Bize biraz ABD’deki sokak basketbolu kültüründen bahseder misin? Basketbol günlük hayatınızın ne kadar içindeydi?
Amerika’da sokak basketbolu çok yaygın, genelde bütün çocukların hayatında var. Takımlarda oynamaktan çok, çocuklar sokaklarda bir araya gelir ve herkes kendi mahallesinde takım oluşturarak, diğer mahallelerdeki çocuklarla maç yapar. Bu yüzden mahalleler arası rekabet çok vardır. Kazanmaktan çok gurur önemlidir.
Rafer Alston, Rick Kirkland, The Goat gibi efsanelerin senin sokak basketboluna yönelmende bir katkısı oldu mu?
Alston benim için çok önemli bir figür oldu. Ben çocukken, benim şu anki yaşlarımdaydı. New York’ta sokak basketbolu oynadığı dönemde Alston’ı TV’den izlerdim. Onu izlemenin kesinlikle benim üzerimde çok büyük etkisi var.
Harlem ekibiyle geçirdiğin zamanları şimdi nasıl hatırlıyorsun?
1 senede 20 farklı ülkeye gittim, bu yüzden çok farklı bir deneyim oldu benim için. Ama basketboldaki rekabeti çok özledim, çünkü orada her şey rekabetten çok eğlence amaçlıydı.
Profesyonel olarak basketbol oynamaya başladıktan sonra, parkelerde oynananla sokakta oynanan basketbol arasında nasıl farklar gördün?
Sokak basketbolu ile profesyonel basketbol arasındaki en büyük fark, profesyonel basketbolun daha çarpıcı olması, özellikle taraftar da işin içine dâhil olunca. Sokak basketbolunda büyük salonlar ve taraftar yok. Özellikle Avrupa’da taraftarın daha fazla enerji veren bir yönü var ve bence bu kesinlikle ikisi arasındaki en büyük fark. Sokak basketbolunda sadece mahalleni ya da şehrini temsil edip, onların gururu olabiliyorsun.
Tıpkı senin gibi sokak basketbolu kültüründen gelip ülkemizde efsaneleşen bir isim vardı: Conrad McRae. Onu tanıyor musun?
Aslında tanımıyorum ama böyle çok fazla oyuncu var. Günümüzde çok olan bir şey değil ama eskiden daha sık oluyordu, birinin kendilerini keşfetmesi ile profesyonel basketbola yönelip efsane olabiliyorlardı.
5 yıldır Avrupa takımlarında forma giyiyorsun. Avrupa basketboluna alışman zor oldu mu?
Avrupa’ya ilk geldiğimde 24 yaşındaydım. Yunanistan benim için çok farklıydı. Alışma sürecindeydim ve çok etkili olan taraftar vardı. 6 ay içinde daha çok sevmeye başladım çünkü taraftarın enerjisi bana da çok güç verdi.
Türkiye şu an Avrupa’nın en iyi basketbol liglerinden birine sahip. Buradaki rekabet ortamında hedeflerin neler?
Takıma elimden geldiğince katkı vermek istiyorum. Bireysel amacım, geçen seneden daha başarılı bir yıl geçirerek taraftarın heyecanını en üst seviyede tutmak istiyorum.
Potansiyeli her zaman yüksek olan Pınar Karşıyaka formasıyla, basketbolu epey benimsemiş bir kentte oynayacaksın. Seyircinin bütünüyle işin bir parçası haline gelecek olması seni heyecanlandırıyor mu?
Çok heyecanlıyım. Takımla anlaşmamın hemen ardından sosyal medya üzerinden birçok mesaj almaya başladım. Bu yüzden burada basketbolun ne kadar sevildiğini görüyorum, taraftarın apayrı bir enerjisi var ve bu da bana güç veriyor.
Basketbol kariyerini noktaladıktan sonra yeniden sokak basketbolu ile ilgili bir şeyler yapmayı düşünüyor musun? Entertainers Basketball Classic‘te oynamak gibi mesela?
Belki, New York’ta oynamayı düşünebilirim. Ama şu anda daha farklı bir turnuva düzenleniyor, sokak basketboluna çok benziyor ama işin içinde daha fazla para dönüyor. Belki onu deneyebilirim.
Red Bull King of The Rock’ı daha önce duymuş muydun?
Evet duydum ama çok fazla bir bilgim yok. Ama eminim uluslararası olduğu için çok zor olacaktır. Gelenler hakkında bir fikriniz olmadığı için sizi farklı meydan okumalar bekleyebilir.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!