pera takımına 5-1 kaybettiğini yazan gazeteler olduğu için kulübümüzün genel sekreteri Muhlis Rıza (Ovalı) bey gereken cevabı vererek, İzmir ve İstanbul gazetelerini incelemeyen ilgili gazeteyi uyarmışlardır.
DAYANIŞMA YAŞATIR! BİRLİKTE DAHA GÜÇLÜYÜZ!
Kaf Sin Kaf’ımızın tarihinden bilinmeyen bu hatıraları aktarırken gururluyuz çünkü; belki de 110 yıl sonra ilk kez bu kadar detaylı bir Kaf Sin Kaf tarihi ortaya çıkıyor.
Gençliğimize aktarmaya gayret ettiğimiz bu belge ve bilgiler, ağırdan ve yavaşta olsa Kaf Sin Kaf gençliğine ulaşacak!
Bizim yolumuz Atatürk’ün de sıklıkla bahsettiği ilim ve fen yolu. İlimden ve fenden bihaber olanlar ise tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak.
Bugüne kadar yaptığımız araştırmalarda hiç kimseden, manevi dahi olsa bir destek almadık, aksine cebimizde yoktu yüreğimizden verdik.
Tabi ki Karşıyaka’yı kayıtsız, şartsız, çıkarsız seven, sosyal medya emekçileri, dostlarımız hariç.
KSKTV, KSKMedya, KarşıyakaMedya, Yıl1912 ekipleri gibi adını sayamadığım nice sayfalara ve dostlara saygı ve sevgilerimi arz ediyorum.
And olsun ki 110 yıllık bu güzide kulübün tarihini, kültürünü ve sevgisini tüm ülkeye duyuracağız.
Birlikte daha güçlüyüz.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!