Gökmen Aras hayatının büyük bir bölümünü spora adamış bir insan. 19 yaşından sonra başladığı spor, askerden dönmesinin ardından hayatının merkezine oturmuş. O günden bu yana yüzlerce yarışta koşan Gökmen Aras, en son Avrasya Maraton’unda elde ettiği derecelerle gözleri üzerine çevirdi. Biz de Gökmen Aras’ın örnek alınacak hikayesini sizin için dinledik.
-Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben 1976 doğumluyum. 1995 civarı spora başladım. Askere gitmeden önce hazırlık seviyesinde yapıyordum. Askere 75 kiloyla gidip 110 kiloyla geri döndüm. Öyle olunca biraz spor yapıp zayıflamaya karar verdim. Bu işin uzmanı bir hocayla karşılaştım. Onun yardımıyla zayıflamak isterken bir anda kendimi işin içine girmiş buldum. Daha sonra yarı maratonlar koşmaya başladım. Amatör olmama rağmen elit derecelerle koştum. Türkiye çapında ilk ona giren dereceler elde ettim. Bu dereceleri hep üst düzey atletler arasında kazandım. Aynı zamanda erkek kuaförüyüm, mesleğimi sürdürürken bir yandan kondisyonerlik eğitimi de aldım. Üst düzey basketbol takımlarını, basketbolcuları çalıştırdım. Kaya Peker, Hakan Köseoğlu gibi ünlü isimleri çalıştırdım. Daha sonra elit seviyede maraton koşmaya başladım. Belki çok üst düzey dereceler değil ama günde 12 saat çalışıp akşam 9da otobüse binip, gidip Avrasya maratonunda ilk 13’e girdim. 35-39 yaş kategorisinde geçen yıl 3. olmuştum, bu yıl 2. oldum. Geçen yıl genel sıralamada 68. olmuştum, bu sene ilk 49’a girdim.
Tüm bunların yanında Bostanlı ve Karşıyaka’da oturan 15’e yakın bire bir çalıştığım öğrencim var. Bunların arasında Avni Yelkenbiçer, Şebnem Nacar gibi tanınmış isimler de var. Runnizm diye bir grubumuz var, Pazar günleri sabah Pazartesi günleri akşam grup çalışması yapıyoruz. Bu grup gittikçe büyüyor. 20-25 kişi oluyor bazı günler. Artık bu maratondan sonra muhtemelen 30 kişiye ulaşacağımızı düşünüyorum. Aynı zamanda profesyonel masörlük de yapıyorum. İzmir’deki Zübeyde Hanım ve Ata’dan Ana’ya saygı koşularının tamamında koştum. Tamamında da dereceye girdim. Yaş kategorimde son on yıldır falan birinciyim. Aşağı yukarı 15 civarında tam maraton koştum. Bunlardan biri de Amsterdam Maratonu. Orada 12 bin elit sporcu arasında 248. oldum. İyi bir dereceyle koşup Major Maraton barajını geçtim. Son olarak da Pazar günü Avrasya Maratonu’nu koştum.
-Tüm bu başarıları profesyonel bir sporcu olmadan elde ettiniz...
Evet, profesyonel bir altyapım yok. Spor hayatıma 19 yaşında başladım, o da bir yıl kadar askere gitmeden önce spor yapmak amaçlıydı. Askerden kilolu dönünce bu yola girdim ve 20 yıldır düzenli antrenman yaparak bu seviyeye ulaştım.
-Peki nasıl çalışıyorsunuz? Kaç saatinizi antrenmana ayırıyorsunuz?
Sabah 04.30’da kalkıyorum. Bir öğrencimi çalıştırıyorum. Üstüne bir öğrenci daha çalıştırıyorum. Onlarla birlikte ben de koşup aynı antrenmanı yapıyorum. Sonra 6.30-7.00 civarı kendi antrenmanı yapıp, eve gelip biraz dinlenip, Bostanlı’da çalıştığım iş yerine gidiyorum. Eğer gündüz öğrencim olmadıysa akşam biraz erken çıkıp kendi antrenmanımı yapıyorum. 8.00-8.30 civarı öğrencilerimi çalıştırıyorum. Sonra da gidip yatıyorum. Sabah tekrar aynı tempoyla devam ediyorum. Mesela öğrencilerimi Cross için dağa götürüyorum, onlar sporunu tamamladıktan sonra ben orada kendi idmanımı yapıp eve koşarak dönüyorum. Bu arada 9 yaşında bir kızım var, onunla da ilgileniyorum. Zamanım çok dolu dolu geçiyor. Mutluyum, huzurluyum, sağlıklıyım.
-Öğrencilerinizi nasıl çalıştırıyorsunuz?
Öğrencilerim de benim gibi işi gücü olan insanlar ve hepsi üst seviye işlerde çalışıyorlar. İnsanlar koşmak için zamanım yok diyorlar ya, benim öğrencilerim gerçekten hiç zamanı olmayan insanlar. Çok rahat işi gücü olan tek bir insan bile yok çevremde. Günde 2-3 saat ancak zamanları var ama koşuya ayırabiliyorlar. Avrasya Maratonu’nun 15 kilometresinde 3 öğrencim koştu. O seviyedeki bir sporcu için gayet iyi. 10 kilometrede 2 öğrencim koştu. Benim koşudaki sistemim hep sporcularımın yarış bittikten sonra sıkıntı yaşamamaları üzerine kurulu. Kişisel antrenman programları uyguluyorum. Öğrencimin kilosuna, psikolojisine, hayata bakış açısına göre ona uygun program hazırlıyorum. Öğrencimin o günkü hisleri kötüyse direkt programı değiştirip başka antrenmana geçiyorum. Hedefim onların yarış bittiğinde mutlu olmaları. Ben yarış sonlarında emekleyebilirim bile ama başarılı olmak için kendimi zorlamak benim tercihim. Onlar bitirmenin, bu işi başarmanın mutluluğunu yaşamak istiyorlar. Bunca yıl spor yapmamış bir insan 10 yaşında spora başlamış bir insanla kıyaslanamaz. Ben kimin vücudu neyden anlıyorsa ona göre programlar hazırlıyorum. Mesela bana sakat gelen bir öğrencim vardı 5 ay önce, yürüyemeyecek durumdaydı. Avrasya Maratonu’nda güle oynaya 15 kilometre koşup ilk 100’e girdi.
-Anlattığınız kadarıyla herkesin spor yapabileceğine inanan bir insansınız. Spora başlamak isteyen Karşıyakalı gençlere ne önerirsiniz?
İşin bilen birinden tavsiye almaları çok önemli. İyi arıştırma yapsınlar, iyi beslensinler. Ben sadece diyet yapılarak zayıflanabileceği fikrine çok karşı bir insanım. Ne olursa olsun hareket şart. Yürüyüş olabilir, koşu olabilir. Koşu yürüyüşten biraz zordur. Yeni başlanıldığında sakatlanma riski çok fazladır. Yardımsız yapılırsa risk çok büyüktür. Kesinlikle bir şekilde yardım alsınlar. Kendilerine uygun programlar bulsunlar. İlla ben iyi koşmak istiyorum diyorlarsa da bir personel trainer ile çalışsınlar. İyi de bir ayakkabı edinsinler. Genelde kilo fazla olduğu için spora başlanır. Bu seviyede ayakkabı çok önemli. Sakatlanmamak için ayakkabı seçimine de dikkat etsinler.
Röportaj: Salahattin Oytun İdel
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!