Çevre sorunlarının tarihsel sürecine atıfta bulunarak sözlerine başlayan Prof. Dr. Erdem, “Stockholm de ilk kez 1972 yılında çevre sözcüğü telaffuz edildi ve sonrasında da 5 Haziran 1972’de Dünya Çevre Günü ilan edildi. Sebebi de şuydu, 1950’li yıllarda İngiltere’de henüz keşfedilemeyen toplu ölümler daha sonra Almanya ve diğer bölgelere sıçramıştı. O zaman insanlar dediler ki bu işte sorun var, bir şeyler yapmamız lazım. İşte o zaman çevre ile ilgili çalışmalarda büyük bir artış yaşandı. Biz de Türkiye’de aynı sorunları yaşadığımız için araştırmalarımızı ekolojiye yönelttik” dedi.
“ÇEVRE BİLİMİNDE DOĞA KURALLARI GEÇERLİ”
Ekolojinin ve doğa kanunlarının önemine değinen Prof. Dr. Erdem, “Çevre biliminde doğanın kuralları geçerlidir, hep unuttuğumuz bir şey bu. O yüzden hata yapıyoruz, yani biz zannediyoruz ki sadece tüketmekle hayatta kalınıyor. Çevreyi araştırmaya başlayınca gördük ki doğanın özgün sistemler içinde değerlendirilmesi gerektiği ortaya çıktı. Ekosistemler kendine özgü sistemlerdir, su ekosistemi, orman ekosistemi, insan ekosistemi. Buna aykırı hareket edemeyiz” diye konuştu.
Ekoloji ve ekonomi kavramlarının çevreyi koruma hususunda birbiriyle olan ilişkisini değerlendiren Prof. Dr. Erdem, “Ekoloji mi ekonomi mi? Çevre bilimi ve ekosistemler sağlıklı olursa sanayi olur. Çünkü ekoloji, temiz hava, temiz toprak ve temiz su demek. Ekonomi ise kirli hava, kirli toprak, kirli su demektir. Ekolojik ekonomi kavramını oturtmaya çalışmalıyız” diye konuştu.
“VAHŞİ TÜKETİM DÜNYAYI UÇURUMA SÜRÜKLÜYOR”
Kaynak kullanımı ve kaynağın sürdürülebilir olması gerektiğiyle ilgili görüşlerini de paylaşan Prof. Dr. Erdem, “Bu dengesizlik dünyayı uçuruma sürüklüyor. Vahşi tüketim çılgınlığı başladı, kullan at prensibine dönüldü. Nereye at? Doğaya. Bu yanlış, dünya kaynaklarının eşdeğer kullanılması gerekiyor. Kaynak kullanımına göre üretim merkezlerine ayrılmalı dünya. Su ayak izi diye bir şey var. Üretici safhasından tüketici safhasına gelene kadar harcanan suya dikkat edilmeli. Bakın, tüketicinin eline geçene kadar 1 kg ette 15 ton, 1 ekmekte 330 litre, 1 litre sütte 1100 litre su kullanılıyor” dedi.
“NE YAPMALIYIZ?”
“Ne üretiyorsak ona göre tasarruf yapmalıyız” diyen Prof. Dr. Erdem, “26 havza sahibiyiz ama su fakiri bir ülkeyiz. Büyük Menderes’ten bugün su içemezsiniz, diğer kaynaklardan da. Sularımız zehir gibi, havzalarımıza sahip çıkmalıyız” diye konuştu.
NASA’nın yaptığı bir araştırmayı paylaşan ve gelecekte tehlikenin yakın olduğunu belirterek sözlerine devam eden Prof. Dr. Erdem, “900 yıllık kuraklık incelenmiş, 1998-2012 yılları arasında 500 yıllık kuraklığın yüzde 50 fazlası yaşanmış. Son yüzyılda dünya ısısı 2 derece arttı, küresel ısınma artıyor. Böyle giderse ne olacak? Tsunamiler meydana gelecek, adalar çökecek, iklim değişecek, hastalıklar değişecek, en önemlisi ürün desenleri değişecek. Birleşmiş Milletler doğayı korumak için durmadan gün ilan ediyor. Buna en son Toprağı Koruma Günü eklendi. Hidrolojik kuraklık geliyor. Hidrolojik kuraklıktan sonra tarımsal kuraklık gelecek. Bu daha kötü” dedi.
Suyun stratejik öneme sahip olduğunu ve sulak alanları kurtarmamız gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Erdem, 22 Mart Dünya Su Günü’nde çevre bilincine herkesin ulaşması gerektiğini belirtti.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!