Altınordu - Karşıyaka maçı vardı.
Altınordu şampiyonluğu garantilemiş ve o rahatlıkla sahaya çıkmıştı.
Karşıyaka ise stres doluydu.
Son maça çıkıyor ve mutlaka galip gelmesi gerekiyordu.
Aksi bir sonuçta Kafkaf küme düşecekti.
Tribünlerde de stres tavan yapmıştı
Çok zor da olsa Kafkaf golü buldu ve oyuncular soyunma odalarına yöneldiler.
Tribünler avazı çıktığı kadar hüzünle, biraz öfkeyle, biraz buruk sevinçle bir şarkı tutturdular;
"Dertlerin kalkınca şaha, bir sitem yolla Allah'a"
"En büyük sensin yine.. "
"Aldırma Kafkaf aldırma! "
Tribünlerde ağlayanlar vardı.
Soyunma odasına giden futbolcular da, zemberek gibi boşalmış, ağlamaya başlamışlardı.
Kan ter içinde ağlayan futbolcuların arasında Hasan Eryiğit de vardı
Sonra zaman geçti
Hasan ağabey belediye ile kulüp arasında bir köprü oldu.
Yıllarca adının önünde Karşıyaka veya Kafkaf yazan her türlü organizasyonlara imza attı.
Salonda yapılan bütün unutulmaz organizasyonların mimarıdır Hasan ağabey
Dönemin futbolcusu ve benim hocam olan Atilla Biçer'in birlikte ağladığı, birlikte güldüğü kader arkadaşıdır.
Selçuk Yaşar'ın kulüp merdivenlerinden inerken koluna tutunduğu bastonudur
Gode Cengiz'in bir dediğini iki etmeyen kardeşidir
Elbette artık Hasan ağabey yaşını almıştır
Mezara kadar ne belediyeyi ne kulübü sırtlayacak hali yok
Gün gelecek yollar tabi ki ayrılacaktır
Ama Hasan gibi bir ağabeye memurla amirle veya temsilen herhangi bir vekille tebligat yapmanın altında kibir yoksa eksik kalmış bir Kafkaf edebi vardır
Kabuğu değil, çekirdeği Kafkaf kokan birinin, Hasan ağabeyle yolları ayırırken;
"Hasan ağabey, gel bakalım bir çayımı iç, biraz konuşalım" şeklinde mütevazi bir teklif yapabilmesi için, asgari bir kibir ve azami bir Kafkaf edebine sahip olması lazımdır
Yoksa ne olacak ki?
Postacı da binlerce kişiye tebligat yapıyor.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!